SORU: Belli başlı İslâmî hizmet ve vazifeler nelerdir
CEVAP: Önce ibadetler, yâni Allah a karşı kulluk vazifelerimizi ifa ve eda etmek (dosdoğru yerine getirmek). Dinimiz bize "Farz ibadetleri eda et ve itaatkâr kullardan ol" emrini veriyor. (2) Ümmet e karşı vazifelerimizi yerine getirmek. Bunların bazısını yazıyorum: Bir İmam-ı Kebir e veya Emîrü l-mü minîne biat ve itaat ederek İslâmî hiyerarşi içindeki yerini almak. Kendisini Ümmet denilen büyük vücudun bir parçası bilmek. Müslümanları sevmek ve onlara yardım etmek. Hattâ, zalim Müslümana bile yardım etmek. Bu nasıl olacak Onun zulmüne mâni olmak suretiyle... (3) Mâlî vazifelerimiz: Zekât vermek, sadaka vermek, fakirlere yardım etmek. (4) Emr bi l-mâruf ve nehy ani l-münker (iyiliği emr etmek ve kötülüğü yasaklamak) farzını ya doğrudan doğruya bizzat, yahut dolaylı olarak eda etmek. (5) Hem kendimizin, hem din kardeşlerimizin ilminin, irfanının, kültürünün, hüner ve marifetinin artması için ne lazım geliyorsa onları yapmak. Bedevî ve cahil Müslümanlıktan medenî ve güçlü Müslüman haline geçmeye çalışmak. (6) Müslümanların, kâfirlerin hakimiyet ve tasallutundan kurtulup hürleşmeleri için, Kur ân ın, Sünnetin gösterdiği metodlarla çalışmak... Ve saire ve saire...
SORU: Bir Müslümanın bugünkü devirde rahat, huzurlu, normal, keyifli bir hayat sürmesi mümkün müdür, doğru mudur
CEVAP: Değildir. Niçin mi Çünkü ülkemiz ve dünya fitne ve fesat yangınları içindedir. Din elden gitmektedir. İslâm dininin, aklın, vicdanın, sağduyunun, hikmetin (bilgeliğin) çirkin gördüğü her şey serbestçe işlenmektedir. Müslümanlar şaşırmış vaziyettedir. Ehl-i İslâm zillet ve esaret altındadır. İnsanlık korkunç bir "Üçüncü Dünya Savaşı"nın arefesindedir. Hattâ bu savaş başlamıştır bile. Âhir zamanda zuhur edeceği Muhbir-i Sadık (Doğru haber veren zat) tarafından bildirilmiş olan alâmetlerin çoğu ortaya çıkmıştır. Dünya şimdiye kadar görülmemiş fırtınalar, zelzeleler, kuraklıklar, su baskınları, tsunamiler ve benzeri afetlerle sarsılmaktadır. Kutuplardaki buzlar erimektedir ve sahilleri yakın zamanda su basacaktır. Müslümanları bilgilendiren, müjdeleyen, uyaran, korkutan, şuurlu hale getiren âmil (bildiği ile amel eden) gerçek âlimler, kâmil mürşidler, hakikî şeyhler çok azaldığı için halk yığınları nasihatsiz ve uyarısız kalmıştır. Fısk u fücur, isyan ve azgınlık, sefahat korkunç derecede çoğalmıştır. Beş vakit namaz kılanlar azalmış, hele farz namazları cemaatle eda eden erkekler küçük bir azınlık haline gelmiştir. Birtakım alçak, şerefsiz, namussuz, rezil, münafık, haydut, şerir kişiler din ve mukaddesat bezirganlığı ve sömürüsü yapmaktadır. Ümmet-i Muhammed, karanlık gecede yağmura ve fırtınaya tutulmuş, kurtların hücumuna uğramış çobansız bir koyun sürüsüne dönmüştür. Uzun yıllardan beri saf dindar kütleler birtakım vicdansızlar tarafından kaz gibi yolunmakta, inek gibi sağılmaktadır. Son otuz kırk yıl içinde dinî hizmet ve faaliyetler için halkımızdan yüz milyonlarca dolarlık yardım paraları toplanmıştır ama Müslümanlar hâlâ düze ve selâmete çıkamamıştır.Halbuki bu muazzam paralar planlı ve programlı bir şekilde, yerli yerinde, işe yarar metodlarla harcanmış olsaydı Ümmet-i Muhammed bir kere değil, on kere kurtulmuş olurdu. İslâmî bilgilendirme, müjdeleme, uyarma, güçlendirme, hizmetleri güçlü ve etkili