Bismillâhirrahmanirrahîm!
TERÖRSÜZ Türkiye söylemi ilk defa Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’teki TBMM Meclis Grubu toplantısında yaptığı çağrı ile başladı. PKK’lı terörist başı Öcalan’ın DEM Meclis Grubu’nda konuşarak PKK’yı lâğvettiğini açıklamasını ve silâh bıraktırmasını istedi. Devamında da Öcalan’a “umut hakkı” verilmesini seslendirdi. Hemen arkasından DEM Parti öncülüğündeki heyet İmralı’ya giderek, terörist başının gelişmelere “olumlu” yaklaştığını açıkladılar.
Öcalan da, 27 Şubat 2025’te silâhların bırakılması, örgütün lâğvedilmesi çağrısını yaptı. Böylece yeni bir süreç başladı. PKK, 5-7 Mayıs günlerinde kongresini topladı. Bunun sonucunda 11 Temmuz günü PKK’lı 30 kişilik bir grup sembolik olarak Kuzey Irak’ın Süleymaniye şehrinin Surdaş nahiyesindeki Casene mağarası yakınlarında, silâhlarını ateş yakılan bir kazana atarak imha ettiler. Şimdi PKK’nın en geç Ekim ayına kadar tüm silâhlarını teslim etmesi bekleniyor.
Bunlar 41 yıldan beri tüm milletimizin hasretini çektiği güzel gelişmeler… Bazı çelişkili sözler, mide bulandırıcı söylemler endişelere yol açıyor. AKP Genel Başkanı Erdoğan, sembolik silah bırakılmasının hemen ardından, “Biz AKP, MHP ve DEM Parti olarak birlikte yol yürüyeceğiz” açıklamasını yaptı. Terör, yalnız 3 partinin sorunu değil ki! Niçin, “milletimizle yol yürüyeceğiz” denilmiyor; muhalefet dışlanıyor?
Bu sözlere DEM Parti’den itiraz gecikmedi. “Bu, üçlü ittifak değil; çözüm için birlikte yürümektir” açıklamasını yaptılar. Silâh bırakmakla iş bitmiyor ki! Bütün Türkiye’de “iç barış” kâmil anlamda sağlanması gerekiyor.
BU ACELE NEDEN?
SAYIN Erdoğan’ın, “Biz üç parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik” sözü bazı gazetelerde, “DEM Parti de Cumhur İttifakı’na katıldı” gibi başlıklarla verildi. Terörle mücadele konusunda üç partiyi kast ederek Meclis’te “komisyon” kurulacağı açıklandı. Tüm terör örgütlerinin ABD’ce kontrol edildiği biliniyor. Bu yüzden ABD’nin oyun kurgulayan bir özelliği var. Millî Gazete, olayı şu manşetle duyurdu: “ABD silâh bırakmaz. Oyun kurgular.” (13 Temmuz 2025)
AKP’nin anayasa hazırlık safhasında olduğu biliniyor. Anayasayı çıkarmak konusundaki sayısal eksikliği DEM Parti’yle dolduracağı çok konuşuldu. Kendi çıkarına hizmet edecek bir anayasa hedeflediği konusu çok tartışıldı. Sembolik silâh bırakma olayının hemen sonrasında DEM Parti’yle yol yürüyecekleri açıklamaları, “Bu acelenin sebebi ne?” dedirtiyor. Türkiye’nin tamamını ilgilendiren terör konusunda bile çıkar peşinde koşmak hangi psikolojinin ürünüdür?
Sayın Erdoğan, “Bütün fikir ve eleştirilere açık olduklarını” söyledi. Bu söz ne zaman fiiliyata geçecek? Saadet Partisi tâ başından beri, “Sorunun adresi TBMM’dir. Çözüm yeri millî iradenin temsil yeri olan Meclis’tir” diyor. “Çözüm süreci” niçin hep DEM Parti heyetiyle yürütülüyor. Sayın Arıkan, yanlışlığı Meclis Grup Toplantısı’nda şöyle açıkladı:
“Süreç, iktidarın ömrünü uzatmak amaçlı kullanılmamalıdır. Samimi ve şeffaf olunmalı ve sadece DEM Parti ile değil, tüm partilerle birlikte yürütülmelidir. Süreci kişisel hesaplar uğruna kirletmeyin!” (16 Temmuz 2025)

BAZI ENDİŞELER
“TERÖRSÜZ Türkiye” sürecini yürütenlerin cevaplaması gereken sorular var: AKP ve MHP genel başkanlarının birbirine karşı söyledikleri yenilir yutulur cinsten olmayan, düşmanlık seviyesindeki sözleri… Cumhurbaşkanlığı öncesi Bahçeli, Erdoğan’a “terörle iltisaklı” olduğunu söylemiş, “Her Türk evlâdı cumhurbaşkanı olabilir; bir tek Recep Tayyip Erdoğan olamaz” demişti. Erdoğan da Bahçeli’ye çocuğu olmadığı üzerinden yüklenmişti. (YouTube’a bak!)
Bunları, “ABD’nin ideali olarak seçtiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında” mı bir araya getirdiler, düşüncesi var kamuoyunda: “Üçlü hangi yolda birlikteler? Kim getirdi onları bir araya? Hangi rejimde, haritada; kime, neye karşı, niçin konumlandılar? Daha önce niçin düşman ve hain idiler?” (Saadet Partisi YDK Başkanı Bahattin Elçi, Millî Gazete, 17 Temmuz 2025)
Bunlar BOP’u onaylıyor, ABD’ye “dostum” diyor; İsrail’le normalleştiklerini ilân ediyorlar. Kendilerine oy vermeyen bu ülkenin evlâdı olan muhalefete “düşman gibi” davranıyorlar. Hele Saadet Partisi’ne yapmadıkları iftira kaldı mı? Kadere bak! Şimdi, altılı masanın altında aradıkları DEM’le yol yürüyorlar! Teröristlere, ABD’ye, İsrail’e karşı alabildiğine hoşgörü, kendinden olana “düşmanlık!” Sezai Karakoç, ayağı kayan toplumun panoramasını şöyle çizer:

“Düşmanına karşı ne kadar hoşgörülüdür o toplum! Sanırsınız ki, insanlığı evrensel barışa götürecek bir yeni insancıllık çağının muştusu olmakta. Oysa aynı zamanda ne kadar zalimdir kendinden olana, kendi içinden, kendi tarihinden gelene.” (Çağ ve İlham 1, s. 8)