Sosyal sermaye; din, dil, inanç, tarih, kültür,

yardımlaşmak, örf, adet ve gelenek olarak ifade edilir. Sosyal sermaye

bireylerin ortak davranış biçimidir. Çünkü her davranış biçimi sosyal sermaye

olamaz. Aslında insanlığın varlığını sürdürme süreci de insanın ortak

davranışına bağlıdır.

Sosyal sermaye en küçük birliktelik olan aileden

akrabalara, küçük esnaftan holdinglere, köyden kente, bir ülke için; ekonomik,

sosyal, siyasal ve güvenlik anlamında; hayati önem taşımaktadır.

Sermaye hep ekonomik boyutta anlaşıla gelmiş. Öyle değil;

yaşamın herhangi boyutunda insanın ihtiyaçlarını karşılamak için var olması

gereken şeylerdir. Bireyden öte toplumsal önem taşımaktadır.

James Coleman Sosyal Sermaye yaklaşımını şöyle açıklar

sosyal sermaye, insanların ortak amaçları için gruplar ya da organizasyonlar

halinde bir arada çalışabilme yeteneğidir. Francis Fukuyama ise sosyal

sermaye, bir toplumda veya onun bazı bölümlerinde güven duygusunun hâkim

olmasından ileri gelen bir yeti. Ayrıca sosyal sermaye, Bir topluluğun ahlaki

normlarının alışkanlık haline gelmesi ve sadakat dürüstlük gibi erdemlerin

kazanılmasını ve bireylerin birbirine bağımlılığını gerektirdiğini söyler.

Ekonomik birliktelikler için para sermaye olarak

değerlendirilirken; toplumsal birliktelikler için; inanç, ahlak, örf, adet,

gelenek diğer bir ifadeyle kültür bağlamında aynılık veya yakınlık söz

konusudur.

Modern dünyanın aykırılıkların/farklılıkların en uç

noktada da olsa hümanist çerçevede doğal kabul edilmesi talebi; insanlığın

birlikte yaşama doğasına aykırıdır. İnanç, ahlak, düşünce, fikir ve yaşamda

benzeyiş ön kabulü beraberinde getirir. Aykırılıklar ise her zaman potansiyel

çatışma zeminini oluşturur. Bu çatışma şiddet içermeyebilir ama dayanışmayı,

tasada ve kıvançta bir olmayı engelliyorsa; şiddet içerikli çatışmadan daha

tehlikeli olacaktır.

Tarih bilinci insanı geleceğe taşımaktadır. Birey ve

toplumlar gelecek inancı yani yarınlar üzerine hayatını bina eder. Elindeki

sermayesi başta sosyal olmak üzere, siyasal, ekonomik ve kültürel sermayesi

olmayan bir bireyin/toplumun yarınları inşa etmesi mümkün değildir.

Bugün yeryüzünün özellikle İslam coğrafyasında çıkan

çatışmaların temelinde sosyal sermayenin yokluğu yatmaktadır. Etnik, coğrafi,

mezhebi ve iktisadi çatışmaların altyapısını ümmetin içinde bulunduğu davranış

bozukluğu oluşturmaktadır. Hâlbuki Müslümanların sosyal sermayesi Âdem (a) ile

başlayan peygamberler ve son nebi ile zirveye ulaşan ve adı Sünnet olarak

adlandırılan değerler bütünüdür.

İslam dışı sistemler sosyal sermaye oluşturmak için;

ihtilaller yapmış, binlerce insanı öldürmüş ve bunu sağlamak için uzun bir

zaman dilimine ihtiyaç duymuştur. Hatta Batı küresel anlamda sosyal sermayeyi

elde etme adına/ortak davranış biçimi oluşturmak adına; siyasal, askeri ve

kültürel işgaller gerçekleştirmektedir.

Sosyal sermaye aynı zamanda bir iletişim ve bilişim

dilidir. İletişim ve bilişim ise beraberinde tanışmayı, muhabbeti ve güveni

getirir. Bunun adı ise birlikte yaşamaktır.

Müslümanların sosyal sermayesi Hadis-i Şerifler ışığında

var olmuş ve Sünnet eşliğinde ise yaşanan yol olmuştur. Bu anlamda Hz.

Peygamberin sünnetleri sosyal sermaye kaynağını oluştururken bunun ilk işaret

dili: küresel ve çağlar üstü Selamı yayın olgusudur.

Müslümanlar; sahih-gayri sahih, mütevatir-zayıf demeden,

meşru örf ve adetler çerçevesinde sosyal sermayelerini muhafaza etmek

zorundadırlar. Çünkü Batı/Müşrik güçler ellerindeki tüm imkânlarıyla İslam

dünyasına yönelik top yekûn savaşını sürdürmektedir.