Türkiye de özel televizyonculuğun başladığı ilk günden bu
yana, insanların zihinlerinde ve belleklerinde yer edebilen, hakkaniyetli,
doğru, dürüst ve adaletli program üretme noktasında müthiş bir kısırlık ve
tembellik yaşanmıştır. Medyanın toplumu doğruya götürme, biçimleme ve güzele
yönlendirme noktasındaki bu program kısırlığının temeline inildiğinde, her
şeyin başında olan iradenin Daha çok seyredilme , Daha çok kişiye ulaşma ve
Daha çok para kazanma hırsıyla beslenen reyting kaygılarının olduğu görülecektir.
Yarışma programlarının, sabah programlarının, tartışma programlarının, siyaset
programlarının, dizilerin ve ekranlara gelen her şeyin, öncelikle masa başı
kurgusunda Daha çok reytingi nasıl alırız sorusuna cevap aranarak, programın
kendi içeriğinin dışında bir formata büründürülme kaygısının olduğu
anlaşılacaktır.
Tüm kaygıların reytingden beslendiği ve damıtıldığı bu
programcılık anlayışı, insanları afyonlayan ve ekran başına herkesi çivi gibi
saplayarak gecesini ipotek altına alan bir yapıyı ortaya getirmiştir. En çok
reyting alan dizilere, en çok reyting alan yarışma programlarına bakıldığında,
aslında hepsinin sabun köpüğü , içeriksiz , boş , sığ ve düzeysiz
yapımlardan oluştuğu anlaşılacaktır.
Mesela, Acun Ilıcalı nın Dominik te çektiği ve Cumartesi,
Pazar, Pazartesi günleri Star ekranlarına gelen, reyting listelerinde en başı
çeken programı tamamen bu kategoridedir. İnsana hiçbir şey kazandırmayan,
zihinlerde olumlu bir şey oluşturmayan, ekrana geldiği saatler boyunca insanın
vaktini boşa harcamasından başka bir işe yaramayan sıradan bir program. Bizim
üstünde durmak istediğimiz başka bir konu var Bu program, her sene bu
vakitlerde ekranlara geliyor. Ve bir yarışmacı, programın sonunda izleyici
oylarıyla birinci olarak 500 bin TL nin sahibi oluyor. Geçtiğimiz yıl yapılan
yarışmada aslen milli yüzücü olan yarışmacı, programın büyük ödülüne sahip
olabilmek amacıyla, Duygu sömürüsü diyebileceğimiz bir nitelikte bir vaatte
bulundu ve Ödülü kazanırsa yarısını engellilere bağışlayacağını taahhüt etti.
Milyonlarca insan bu vaade ve duygu sömürüsüne inanarak, oylarını bu milli
yüzücüye yağdırdılar. Ve sonunda 500 bin TL lik ödülü, bu vatandaş kazandı.
Bugünlerde değişik gazetelerde ve internet sitelerinde 500 bin TL lik bu ödülü
cebine koyan bu vatandaşın, Amerika ya gittiği, telefonlarını bile kapattığı,
vaat ettiği ödülün yarısını da taahhüt ettiği engellilere vermediği yazılıp
çiziliyor.
Bu taahhüdün verildiği akşam, herkes zannetti ki, Bir
sosyal sorumluluk projesine imza atılıyor, Acun Ilıcalı ve prodüksiyon ekibi
önemli bir yardımlaşmanın ve dayanışmanın öncüsü kimliğiyle programcılık
yapıyor. Ama gördüğünüz gibi, bu çok önemli sosyal yardımlaşma projesi bile
reytinge kurban edilerek zihinlerimizin biçimlenmesi için kurgulanıyor. Sabun
köpüğü programlar, içeriksiz, sığ programlar diye bahsettiğimiz ve hayatımızdan
çıkması için mücadele etmemiz gereken yapımlar işte bunlar. Bu taahhüt, o
vatandaş tarafından verilmiş olabilir, ama programcı bunun takibini yapmak
zorundadır, gerekirse ödülün tamamını vermeden ilk elden taahhüt edilen yere
aktarmak zorundadır.
Bu kadar tantana yapıldıktan sonra, ödülün yarısının
engellilere aktarılması bile başlı başına bir skandal olacaktır. Zira bundan
böyle bu programda büyük ödülü kazanabilmek için farklı vaatlerde bulunacak
olanların da daha şimdiden inandırıcılıkları kalmamıştır.
Çünkü anlaşılmıştır ki, para, bu adaya gidenlerin tek
derdidir
Biz de onların emellerine ulaşması için kullanılan bir
figürandan başka bir şey değiliz!