Geçen yazımda Türk Telekomun, konuşsan da konuşmasan da sabit hatlardan aldığı yüksek ücretleri eleştirmiş, sorgulamış ve, "Ey Türk Telekom, sabit telefonlardan bu ücretleri almaya devam edersen bir gün batarsın, şu sabit ücretleri azalt!" çağrısı yapmıştım.

Serhan Sökmenden bir mail aldım. Şöyle diyor Sökmen;

"Merhaba Adnan Bey, yazınızda bahsetmiş olduğunuz sabit ücret alınması ile ilgili olarak Rekabet Kurulunun sabit ücretin kaldırılmasına müsaade etmediğini bir çalışan olarak bilmenizi isterim. İşe ilk girdiğimde bende çok sorgulamıştım bu olayı ama durum bundan ibaret."

Hayır, bilmiyordum.

Ayrıca böyle de olsa biraz garip değil mi

Rekabet Kurumunun ne iş yaptığına baktım.

Kurumsal internet sitelerinde misyon ve vizyonu şöyle tanımlanıyor;

"Kurum olarak misyonumuz; rekabet ortamının sağlanması, korunması ve geliştirilmesidir. Bu doğrultuda;

Rekabeti sınırlayıcı anlaşmaları, hâkim durumun kötüye kullanılmasını ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralmaları önlemek üzere piyasaları izlemek, düzenlemek ve denetlemek;

Rekabet kültürünü yaygınlaştırmak ve kamunun karar ve eylemlerinin rekabetçi anlayışa göre oluşturulması için gereken tasarruflarda bulunmak;

Rekabet hukuku, iktisadı ve politikasına ilişkin araştırmalar yapmak, politika geliştirmek ve makro ekonomik politikaların oluşmasına rekabet politikası yönüyle katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.

Kurum olarak vizyonumuz; dünyanın önde gelen rekabet otoritelerinden ve Türkiyenin örnek alınan kamu kurumlarından biri olmaktır. Bu kapsamda;

Rekabet hukuku, iktisadı ve politikalarına yön verecek fikri açılımlar;

Etkin işleyen rekabetçi piyasaların oluşması ve korunmasının sağlanarak, tüketici refahını artıran faaliyetler;

Sahip olunan insan kaynağı, yönetim tarzı ve örgütsel yapı

vizyonumuzun önemli boyutlarını oluşturmaktadır."

Gayet güzel.

Rekabet Kurumunun misyonu arasında, tüketici refahını artıran faaliyetler de var, okuduğunuz gibi...

O zaman Kurum Başkanı Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcıya sormak lazım;

Vatandaşın aleyhinde olan bir uygulamayı Rekabet Kurulu neden devam ettirmek ister

Madem burada fahiş bir hata var, bu hatayı ortadan kaldırmak yine bu Kurulun görevi değil mi

Rekabet Kurulu Başkanı Prof. Kaldırımcıdan bu konuda açıklama bekliyorum.

Erbakanın iftar yemeğinde kıyameti koparanlar!

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özala kadar Çankaya Köşkü halka kapalıydı.

Hatta çok iyi hatırlıyorum;

Özal,Köşkte Halk Günleri düzenliyordu; ülkenin farklı köşelerinden guruplar haftanın belli günlerinde Köşkte ağırlanıyordu. Sivil bir duruş sergiledi Özal, Çankaya Köşkünde. Cenazesinde Sivil ve dindar Cumhurbaşkanı pankartları bu algının bir sonucuydu. Zaman zaman korumalarını atlatıp tek başına Köşkten çıkması da, panellere katılarak tartışılan mesajlar vermesi de yine statükonun karşısında bir meydan okuma olarak yorumlandı.

Özaldan bayrağı devralan Süleyman Demirel de siyasetten geldiği için benzer bir çizgide gitti. Demirel, antidemokratik 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden biri oldu, Necmettin Erbakanın Başbakanlıktan alaşağı edilmesinde birincil rol oynadı. Köşkte sıkı bir statüko yandaşı kesilen Demirelin Çankaya serüveni biraz Özal hayranlığı halet-i rûhiyesi içinde geçti. Hatta o ünlü fötr şapkasını atıp yerine Özalın giydiği şapkayı giymesi bile bu kötü taklidin bir sonucu olarak değerlendirildi.

Demirelden sonra sürpriz bir şekilde Köşke çıkan dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Yüksek Mahkeme Başkanı iken dile getirdiği özgürlük manifestolarının tam tersine Köşkü tamamen kapadı, kendi de iç dünyasına döndü. Hatırlayacaksınız; 2002 yılına kadar Çankaya Köşkündeki resepsiyonlara milletvekillerinin başörtülü eşleri de davet ediliyor, hiçbir sorun çıkmıyordu. Ne zaman ki, AKP iktidara geldi, sorun da başladı. Sezer döneminde eşi kapalı milletvekilleri Köşkten içeri adımını atamaz oldu. Çok eleştirildi ama geri adım da atmadı, eski Cumhurbaşkanı.

Sezerin ardından Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül ilk dönemlerde bir hayli sıkıntılar yaşadı. Gül de Özal gibi Çankayada farklı kesimleri aynı platformda ağırlama geleneğini sürdürdü. Gelinen nokta şu; Cumhurbaşkanı Gül ilk kez 29 Ekim Resepsiyonunda tebrikleri TBMMde değil, Çankaya Köşkünde kabul etti. Cumhurbaşkanı Gülün eşi Hayrünnisa Gül, Hipodromdaki geçit töreninde ilk kez yer aldı. Köşkte verilen resepsiyona da Başbakan ve komutanlar ilk kez eşli katıldı.

Bunlar Türkiyenin sivilleşmesi ve normalleşmesi yolunda önemli adımlar. Daha atılacak çok adım var, elbette.

Yasaklarla bir yere varıl(a)mayacağı anlaşıldı.

Necmettin Erbakanın Başbakanlıkta cemaat liderlerine verdiği iftar yemeğini ülke meselesi haline getirerek sorun yapıp ayyuka çıkaranlar, bu tabloya bakıp, "Hocaya ne kadar da ayıp ettik!" diyorlar mı acaba

Zira, o zaman Erbakanın bu iftarına karşı çıkanlarla, şimdilerde iktidara yakın durmaya çaba gösterip, yaşa, varol! naraları atan kalemler aynı da, ondan!..

Bunları biliyor musunuz

Hrant Dink Vakfının, Mardin Tabipler Odası, Mardin Barosu, Mardin Sinema Derneği, Turabdin Süryani Kültür Derneği ve Mardin Kamerin işbirliği ile 2-3 Kasım tarihlerinde Mardinde "Mardin ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi" adlı uluslararası bilimsel toplantı düzenlediğini, biliyor musunuz

NOT: Bugün 31 Ekim 2012 Çarşamba... Uyan da balığa gidelim... İktidarın 2012 yılında yeni Anayasa vaadini sıcak tutmak adına... 2012den 9 ay 31 gün daha eksildi. Yeni sivil anayasanın yazımına başlandı, ilk cümleler ortaya çıktı... Ama bugünlerde tık yok... Siviller, bu kez başarabilecek mi Takipçisiyiz...