1. Türkiye, dış borca bağımlı hale getirilmiştir. Son 12

yılda; Türkiye nin dış borcu 3 katına çıkarak 400 milyar doları aşmıştır.

Bankalar dışarıdan aldıkları borçları, tüketici kredileri olarak vatandaşa

dağıtmaya devam ediyor. Vatandaşın bankalara borcu; son 12 yılda, 40 katına

çıkarak 158 milyar dolara yükselmiştir. Eskiden sadece devlet borç altındayken,

şimdi şirketler, vatandaşlar, herkes borç bataklığına saplanmıştır. Türkiye,

vadesi gelen dış borçlarını ve faiz ödemelerini ancak, yabancılardan yeni

borçlar alarak ödeyebilir bir duruma düşürülmüştür. Türkiye de artık herkes,

borcunu borçla ödemeye ve borçla yaşamaya mahkum edilmiştir.

2. Üretim yok olma noktasına gelmiş, Türkiye bir ithalat

ekonomisine dönüştürülmüştür. Sanayi sektörünün toplam milli gelir (GSYH)

içerisindeki payı 1998 yılında yüzde 32.5 iken; 2013 yılında yüzde 23.6 ya

gerilemiştir. Türkiye, artık üreterek değil, ithal ederek yaşamaktadır.

Türkiye, en güçlü olduğu tarım, hayvancılık ve tekstil sektörlerinde bile artık

ithalatçı durumuna düşmüştür. 

3. Türkiye, tasarruf etmeyi unutmuş ve bir tüketim ülkesi

haline gelmiştir. Türkiye, yüzde 14 lük tasarruf oranı ile dünyada 103. sıraya

gerilemiş ve dünyada en az tasarruf eden ülkelerden birine dönüştürülmüştür.

Herkes, hatta birikimi olmayanlar bile, kredi kartları ve tüketici kredileri

sayesinde, tüketim çılgınlığının kurbanları olmuşlardır.

4. İthalat ekonomisine dönüşmek yetmiyormuş gibi,

yurtiçindeki firmaların ve hatta ihracatçı şirketlerimizin bile yaklaşık yarısı

yabancıların eline geçmiştir. Ülkedeki bankaların yüzde 50 si, sigorta

firmalarının yüzde 80 i, borsanın yüzde 70 i yabancıların eline geçmiştir.

Türkiye nin en büyük 500 sanayi firmasının, 146 sı; en fazla ihracat yapan 50

üretim şirketinin 26 sı yabancı sermayeye aittir. Türkiye de artık, tüketilen

her dört üründen üçü ya ithaldir ya da yurtiçindeki yabancı şirketler

tarafından üretilmektedir.

5. Türkiye, bir faiz ekonomisine dönüşmüş; bankalar,

ekonomin tek hakimi durumuna gelmiştir. Son 12 yılda; devlet tarafından yerli

ve yabancı faiz lobilerine ödenen faiz tutarı 388 milyar dolardır. Bu rakam,

yaklaşık 9.7 milyon kg 24 ayar altın; her biri 40 ton yüklenmiş olarak 243 TIR

külçe altın demektir.  Ülkenin tüm

kaynakları, bankalara ve faiz lobilerine akmaktadır.  

6. Döviz, faiz, borsa ve tüm yerel sermaye piyasaları,

artık küresel fonların kontrolü altındadır. Küresel yabancı fonlar, modern

zamanların takım elbiseli, global korsanlarıdır! Jet hızıyla gelir ve giderler.

Geldiklerinde, döviz kuru ve faiz düşer, borsa yükselir; gittiklerinde, döviz

kuru ve faiz yükselir, borsa düşer. Yaptıkları vurkaçlarla, vatandaşı çarpar,

halkın birikimlerini parça parça ellerinden alırlar.

Eğer bir ülke; dış borçla yaşamaya bağımlı hale

getirildiyse, üretimi yok edilip bir ithalat ekonomisine dönüştürüldüyse,

tasarruf etmeyen sadece tüketen bir toplum haline getirildiyse, stratejik öneme

sahip en önemli şirketleri yabancılar tarafından ele geçirildiyse, yabancı

şirketlerin pazarı haline getirildiyse, bankalar ve faiz sistemi ülkenin tüm

zenginliklerini sömürmekteyse, yerel sermaye piyasaları küresel yabancı

fonların hakimiyeti altına girdiyse, o ülke ekonomisi, yabancılar tarafından

işgal edilmiş demektir.

2001 yılından itibaren uygulanan ekonomik kuşatma

politikaları sonucunda, Türkiye ekonomisi; batıya bağımlı hale getirilmiş ve

yabancı sermaye tarafından adım adım ele geçirilerek, işgal edilmiştir. Türkiye

ekonomisi, bağımsızlığını kaybetmiş ve artık tamamen küresel ekonominin

kontrolü ve yönetimi altına girmiştir.

Ekonomideki yabancı işgali ve bağımlılığı, çeşitli algı

yönetimi ve psikolojik operasyonlar ile, sokaktaki vatandaşdan saklanmış hatta,

bu değişim bir başarı öyküsü olarak gösterilmiştir.

Rant açlıkları ve egoları yüzünden ülkeyi bu hale

getirenlerse, yaptıklarından utanmak yerine, hala; hamaset ve ucuz siyaset

yaparak günü kurtarmaya çalışmaktadırlar.