bir şekilde yapılmış olsaydı vatandaşlarımızın bir kısmı sapıtmamış olacaktı. Dert, problem, sıkıntı saymakla bitmez. Afganistan da, Filistin de, Keşmir de, Çeçenistan da, Irak ta olup bitenleri görüyoruz. Memleketimizdeki kokuşmayı, bozukluğu, fitne ve fesadı görüyoruz. Yıllardan beri yüzbinlerce başörtülü kızımız okuyamıyor. Başörtüsü İmam-Hatip okullarında ve İlâhiyat fakültelerinde bile yasaktır. Müslümanlara bin türlü baskı yapılırken agresif (saldırgan, harbî) Protestan misyonerlerine olanca kolaylık gösteriliyor, ülkemizde pıtırak gibi yeni kiliseler inşa ediliyor. Van da iki tarihî camimiz harabe halinde dururken, Akdamar adasındaki Ermeni kilisesi, masrafları Türkiye devleti tarafından karşılanarak hızla restore ediliyor. Bu kilise Ermenilerin millî sembolüdür! Evet ülke kötü durumda, halk kötü durumda, Müslümanlar kötü durumda, dünya kötü durumda...Böyle bir manzara içinde bir Müslüman nasıl umursamazca yaşayabilir Nasıl sadece kendi zevkine ve keyfine bakabilir
SORU: Müslümanlar, kurtulmak, zilletten izzete, esaretten hürriyete geçmek için ne yapmalıdır
CEVAP: YETERLİ SAYIDA GÜÇLÜ, VASIFLI, ÜSTÜN ELEMANLAR YETİŞTİRMELİ, BUNLARDAN MÜTEŞEKKİL KADROLAR KURULMALIDIR. (Saydığım vasıflara ve sıfatlara dikkat buyurunuz: Vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar yetiştirilecek. Bunların sayısı yeterli olacak. Bunlardan kadrolar kurulacak.)
SORU: Sadece hafız yetiştirmekle bu dedikleriniz olur mu
CEVAP: Olmaz, olmaz, olmaz! Hafızlık, Kur ân ın tamamını ezberlemiş olanlara verilen çok yüksek, çok şerefli bir unvandır. Lakin hafızlık bir ilim değildir, bir uzmanlık değildir. Sadece hafız olan kişi namaz kıldırır, ölü kaldırır. Şayet hafız yetiştireceksek, bunların âlim, ârif, fâzıl, muhlis, fedakâr, başarılı, tesirli din hizmetkârları olabilmeleri için gereken derslerin ve ilimlerin öğretilmesi zarurîdir.
SORU: Müslümanlara şu anda en fazla lazım olan elemanlar hangi branşta olmalıdır
CEVAP:Ülkemizde büyük medya bir numaralı güç haline gelmiştir. Binaenaleyh Müslümanların, dünya çapında güçlü ve üstün medyacılar, gazeteciler, televizyoncular, yazarlar yetiştirmeleri gerekir. İslâmî kesimde Abdi İpekçi çapında bir medyacı var mı Müslümanlar medya sahasında öne geçemezlerse kesinlikle kurtulamazlar.
SORU: Müslümanların günlük gazeteleri, haftalık dergileri, televizyon kanalları yok mu
CEVAP: Var ama yetersizdir. Müslümanların günde en az bir milyon satan ve tesiri de o nisbette büyük olan günlük bir gazeteleri, haftada beşyüz bin satan çok tesirli bir dergileri ve ülkenin en etkili televizyon kanalına sahip olmaları gerekir.
SORU: Böyle bir medyaya sahip olmak, medya savaşını kazanmak için ne yapmak lâzımdır
CEVAP: Az sayıda da olsa, dünyanın en büyük üniversitelerinde birinci sınıf medyacı yetiştirmek gerekir. Böyle vasıflı elemanlar beş-on bin dolarla yetişmez. Kabiliyetli, istidatlı, ihlâslı, ahlâklı, karakterli bir vatan gencine icabında birkaç milyon dolar yatırım yapacaksınız ve onun yetişmesini sağlayacaksınız. Şunu da açıkça yazayım: Bu bir kaç milyon dolar onun geçimi için harcanmayacak, onun eline verilmeyecek; yetişmesi için planlı ve programlı şekilde harcanacaktır. Meselâ en az beş yabancı dili bilecektir. Ayrıca bir türkolog kadar Osmanlıcaya vakıf olacaktır. On parmağında on hüner ve marifet bulunacaktır.
