İonescu ile başlamıştık yazı dizimize... Yani teknik direktörlüğün ne demek olduğunu açık ve net anlatabilen yaşanmış olayların satırlara dökülüşü...

Bugün tam da yerli bir hoca ile devam etmeyi düşünürken, ekrandaki alt yazıdan gelen bir transfer haberi ile yine yabancıya dönmek zorunda kaldım. Haber şu idi; “Shackter Donetzli Adriano, yanlış hatırlamıyorsam Katar’da bir takıma transfer olmuştu. Yani Türk Spor basını, başta spor gazeteleri bir kere daha şişmişlerdi. Yabancıya dönüş sebebim bu muydu Bir yerde, evet. Çünkü Adriano, Lucescu’nun öğrencisi idi... Kim bilir Brezilya’nın hangi sokağından bulup üç kuruşa getirmişti Ukrayna’ya Şimdi de acaba kaç katına satmıştı maliyetinin Zaten kimleri getirmedi ki Ukrayna’ya, o kimleri kaçar misline sattı başkan başka ülkeleri... Hatta bize de düştü bir tanesi. Ama İngiltere üzerinden... Shackter neden bırakmıyor ki bu hocaya Eh, şampiyonlukların yanına bir de kasaya 80-90 milyon avro nakit koyarsanız, sizi bırakırlar mı   İşte günümüz teknik adamlığı budur...

Bendeniz de bugün bu sebebi de içine alarak Lucescu’dan söz edeceğim. Lucescu Galatasaray’a İtalya’dan gelmişti. Ne yapacağı herkeste bir soru işareti olarak yoğunlaşmıştı. Çünkü ilk sezonunda UEFA Kupası’nın kazanmış bir takımı alacaktı. O takımdan da sadece Hakan Şükür gitmişti. Rumen hoca da Jardelli takımı ile Süper Kupa’yı hem de Real Madrid’in elinde kaptı. Sonra lige soyundu. Ama içeride bir Okan-Emre tersliği yaşanmıştı. Sezon sürerken bir türlü kulüpleriyle anlaşamıyordu bu iki futbolcu. Yine de şampiyonluğun en büyük adayı olarak Ali Sami Yen’de çıktıkları Ankaragücü maçını kaybetmişlerdi. O maçın saha dışı belgeleri bendenizde bulunmaktadır. Zaten daha sonra da Ankara takımının oyuncularından biri ekranlardan neler döndüğünü anlatmıştı. Neyse, o yenilgi ve sezonun sonuna denk gelen önemli iki maç sonrası Galatasaray şampiyonluğu ezeli rakibi Fenerbahçe’ye kaptırdı.

Gelelim ikinci sezonuna Lucescu’nun... UEFA Kupası’nı kazanmış takımın oyuncularından Arif, Hakan Ünsal, Ümit Davala, Popescu, Okan ve Emre de gitmişlerdi. Galatasaray bu sıkıntılı dönemde kimsenin tanımadığı, hatta kendi ülkelerinde mahallelerinde bile tanınmayan yabancıları alabildi. Hiç bir yerde dikiş tutturamayan Sergen Yalçın da gelmişti. Lucescu, hiç unutmam, Popescu ve Ümit Davala İtalya’ya giderlerken, yönetimin, “Hocam bunları tutalım. Yoksa yanarız” ısrarına rağmen, “Bırakın gitsinler. Ümit için 5 milyon dolar bonservis alacağız. Popescu da 3, 5 milyon dolarlık alacağını siliyor. Para yok. Futbolcular zor durumda. Bu paralarla onları rahatlatabiliriz. Gerisine siz karışmayın, ben idare ederim” demişti. İşte bu süreçte Lucescu cebinden 2 milyon doları futbolcularına ödemişti. Tabii ki daha sonra kulüp bunu geri ödedi. Ve Galatasaray, Perez, Victoria, Bülent Akın, Serkan, Niculescu falan gibi meçhullerle şampiyon oldu. Sadece bu kadar mı Şampiyonlar Ligi’nde de birinci gruptan çıktı, ikinci grupta ise son maçta Barcelona’ya bugünkü teknik adam Enrique’nin ofsayttan attığı golle yenilerek elendi. Bu ikinci gruptaki beş diğer maçta ne Liverpool, ne Roma ve de de Barcelona’daki maçta ev sahibi de Galatasaray’ın bu garip kadrosunu yenemediler.  

Ve de o dönemin şimdi rahmetli olan Başkanı değerli dostum Özhan Canaydın aynen bana şunları söylemişti: “Kemalciğim, Lucescu’yu bırakmak zorundayım. Çünkü Fatih Terim hocanın ismi başımızda Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duracaktır...” Terim hoca da İtalya’dan yeni dönmüş, Levent civarlarında bir futbol ofisi açmıştı. Hatta orada Özhan başkan ve Terim hoca ile sohbetimiz de oldu. İşte o sohbetten sonra bomba patladı. 

Bu arada önemli bir noktaya da temas edelim. Sergen, futbol hayatının en verimli günleri Lucescu döneminde Galatasaray’da geçirmişti. Sergen’le ilgili bölüme başka bir takımda da devam edeceğim. Lucescu’nun ana felsefesi şuydu: “Elinde ne varsa, ona göre takım kurar, sistem ve taktik belirlersin... Maceraya açılırsan yanarsın...” Ve tekrar edelim, Galatasaray belki de tarihin en gariban kadrosu ile o başarılara imza atmıştı.

Yarın aynı hoca ile devam edeceğiz inşallah!