Sahi, siyasal formasyonu neydi Soruyu sormak yerine herhalde “yoktu” demek daha uygun olacak…

Adı gündeme geldiğinde “Baba”nın, “Hayırlı olsun, Türkiye bir CHP’liyi cumhurbaşkanı seçiyor.” sözleri hâlâ kulaklarımızda. Esasen kendisi de bizatihi daha farklı bir portre olmamasına karşın…

Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, demokratik hukuk devletiyle, özgürlüklerle ilgili olarak o söylediklerinin arkasında ne kadar durabildi Bu sorunun cevabını takdirlerinize bırakıyorum. Özgürlükler derken, klişe ve dogmalara bağlandı.

Hepsinden öte şu; Cumhurbaşkanlığının ilk dönemlerinde Köşk’te başörtülü eşlere ses çıkarmazken, daha sonra ilginç bir şekilde yasak koyması, eşleri başörtülü milletvekillerini Çankaya’ya davet etmemesi yaman bir çelişkiydi…

Görevde olduğu süre içinde neredeyse hiçbir gazeteciye mülakat vermemesi. Hatırlayabildiğim kadarıyla sadece, geçtiğimiz günlerde tutukluluğu sona eren, Silivri’den tahliye edilen Tuncay Özkan’la özel bir görüşme yapmıştı. Mustafa Balbay ile de görüşmüş müydü, acaba

Onca Sivil Toplum Kuruluşunu bir kenarda tutarak, Ergenekon Davası’nda tutuklandıktan sonra tahliye edilen emekli General Şener Eruygur’un başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği’ne (ADD) Köşk bütçesinden yardım etmesi,  para aktarması… Bu ülkede STK olarak sadece ADD mi var

Şu sorunun cevabını belki de kimse vermedi; “Devletin en tepesinde son derece yetkili ama sorumsuz bir makamın gerektirdiği siyasal bilgi ve deneyime sahip miydi Devlet organları arasında uyum sağlayabilecek yetenekte miydi Bu koordinasyonu sağlayabilir miydi

Köşk’ün ruhuna uygun davranabildi mi Hangi görüşte olursa olsun tüm siyasi partilerin ortak deklarasyonu ile aday gösterilmesinin karşılığını verebildi mi “E, ama verdi!” diyenler şu tarafa çekilsin, lütfen!

O makamda otururken “taraf” oldu mu, olmadı mı Şu eleştiri ağır kaçar mı dersiniz; “Anayasa’nın emrettiği tarafsızlıktan saptığı için, anayasal sorumluluğunu göz ardı ederek devlet organları arasında istikrar açısından olması gereken uyum konusunda doğru dürüst bir çaba göstermedi.”

Bunun en bariz göstergesi de Çankaya Köşkü’nde yaşanan “kriz göstergesi” yüksek o toplantıydı. Bir günde halkın nasıl fakirleştiğini, bazı kesimlerin de bir anda nasıl zenginleştiğini hatırlayınız, lütfen!

Ünlü “veto”larını da hatırlayınız… Vetoları ile hukuku zorladı, yürütmenin engellenmesini kendisine ilke edindi. 2002’de seçim sandığından çıkan Tayyip Erdoğan, AKP ve hükümeti, O’nun gözünde neredeyse siyasi bir düşmandı. Çok iyi hatırlıyorum; bir Genel Müdür ataması Çankaya’dan 3 kez döndü…

Baskıcı, otoriter ’devlet ideolojisi’nin hemen yanında yer aldı. O düşünceye hizmet etti. Birçok tutum ve davranışında 1940 model tek parti zihniyeti kendini belli etti.

Askeri vesayetin kaldırılması noktasında hiçbir girişimi olmadı. Askerin siyasete karışmasına herhangi bir itirazı olmadı. Sivil siyaset alanının genişlemesiyle ilgili olarak bir inisiyatif kullanmadı. Aynen 28 Şubat darbesinde olduğu gibi, siyasete açıkça müdahale anlamına gelen, demokratik hukuk devletinin açıkça ihlali olan 27 Nisan Muhtırası’na sesini bile çıkarmadı. Bu muhtırayı kaleme alanlara ve TSK’nın sitesine koyanlara bir Başkomutan olarak, “Oturun yerinize!” diyemedi, yazık ki!..