SORU: Medyadan sonra en önemli ve hayatî hizmet sahası hangisidir
CEVAP: Eğitimdir. Bir devleti, bir ülkeyi, bir milleti yükselten veya alçaltan eğitimdir. Japonya bugünkü güçlü ve üstün haline eğitimle gelmiştir. Türkiye, eğitimi yetersiz ve vasıfsız olduğu için bu hallere düşmüştür. Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi Asya ülkelerinin çok güçlü, çok vasıflı, çok üstün eğitim sistemleri vardır. Eğitimin iki gayesi vardır: (1)Bilgi ve kültür vermek. Bu da ikiye ayrılır: (A) Genel kültür vermek. (B)Millî kültür vermek. (2) Ahlâk ve karakter terbiyesi vermek. (3) Estetik, güzellik boyutunu geliştirmek. Bizdeki eğitim sulandırıla sulandırıla, mıncıklana mıncıklana, birtakım popülist politikacıların ve ehliyetsiz bürokratların (Bütün politikacılar ve bürokratlar böyledir demiyorum) elinde, yukarıda sayılan üç misyonu da yerine getiremez hale gelmiştir. Bir ülke düşününüz ki, oradaki eğitim sistemi, bin yıl boyunca kullanılmış millî alfabe ile yazılmış eser kitapları, belgeleri okumayı öğretmiyor, edebî-yazılı zengin Türkçeyi öğretmiyor, böyle bir eğitimden ne hayır gelir Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir rezalet vardır Eğitimden bahs ederken şu hususa da dikkat çekmek gerekir: Cebir geometri, fizik kimya gibi fen derslerini iyi öğretmekle (kaldı ki, bizde onlar da iyi öğretilemiyor. Öğretilmiş olsaydı, lise mezunu gençler üniversiteye girebilmek için özel dershanelere gitmek ihtiyacını hissetmezlerdi) iş bitmez. Lise tahsili demek fen dersleri okumak değildir. Bilgi ve kültürün esası yazılı ve edebî zengin dili, tarihi, felsefeyi (psikoloji, mantık, ahlâk, estetik, metafizik)öğrenmek demektir. İnsanlar cebir geometri, fizik kimya bilmekle tahsilli olmazlar, aydın olmazlar, "okur-yazar" olmazlar. TÜRKİYE, genç nesillerine iyi bir eğitim veremezse sürünmeye, bin türlü kriz içinde bocalamaya mahkûmdur. İyi bir eğitim ne demektir (1)Millî kültürü öğretecek. (2)Genel kültür verecek. (3) Bu iki sahada uluslararası standartların altına düşmeyecek. (4) İyi insanlar, iyi vatandaşlar yetiştirecek. (5) Vasıflı, güçlü, üstün elemanları yeterli sayıda yetiştirecek. Bir Fransız genci lisede, bundan 400 sene önce yazılmış edebî ve fikrî Fransızca kitapları okumayı ve anlamayı öğreniyor da, bizim liselerimiz niçin bundan yetmiş, seksen, yüz sene önce yazılmış romanları, Türkçe romanları, hikâyeleri, şiirleri okumasını ve anlamayı öğretemiyor Medenî, gelişmiş, işleri düzgün ülkelerin okullarında okutulan ders kitaplarını bizimkilerle mukayese ediniz ve aradaki korkunç farkı görünüz. Ülkemizin en akıllı, en faziletli, en istidatlı, en kabiliyetli, en azimli, en idealist çocuklarını eğitimci ve öğretmen olarak yetiştirmeliyiz.
SORU: Bir ülke nasıl batar
CEVAP: Ülkeler gemiler gibi batmaz. Her şeyin batışı ayrıdır. Bir memleketin nasıl battığını görmek mi istiyorsunuz Yükseklere çıkınız ve Türkiye nin hal-i pür melâlini seyr ediniz. Evet bir ülke, Türkiye nin bugün battığı gibi batar.
SORU: Kendi kendine mi batıyor, yoksa batırılıyor mu
CEVAP: Batırılıyor... İstisnalar dışında hepimiz elbirliği ile devletimizi, vatanımızı, halkımızı batırmaya çalışıyoruz.Bilerek veya bilmeyerek...
SORU: Kurtulmak için ne yapmak gerek
CEVAP: İlme, irfana, hikmete, aksiyona sarılmak gerek. Evrensel gerçekleri rehber edinmek gerek. Cahillikten âlimliğe, ahlâksızlıktan fazilete, eğrilikten doğruluğa, çirkinlikten güzelliğe, tefrikadan ittihada, tarihî kopukluktan tarihî devamlılığa, yabancılıktan millî kimliğe, haysiyetsizliklerden haysiyete, zulümden adalete, beyinsizlikten firasete yönelmek gerek.
SORU: Yönelmemiz gereken bütün iyi, güzel, doğru şeyleri nerede bulacağız
CEVAP: İslâm da. İslâm bizi, küçük bir aşiretten büyük bir cihan devletine yükseltmişti. Onunla bağlarımızı gevşettikçe alçaldık, bugünkü hale geldik.
-SON-