Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari 26 Ekim’de gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde aynen şu ifadeyi kullanmıştı: “Son iki yıldır Irak-Türkiye ilişkileri, büyük bir krizden, şüpheden geçiyor.” Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise, bu konuşmanın üzerinden yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşen kritik Bağdat ziyaretinde şunu söylemekteydi: “Irak’la ilişkilerimizi derinleştirerek sürdüreceğiz.”
Şüpheden derin işbirliğine hızlı bir geçiş süreci... Dolayısıyla, birçok sürpriz gelişmeye gebe hareketli bir dönemden geçiyoruz. Açıkçası, Ankara-Bağdat hattındaki bu ani gelişme, birçok kimsenin kafasının karıştırmışa benziyor. Kafa karışıklığı kadar, yaşanan bir takım hayal kırıklıklarını da burada not etmek gerekiyor.
Bu açıdan söz konusu ziyaretin zamanlaması ve ön plana çıkan mesajlar oldukça önemli. Burada en temel husus, her iki devletin de Yeni Ortadoğu sürecinde karşı karşıya bulunduğu ortak tehditler, riskler ve fırsatlar boyutudur. Bakan Davutoğlu bu durumu şöyle izah ediyor: “Ortadoğu yeniden kuruluyor. Kardeş, dost Irak yeniden yapılanıyor. Biz bu Ortadoğu ve Irak’ın yeniden kuruluş süreçlerinin barışa ve istikrara yönelik ortak bir gelecek inşa etmesini istiyoruz.”
Davutoğlu’nun bu ifadesini tamamlayan şu açıklamayı da göz ardı etmemek lazım: “Biz, bir Türkiye-Irak eksenini istikrarlı ve müreffeh bir Ortadoğu için önemli ve kalıcı bir ana unsur olarak görüyoruz. Irak’taki en önemli unsurlardan gördüğümüz Irak Kürt bölgesel yönetimi ve Irak’taki Kürt kardeşlerimizi de bu ittifakın ana unsurları olarak görüyoruz.”
Her iki ifadeyi Irak Kürt bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Ankara ziyaretinde sarf ettiğini de not düşmekte fayda var. Bir diğer dikkat çekici husus ise, bu gelişmelerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayındaki Washington ziyareti sonrası hız kazanması.
Nitekim, Washington sonrası Iraklı Sünnilerin oluşturduğu Irak Alimler Konseyi Başkanı Şeyh Mahmud Abdülaziz el-Ani ve beraberindeki heyetin 22 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleştirdikleri ziyarette Ankara’nın verdiği mesaj, bu kırılmayla ilgili önemli ipuçlarını barındırmaktaydı.
Peki, Türkiye-Irak arasında yeni bir işbirliği arayışına yol açan gelişmeler nelerdir Ya da hangi faktörler bu süreçte etkili olmaktadır
Hiç kuşkusuz, bunun temelinde Yeni Ortadoğu süreci, bir diğer ifadeyle Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve bölge devletlerinin etnik-mezhepsel temelli karşı karşıya bulunduğu tehdit ortamı, Suriye merkezli gelişmeler ve özellikle de PKK’nın Suriye kanadını oluşturan PYD’nin bölgede artan ağırlığı, bunun Barzani ve PKK boyutuyla birlikte, Kuzey Irak süreci ve Kerkük’ün statüsündeki belirsizlikler ve enerji konusu yer alıyor.
Bu hususların merkezinde ise, bölge Kürtlüğü üzerinden bir kez daha oynanan oyun geliyor. BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın Ekim ayı sonunda bir heyetle gerçekleştirdikleri Washington ziyaretinde verdiği şu iki önemli mesaj bu bağlamda oldukça dikkat çekici: “1. Sınırlar esnetilsin, 2. Yeni Ortadoğu’da rol üstleniriz.”
BDP heyetinin bu ziyaretinde ABD’li yetkililerden PKK’nın terör örgütü listesinden çıkartılması talebi ve PYD’nin resmi muhatap alınması yönündeki çağrısı da resmi tamamlayan diğer iki önemli hususu oluşturuyor. Muhtemelen bu tablonun ne anlama geldiğini Ankara ve Bağdat’takiler de anlamakta gecikmemiştir.
Bu taleplerin ucu, hiç kuşkusuz sadece Türkiye ve Irak ile sınırlı değil. Burada İran ve Suriye boyutunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Mevcut gelişmeler, sürecin arka planında Türkiye-İran’ın varlığına dikkatleri çekiyor. İki ülke, bölgedeki oyunu bozma adına bir kez daha (aynen 1925-26 krizinde olduğu gibi) birlikte hareket etme kararı almış gibi görünüyor. Dolayısıyla, süreç önemli kırılmalara gebe; hem iç hem de dış politika boyutuyla...
Sonuç olarak, Türkiye’nin bu son adımı BOP içerisindeki konumunu yeniden revize etme ve bölge devletleriyle birlikte “Direnç Cephesi”nde tekrar buluşma adına önemli bir adım olarak karşımıza çıkıyor. Yeni Ortadoğu sürecinden dışlanma ve “tehlikeli yalnızlık” durumunun daha fazla devam ettirilemeyeceği görüşü Ankara’da ağırlık kazanmışa benziyor. Dolayısıyla, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan krize bağlı olarak Türkiye’nin 2009-2013 politikasından tekrar 2003-2009’a dönüşüne ve bölgede yeni bir denge oluşumuna hep birlikte şahit oluyoruz.
Ankara, adeta daha oyun bitmedi mesajı vermeye çalışıyor. Bu mesaja karşılık olarak, Türkiye’ye açılım süreciyle ilgili “sırat köprüsü” göndermesi de zamanlaması itibarıyla bu açıdan oldukça manidar! Türkiye’nin üç seçim dönemine girmeye başladığı kritik bir süreçte bu göndermelerin asıl adresi ise belli...