Burası dünya; bir imtihan yeri. Bizlerse her haliyle, her durum ve şartta imtihana tabi tutulan varlıklarız. Hayatlarımız karmakarışık. Bazen her şey çok güzel, yolunda ilerlerken bazen de dertler, sıkıntılar üstü üstüne gelir. Bazen günlük işlerimizi bile yapmaya fırsat bulamazken bazen sağlığımız yüzünden saatler geçmek bilmez.

Burası dünya. Etrafımız nimetlerle dolu. Gözümüzü açıp baktığımız anda gördüğümüz her şey hatta baktığımız gözlerimiz bile tüm ömrümüz boyunca oturup şükretsek karşılığını eda edemeyeceğimiz birer nimet bizim için fakat biz bunun farkında değiliz. Hiç durmayan bir dünyanın peşinde hiç bitmeyen heva ve heveslerimiz için koşturur durur ve bize verilen nimetler sanki kendimizdenmiş gibi davranırız. Çünkü etrafımızı bezeyen sayısız nimetlere alışmışızdır. Bir kez bile durup onları veren Yüce Kudreti anmayız. Bir kez bile mahcup olmayız O’nu unuttuğumuz için...

Hayat rayında ilerlerken bir sıkıntı yoktur fakat ne zaman ki işler bozuldu o zaman başımızı ellerimizin arasına alır düşünürüz. Bir belaya mı duçar olduk, başımıza bir sıkıntı mı geldi, bir hastalığa mı yakalandık, sevdiklerimizden birini mi kaybettik, maddi bir hasara mı uğradık işte o zaman “Allah” deriz. Çocuğumuz ateşler içinde kıvranırken, ne zamandır Rabbimizi anmayı unuttuğumuzu düşünmeyiz bile ve hemen çalarız kapısını. Önümüzde kazanmamız gereken bir sınav olduğu zaman ne arkadaş ne başka şey görür gözümüz ve “Rabbim” deriz. O sıkıntı başımızdan gidene dek dilimizden dua eksik olmaz. O isteğimize kavuşuncaya kadar Allah en yakın dostumuz olur. Bir daha hiç bırakmayacakmışçasına sarılırız o dosta. O ana kadar bu denli uzak oluşumuza yanar ve kendimize kızarız.

Fakat ne zaman ki o sıkıntıdan kurtulduk, ne zaman ki sağlığımıza kavuştuk, ne zaman ki başımız selamete erdi, asla geçmeyecekmiş gibi görünen geceler ne zaman ki sabaha kavuştu işte o zaman unuturuz verdiğimiz sözleri. O zaman yeniden unuturuz bize nimetler bahşedeni. Sanki gece boyu gözyaşları döken ve elleri arşın kapılarını aşındıran biz değilmişiz gibi hemen söner yüreğimizdeki kor. Yeniden bırakırız o Dostun elini...

İşte her böylesi bir olay başımıza geldiğinde tam da bizi bize anlatan bir ayet gelir aklımıza: “İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider…” (10\12)

Ayeti duyunca yüreğimize değer ama biz değişmeyiz. Bir mucize olarak bu ilahi vahyin birebir bizi işaret ettiğini bildiğimiz halde yine de düşeriz aynı gaflete. Yeni bir sıkıntı gelene dek başımıza, devam ederiz fütursuzca yaşamaya. Oysa ne kadar kızarız değil mi yalnızca işi düştüğünde bizi arayan insanlara. Ya da biz ne kadar mahcup oluruz normalde arayıp sormadığımız birinden bir şey rica edeceğimizde. Ama maalesef aynı şeyi Rabbimiz için düşünmeyiz,  hissetmeyiz. Çok bağışlayıcı ve kullarına karşı çok şefkatli oluşundan cesaret alır ve her sıkıntıya düştüğümüzde çalarız kapısını. Her karanlıkta kaldığımızda deliler gibi ışık isteriz. Günlerce aylarca etmediğimiz kadar çok dua ederiz. Secdelerimiz uzar bir anda. Namazlarımız huşulanır. Mahzun ve çaresiz bir duygu haline bürünürüz. Adeta nazlanırız bizi Yaratana. Karanlık gölgeler gibi dalgalar bizi sardığı zaman, dini O’na halis kılarak yalvarırız Allah’a. (31\32)

Evet, bizler insanız, unutkanız. Ve biliyoruz ki insanların çoğu Rabbimizin sözü üzere nankördür. Bu yüzden sürekli bilincimiz açık olmak zorundadır. Nankörlerden olmamak için dünya narkozundan kurtulmak zorundayız. Hayatımızın her anında, sıkıntıdayken de huzurluyken de, her an Yüce Yaratıcımızla irtibat halinde olmak, her durumda O’nu vekil bilmek zorundayız. Yalnızca işimiz düştüğünde hatırladığımız, diğer zamanlarda varlığını bile unuttuğumuz Kudrete aslında her nefes alıp verişimizde ihtiyacımız olduğunu, O “Ol” demeden tek bir yaprağın dahi kıpırdamayacağını idrak etmek mecburiyetindeyiz. Bizim “Her şey yolunda” dediğimiz günlük işlerin de O’nun kontrolü altında olduğunun bilincinde olmak ve başımıza bela gelmeden, hastalığa tutulmadan Mevla’yı hatırlamak zorundayız.

Biz O’nu zihnimizde, kalbimizde her an diri tutar ve O’na muhtaçlığımızın idrakinde olursak, zaten bize her fırsatta veren İkram Sahibi Rabbimizden isterken, nankör oluşumuz yüzümüze çarpılmaz inşallah…