Yunanistan’a geçmeye çalışırken annesi ve kardeşiyle birlikte boğulan küçük Aylan’ın yürekleri dağıtan o cansız bedeniyle dünya gündemine gelen, Macaristan-Almanya ile Avrupa Birliği (AB) özelinde tırmanma eğilimi gösteren, Macaristan- Sırbistan sınırında polisten kaçan mültecilere tekme atan Macar kameraman kadın ve onun başbakanının son açıklamalarıyla insani boyutta dip yapan mülteci sorunu, örtülü savaşın yeni enstrümanı olarak karşımıza çıkıyor.
11 Eylül ve Arap Baharı ile zirve yapan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedef alanı içinde yürütülen savaşların birer sonucu olarak karşımıza çıkan mülteci/göçmen sorunu, gelinen aşamada rakip unsurların birbirine karşı kullandığı birer “demografik bomba” olarak karşımıza çıkıyorlar. Dolayısıyla sorunu sadece bu kirli savaşın en büyük mağduru olan mülteciler üzerinden okumaya çalışmak çok doğru olmayacaktır. Onlar sadece bu yeni oyunun birer kurbanı, aynen diğer savaşlarda olduğu gibi...
Öncelikle şu tespiti yapmakta fayda var. Dünya aslında uzunca bir zamandır deklare edilmemiş büyük bir savaşın içerisinde. Sadece hedefe ulaşmada kullanılan yöntemler ve araçlar farklı. Ve bir de adı konulmuş değil.
Fakat bu savaşı çıkartanlar şimdilerde hesap etmedikleri bir sonuç ile yüzleşiyorlar: kapılarına dayanan mülteciler! Oysa yapılan hesap ve bu kapsamda savaşın öncesinde alınan bir takım tedbirler böylesi bir olasılığı pek öngörmüyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. “Yeni Sömürgecilik Politikası” çerçevesinde kendi değerlerini empoze etmeye çalıştıkları ülkelerin insanları Avrupa’yı ve onların “değerlerini” tehdit etmeye başlamış durumda.
Düne kadar “Barbarlar Göçünü” gerekçe gösteren ve buna göre büyük Avrupa kalesini inşa etmeye çalışan Avrupa, dünya tarihinin en büyük barbarı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu bağlamda Avrupa yakın çevresinde, daha doğru bir tabirle eski Roma İmparatorluğu coğrafyasında güvenli bir tampon bölge oluşturmaya çalışan AB’nin komşuluk politikası çökmüştür.
Türkiye, Ürdün vb. ülkelere yerleştirilmeleri beklenen bu göçmenlerin, mültecilerin bu ülkelerden ilk fırsatta Avrupa’ya geçmek istemeleri ve Avrupa’da da seçici bir şekilde davranarak orada özellikle de Almanya’yı tercih etmeleri oldukça dikkat çekici. Diğer taraftan, Avrupa sınırlarına dayanan mülteciler, Batı dünyası ve AB içinde yeni krizlere, kırılmalara yol açma potansiyeli de taşımaktadır. ABD’nin süreçte AB’yi ve özellikle de Almanya’yı sorumlu tutması, AB ülkelerinin birbirini suçlaması bunun en temel göstergeleri arasında yer almaktadır.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın bu krizde, “Sorun Avrupa’nın değil, Almanya’nın sorunu” demesi elbette oldukça önemli bir çıkıştı. Bu çıkış, AB içerisinde Almanya çatlağına ve bu ülkenin izlediği politikalara duyulan bir tepkiyi yansıtmasından dolayı da oldukça önemlidir. Görünen o ki, Almanya’ya ABD ve AB içindeki bazı güçler kibarca Ortadoğu’dan, Balkanlar’dan, Doğu Avrupa’dan elini eteğini çek, yoksa sonuçlarına katlanırsın mesajını veriyor.
Demokrasi ve insan haklarının havarisi kesilen AB’nin ve onun bir üyesi olan Macaristan Başbakanı’nın günün birinde Müslümanların Avrupa’da çoğunluğu alabileceğini savunarak, Avrupa’nın kültürler arası bir yarışa girmesi halinde, Hıristiyanların kaybedeceğini açıklamış olması. “Avrupa Hıristiyan kalmalı” diyen Orban aynen şu cümleyi kuruyor: “Tek gerçek, Avrupa’nın Hıristiyan kültürünü aynen korumasıdır. Daha fazla Müslüman alınmamalı. Ama bunu Avrupa’nın üst düzey politikacıları konuşmak istemiyor.”
Bu açıklamalar her şeyden önce AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır. Avrupa değerleri olarak yutturulan bir çok şey, koskoca bir hikâyedir. İçerisinde insanlığın olmadığı, insanlık-medeniyet olarak sadece Hıristiyanlığın esas alındığı bu yaklaşımın ifşası ile birlikte AB’nin nasıl bir proje olduğu bir kez daha görülmüştür.
Mülteci meselesini insani boyutuyla ele almaktan çok uzak olan ve krize ihtiyaç duyduğu kota gözüyle bakan, üç yaşındaki Aylan’ın fotoğraflarını gördüğünde siyasilerin duygusal tepki vermesinden bıktığını “işimiz mantıklı kararlar almak, istikrarlı olmak ve duygularımızı da göz önünde bulundurmak” şeklinde değerlendiren AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin bu ifadeleri koskoca bir vicdansızlıktır. Kendisi bir kadın olan “Yüksek Temsilci”, görünen o ki kadınlıktan ve bir anne olmaktan nasibini alamamıştır.
Evet, “Yeni Kavimler Göçü”nün müsebbibi olan Avrupa, bu göç dalgasının altında kalacağa benzemektedir. Batı’nın yeni sömürgecilik politikası ters tepmeye başlamıştır. Avrupa değerleri iflas etmiştir. Bu değerlerin sadece maddi boyutları içerdiği ve manevi açıdan içinin bomboş olduğu ve sadece Hıristiyanları içerdiği görülmüştür.
Bundan sonra hiç kimse bize Avrupa değerlerinden bahsetmesin!