Dünya kuruldu kurulalı hak batıl mücadelesine ev sahipliği yapacağı bugünleri bekliyor. Milyarlarca yıllık yaratılış sürecinde son on binler ile ölçülecek devrinde imtihan sırlarıyla bize sunuluyor nimetleri. Bizim bu dünyaya gelişimiz bir imtihan vermek için.  Herkes her an imtihan yaşıyor. Bize imtihan yaşatanlar da kendi imtihanını yaşıyor. Cenab-ı Hak Elest Bezminde bizden aldığı Kalu Bela sözünü yerine getirmemizi istiyor. Bunu yapıp yapmadığımızı kendisi görmek için değil bu imtihanlar. Zira Kadir-i Mutlak (mutlak ve muadilsiz kuvvet sahibi) ve Allam-ul Guyub (Geçmiş ve gelecek her şeyi bilen) olan Cenab-ı Hak zaten ne yapacağımızı biliyor, ancak O, bu imtihanlarla bize kendimizi tanıtıyor, bize bana fırsatı verseydin yapacaktım bahanesi bırakmıyor. Kendimizi ortaya koyduğumuz bu dünya sahnesinde rolümüz çerçevesinde hareket özgürlüğümüz var ama ne dekora ne senaryoya dahlimiz yok. Ancak bize sunulan imkânları doğru, adaletli, Allah rızasına uygun kullanmamız halinde sahne kapandığında hayal edilemez oranda karşılığını alıyoruz.

Allah, dünya düzeyini, düzenini fedakârlık üzerine kurmuş. Ne kadar yaparsak onu misliyle alıyoruz. Hiç yapmazsak sıfırı neyle çarparsak çarp sıfır kalır. O zaman da Cenab-ı Hak bizim fedakârlıklarımızın dışında kendisi imtihanlar, belalar gönderiyor. Gelen sıkıntılar 2 sebepledir. Ya Cenab-ı Hak bir eksikliğimize, bir günahlarımıza onları karşılık olarak yazar, çok daha fazla günahı siler ya da bizi Allah’a yaklaştıran, ruhumuzu terbiye eden cilveler olarak tecelli eder bu sıkıntılar. Bir hadis-i şerifte Efendimiz, “Seni çok seviyorum ya Resulallah” diyen bir sahabe efendimize, “Beni seviyorsan sıkıntılara ve belalara hazırlan” buyuruyor. Bu da işte bu tip Allah'a yaklaştıran imtihanlardan.

Dünyadaki kötülükler neden oluyor, neden izin veriliyor dendiğinde sonsuz hayatı bilen biri burada başına gelen belaların aslında sonradan yaşayacağı hayata oranla ne kadar kısa ve geçici olduğunu kıyaslayabilecektir. Necip Fazıl’ın, “Oluklar çift akar birinden nur, diğerinden kir” dediği bu. Dünyada zulümleri yapanların esas zarar edenler olacakları bir düzen kurmuş Allah. Dünyadaki bu imtihan düzenini fedakârlık üzerine kurmuş Cenab-ı Hak. Maldan, mülkten, vakitten, sağlıktan, her neyse verdiklerimizden veya kaybettiklerimizden. Burada kaybettiğimize öbür dünyada karşılık oluşturuyor Allah, ama sabretmek şartıyla. Sabır deyince sabrın ne olduğunu da açmak lazım. Sabır, mücadeleyi içerir, kararlılığı içerir, devamlılığı içerir. Dolayısıyla sabır, vazgeçmek demek değildir. Bilakis mücadelede de sabır gereklidir. Mücadeledeki sabır ısrarla cehdetmektir, elinden geleni yapmaktır. Mücadeleyi bırakmadan sabretmesi gerektiğini bilmektir. Bütün elimizden geleni yaptıktan sonra ancak sabrın kabullenme safhasına geçeriz. Çünkü Yaratıcı, onu böyle uygun görmüştür. Her şeyin Allah’tan geldiğini bilerek isyan etmemektir bu aşamadaki sabır.

Kader kurgusunun içinde olacak olan olur, biz verdiğimiz tepkilerden, cevaplardan, kararlardan, hareketlerimizden hesap vereceğiz. Kader sorumluluğu kaldırmaz, çünkü karar verme hakkı, seçme hakkı vermiş Cenab-ı Hak. Bir örnekle açıklarsak, bu kader işini; A noktasından B noktasına giden bir gemide bulunan insan gibidir. Ya o gemideki görevini sorumluluklarını yerine getirir ya da getirmez, ama gemi gideceği yere gider. Eğer o insan, “Ben geminin gittiği yere gitmiyorum, ben C noktasına gidiyorum” der ve C noktasına doğru yürürse eninde sonunda güverte bitince ya yürümekten vazgeçer ya da denize düşer. Günün sonunda yaptıklarımız da yapmadıklarımız da defterde kayıtlı kalır, gemi gideceği yere gitmeye devam eder. Cenab-ı Hak bize hakkın hâkim olması için çalışmayı emrettiğinde, bu cihad farizasını yerine getirmemizi istediğinde bizden dünyanın düzeltilmesi için yardım istemiyor hoş, ya ne yapıyor, bize teklif sunuyor, bizi imtihan ediyor, bize tarafını seç diyor. Burada ne verirsek onu katlayarak aldığımız bir ahiret var, ona yatırım yapalım.