Gelişen teknoloji ile birlikte kısalan mesafeler seyahat engelini de ortadan kaldırdı. Çok kısa bir süre de dünyanın farklı yerleşim yerlerine ulaşmak artık eskisi kadar meşakatli bir iş değil. Dünyanın her yerine turistik amaçlı tur düzenleyen firmaların haricinde, sırt çantanızla da dünyayı dolaşmanız içten bile değil. Dünyayı dolaşmak fantezi olmaktan çıktı çıkmasına ama Türk insanı olarak maalesef seyahat denilince aklımıza, hep aynı şeyler geliyor.
Bunu söylemekte beis görmüyorum maalesef seyahat kültürümüz yok. Gittiğimiz gördüğümüz yerleri başkalarına aktarmak, izlenimlerimiz paylaşmak, sosyolojik, tarihsel, kültürel ve ideolojik anlamda, belirlemeler yapmanın çok uzağındayız. Uzağında olmak bir yana yanından bile geçmiyoruz. Seyahat, üç aşağı beş yukarı büyük çoğunluğumuzda aynı çağrışımları uyandırıyor.
Seydi Ali Reis "Mirat-ül Memalik" (Ülkelerin Aynası) adlı eserini 1557 yılında İstanbulda tamamlamıştı. Gezi ve seyahat anıları üzerine yazılan bu ilk eserimizin üzerinden yüzyıllar geçti. İlkleri seven bir toplumuz ama ilk olmanın dışında en iyisi olmak gibi bir isteğimiz yok. Seydi Ali Reisin doğu seyahatinden aktardığı izlenimleri bugün için taptaze. Neden taze çünkü ben daha iyisiyle karşılaşmadım ve aşıldığını da düşünmüyorum.
Bırakın gezdiği yerleri kritiğini yapacak insanları, oturduğu muhitin tarihsel ve kültürel dokusundan bihaber bir çoğunluğuz. Yaşadığımız yerleri dahi tanımıyoruz ki dünyayı tanıyalım. Rahmetli babanem ve dedem İzmirden İstanbula ilk geldiklerinde Kariye Müzesinin yakınlarını tercih etmişler oturmak için. Haliyle rahmetli babamın gençliği Kariye sokaklarında ve Avrupanın Metropollerinde geçti. Kariyenin tarihini çok küçükken öğrendim. Ve bir de baktım ki sadece Kariye mi neler yok ki İstanbulda, Türkiyede, Anadoluda...
Aslında seyahat kültürü üzerine hafife alınmayacak bir geçmişimiz var. Seydi Ali Reis bu alanda çok önemli bir kilometre taşı. O yılların çetin şartlarında çıktığı doğu seyahatini ayrıntılı bir biçimde aktarıyor. Ali Reisin Evliya Çelebiye ilham kaynağı olduğunu da söyleyebiliriz. Evliya Çelebinin "Seyahatnamesi" de bu türün en bilinen örneklerindendir.
Divan edebiyatında da bunun örneklerine rastlamak mümkün. Piri Reisin "Kitab-ı Bahriyesi edebiyatımızın en önemli seyahatnamelerindendir. Bu seyahatnamenin bir kısmı ne yazık ki yurt dışındaki kütüphanelerde bulunuyor. Oysa Kitab-ı Bahriye, bizim için değeri ölçülemeyecek bir eser. Bu eserin örneklerinin çoğaltılması gerekirken, aslına dahi sahip çıkamıyoruz. Hem yenilerini yazmıyoruz, hem de orjinaline sahip çıkmıyoruz. Bundan daha ötesi var mı
Seyahat kültürü Osmanlıda vardı. En azından farklı coğrafyalara seyahat yapanların, izlenimlerini aktarmak gibi bir dertleri vardı, ve bu edebi alanda başlı başına bir türdü. Yurt dışına görev yapan sefaretlerimiz de boş durmuyorlardı. Görev yaptıkları ülkelerde yaşadıklarını, anılarını neşrediyorlardı. Bunlara da sefaretname adı verilmişti. Bunların arasında da Yirmisekiz Mehmet Çelebi en meşhurlarındandır. Pariste Osmanlı Sefiri (Büyükelçi) olarak görev yapan Çelebi, Fransada edindiği izlenimleri "Paris Sefaretnamesi" adlı eserinde aktarmıştı. Eser Avrupada da büyük ilgi uyandırmıştı. İlk Osmanlı sefareti de olan Çelebinin Sefaretnamesi, ilk örneklerdendir.
Günümüzden yüzyıllar önce yazılan bu eserlerin, taklitleri bile yok. Avrupada seyahat yazarlarının örgütleri dernekleri var, bizde ise durum baş aşağı. Böyle köklü bir geçmişe sahip olmamıza rağmen bu alanlarda kayda değer eserlerimizin sayısı fazla değil.
Gezmek deyince sokaklara dökülen, ucuz seyahat için üstünü başını yırtan, sahillere, derelere tepelere akın eden halkımız, bu alanda kültürel bir havza oluşturmanın çok gerisinde. Seyahat denilince herkesin kanı kaynıyor ama sadece bu kadar işte.
Evliya Çelebinin "Seyahat ya Rasullalah" deyişi geliyor aklıma. Çelebi bir gün rüyasında peygamber efendimizi görür. Peygamber Efendimizin elini öperken heyecanlanarak "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine "Seyahat ya Resulallah" der. Ve peygamber tarafından seyahatle müjdelenir. Çelebi bu rüyadan sonra uzunca bir seyahate çıkar.
İnşallah ben de bir gün uzunca bir süre dünyayı dolaşma imkanı bulursam, emin olun bunu sizlerle paylaşacağım. E ne diyelim o zaman önce şefaat sonra seyahat ya Resulallah.