Tüm bu tutumları ile Türkiye’nin siyaseten yumuşamasına değil, gerilmesine ve kutuplaşmasına katkıda bulundu.

Türkiye gibi demokrasi ve hukuka ihtiyacı olan bir ülkede, nasıl cumhurbaşkanı olunmaması gerektiği konusunda tipik bir sembol olarak akıllarda yer etti…

Daha fazla uzatmaya gerek yok; Beğenilen, bazı özgürlükçü açıklamaları ile takdir edilen bir Anayasa Mahkemesi Başkanı idi O; ama iyi bir cumhurbaşkanı ol(a)madı.

Anlamışsınızdır; Ahmet Necdet Sezer’den bahsettim.

Halk Haşim Kılıç’ı seçer mi

Henüz aday olup olmayacağını, daha doğrusu aday gösterilip gösterilmeyeceğini bile bilmiyoruz.

Gündeme aniden Haşim Kılıç’ın adı geldi.

Ne için mi

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için…

Söylenegelen şu; Ahmet Necdet Sezer 2000 yılında nasıl aday gösterildiyse, o dönemki kaos bu şekilde nasıl aşıldıysa, adaylığına hiçbir itiraz nasıl yükselmedi ise…

Şimdi de aynı sahne neden yaşanmasın

Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçiliyor da, Haşim Kılıç neden 861 rakımlı tepeye çıkmasın!

Konuşulan bu.

Aradaki benzerlik olarak da Anayasa Mahkemesi’nin son dönemde ilginç bir misyon yüklenerek “adeta özgürlüklerin önünü açan bir mahfil” olması, en azından böyle değerlendirilmesi…

İtirazım yok, burası gerçekten de benziyor.

Ama benzemeyen taraflara ne diyeceğiz;

Bi defa Cumhurbaşkanını bu kez parlamento değil halk seçecek. Haşim Kılıç vatandaşın yüzde 51 oyunu alabilecek mi Halk, Haşim Kılıç’a neden oy versin

Haşim bey propaganda yaparken kendisini nasıl lanse edecek, hangi özelliklerini nasıl tanıtacak Neyini ön plana çıkaracak

Hayatı boyunca bir siyasi konuşma yapmış mı Haşim Kılıç Bunların da ötesinde propaganda teknikleri ne olacak

Hadi diyelim Haşim bey vatandaşın yüzde 51’inin oyunu cebinde garanti gördü. Hadi diyelim, iyi bir PR çalışması yaptı, kendini topluma tam olarak yansıttı. Peki, yıllardır bu makama gelmek için hesaplar yapan, bekleyen siyasi kurtlara ne yapacak Onlarla hangi enstrümanlarıyla mücadele edecek

Daha açık konuşalım; bi Abdullah Gül ile, bi Recep Tayyip Erdoğan’la aynı kulvarda nasıl koşacak, Haşim Kılıç Anında “ham” ederler vallahi…

Maruzatım şudur efendim; 2000’li yılların şartları ile 2014’ün ortamı mukayese edilemeyecek kadar farklıdır… 2000’li yılların Türkiye’si, Ahmet Necdet Sezer’e mecbur kaldı bir bakıma ama şimdiki ortam çoook değişik. Âmiyane tabirle, “Köprülerin altından çok sular aktı.”

Haşim Kılıç Ve Televizyon

Söz Haşim Kılıç’tan açılmışken…

Haşim Kılıç, Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmak istendiğinde “iri” gazeteler, belli odaklar ve güç merkezlerinden şu türden “irticai paranoya” itirazları yükselmişti;

- O şahıs günah diye tv bile izlemiyor, Haşim Kılıç’ın evinde televizyon yok!..

Turgut Özal o zaman ilginç bir strateji izledi…

Ve şu demeci verdi; “Ben ekip gönderdim, kontrol ettirdim, evinin balkonunda tv anteni var.”

Tartışma orada bitti ve Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı.

NOT: Bugün 13 Nisan 2014 Pazar... 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!