İslâm dininde öyle önemli bir nokta var ki, o nokta anlaşılmadığı zaman kalan kısmının hiçbir anlamı kalmıyor. O nokta, İslâm dininin özü ve ruhu olan cihattır. Bütün ibadetleri tamamlayan, anlamlandıran, inancımızın mücahede kısmıdır. Müslümanların üzerine düşen en önemli sorumluluklardan biri de mücahede ruhunu hem bireysel, hem kurumsal hem de toplumsal olarak yaşanılabilir hale getirmektir. Mücahede ruhu, bugüne kadar yaşamış tüm İslâm toplumlarını ayakta tutan, zafere ulaştıran yegâne değerin adıdır.

Mücahede ruhu aynı zamanda mücadele ruhu da diyebiliriz, iyiliklerin sadece bireysel düzeyde değil toplumsal bir bütün olarak yaşatılmasının ve kötülüklere karşı da toplumsal bir karşı duruş oluşturmanın, sosyal bağışıklık sistemini geliştirmenin, sağlıklı ve huzurlu bir toplum oluşturmanın tek yoludur. Müslümanların sadece bölgesinde değil küresel ölçekte güçlenmesi, sadece kendi inancından insanlara değil bütün insanlığa faydalı olması, işte bu mücadele ruhu yolundan geçmektedir. Batıl zihniyetin temsilcilerinin en önemli hedefi ise Müslümanları bu inanç merkezinden uzaklaştırmaktır. Bu karşı duruşun, bu ifsat yolunun akla hayale gelmeyen oyunlarını fark edebilmek için sağlam bir feraset gözlüğüne ihtiyaç vardır.

Düşünce, davranış ve eylemler açısından, insanın yaratılış gayesine ters bir şekilde organize olan bu yapıya gerek direkt gerek dolaylı olarak destek veren herkes bir şekilde ifsat hareketinin askeri olarak nitelendirilebilir. İfsat hareketinin temsilcilerinin bir takım temel özellikleri vardır. Bu özellikleri gördüğünüz kişi ya da kurumlar bilin ki bilerek ya da bilmeyerek ifsada hizmet ediyorlar demektir. Onların dilinden dökülen sözlere asla kanmayın, bilin ki kendi çıkarları için her türlü değeri istismar eder, gereken bütün cümleleri kurarlar. Sadece kazanmak ister ve kazanmak için her yolu mübah görürler. Haramı helali birbirine karıştırır, dün ak dediklerine bugün rahatlıkla kara diyebilirler. Maddi güç onlar için her şeydir. Onun için, her şey olarak gördükleri gücün aslında kölesidirler. Belli bir stratejileri yoktur, “dün dündür, bugün bugün, yarın ise bambaşka bir gün” anlayışı ile rüzgârın önündeki yaprak misali oradan oraya savrulurlar. Bugün dost, kardeş dediklerini her an hainlikle itham edebilirler. Omurgasız bir duruşları vardır, buna da “siyasi manevra kabiliyeti” gibi söylemlerle kılıf bulurlar. İnsanın imarına zerre katkıları yoktur, varsa yoksa bütün dertleri kendi karanlık geleceklerini inşa etmektir. Tüm değerleri alt üst eder, kimsenin gözünün yaşına bakmazlar. Eğer kendi çıkarlarına olacaksa, göze alamayacakları eylem, yapmayacakları iş yoktur.

İslâm inancının ruhu olan mücahede aşkının ortadan kaldırılması en büyük hedefleridir. Bu aşk ve azim olmasın yeter. Müslümanların cihat ibadeti dışında kalan hiçbir ibadetlerine karışmazlar. Tek istedikleri, namaz kılan, oruç tutan, bol zikir çeken, gece teheccüdlerini, nafile ibadetlerini aksatmayan köleler ordusunu meydana getirmektir. Müslümanlar çalışsın, didinsin, üretsin ama sisteme asla müdahale etmesin. İslâm ülkeleri birlik olmasın, başta sanayi ve teknoloji olmak üzere hiçbir alanda üretim yapmasın yeter. İşte bu anlayışa hizmet eden insan tipolojisini her alanda istihdam etmek üzere tercih ederler.

İnsan bu dünyada ya ıslah için ya da ifsat için çalışır. Bilerek ya da bilmeyerek, kasten ya da sehven fark etmez. İnsanı ifsat yolundan kurtaracak, gaflet uykusundan uyandıracak olan İslâm dininin ruhu olan mücahede bilincidir. Sessiz kalmak, izlemek, tarafsızlık, vurdumduymazlık, bananecilik, gemisini kurtaran kaptandır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışını bilinçli bir Müslüman’ın tercih etme hakkı yoktur. Islah için çalışmak, terlemek Müslüman’ın üzerindeki en büyük sorumluluktur.