Ramazan-ı Şerif’te, bir şehrimizdeki askerlerimizin peş peşe zehirlenmesi yüreğimi dağladı. Küçük oğlum da o şehirde askerlik yapmıştı. Bir an o sırada tanıştığım o yiğit vatan evlatları ve onların değerli komutanları gözümün önüne geldi. Bir ayda dört zehirlenme hâdisesi olur mu? Toplam 750 asker. Bunlardan biri de şehit oldu. Bu öyle sıradan bir hâdise değil. Sadece bu mu? Düşen savaş uçakları ve diğer askerî uçaklar ile helikopterler de öyle. Kahraman Eşref Bitlis Paşa’nın şehit olduğu hâdiseye “kaza” denilebilir mi? Ya o düşen savaş uçaklarına “kaza ile düştü” denilebilir mi? Onların bakımı nerede yapılmıştı? Sikorsky S-70 helikopterleri 26 yılda 22 kaza yapmış, 124 askerimiz şehit olmuş, 65 vatan evladı yaralanmış. En son Şırnak’ta düşen helikopterde 13 kahramanımız şehit oldu. Şimdi diyeceksiniz, askerlik deyince, elbette şehâdet de olacak. Âmennâ. Ancak bütün bu hâdiselerde bir “bit yeniği” var. Hepsi de araştırılmalı ve bundan böyle gerekli tedbir alınmalı. Ne gibi? Evvelemirde aklımıza gelenleri sıralayalım:

1. Askeriyenin yemek işi, eskiden olduğu gibi yine askeriyenin bünyesinde yapılmalı ve bu işin üzerinde titizlikle durulmalı. Biz de askerlik yaptık. Profesyonel aşçılar vardı. Bizler de takım takım mutfak nöbetine gidip et, patates doğradık, karavana dağıttık. Bu “hayâtî iş” askeriyenin bünyesinde yapılmalı. “Dışarıda” olunca, kontrol güçleşiyor. Kem ve hâin gözlerin ve ellerin devreye girmesi daha kolay hale gelebiliyor.

2. Ordumuzun A’dan Z’ye bütün ihtiyaçları, araç-gereçleri, bütün silahları, mermileri, her çeşit bombaları, tankları, topları, füzeleri, kıtalararası füzeleri, savaş gemileri, uçak gemileri, savaş uçakları, helikopterleri, radar sistemi, vs… Bütünüyle yerli üretim olmalı. Bunun için gerekirse bir millî seferberlik başlatılmalı. Bütün millet bu kurulacak fabrikalara ortak olmaya dâvet edilmeli. İslâm ülkelerinden en az yirmi devletin sermayedar olarak katılacağını ümid ederiz. Eğer akılları varsa, onlar da ülkemizin bünyesindeki bu faaliyete sermayeleri ile ve varsa bilgi birikimleri ve ilim adamları ile iştirak ederler. Ecnebilerden aldıklarından çok daha ucuza, çok daha emniyetli şekilde ordularının ihtiyaçlarını temin ederler.

3. Haberleşme, bilgisayar donanımı, internet bağlantıları, elektronik cihazların yazılımları mutlaka millî olmalı, siber saldırılara karşı tedbirler alınmalı, gerekli elemanlar yetiştirilmelidir.

Daha söylenecek çok söz var, ancak şimdilik bu kadarla iktifâ edelim. Yazımızın başında, “Ordumuz gözbebeğimizdir” dedik. Gerçekten öyledir, öyle de olmalıdır. Ordu olmazsa, devlet de olmaz. Ordusuz devlet, “oyuncak devlet”tir. Ona devlet denilemez.

Çok şükür bizim bir ordumuz var. Bu ordunun da şanlı bir tarihi var. Ordumuzun kara, deniz, hava, jandarma kuvvetlerinin kuruluş tarihlerine bakınız, yüzlerce yıllıktır. Bu cihetten dünyanın en köklü, en sağlam bir tarihine sahiptir. Ordumuz ve ordumuzla birlikte bizler, muhteşem zaferlerimizi hatırlarız, kutlarız. Varna’dan Niğbolu’ya, Kosova’dan İstanbul’un Fethi’ne, Çanakkale Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşına, Kutu’l Amere Zaferinden Kıbrıs Zaferine ve El-Bab zaferine kadar düzinelerle zaferimizi hatırlarız ve bunlarla iftihar ederiz.

Bizde ordu sevgisi, dinimizin emridir, ecdâdımızın mîrasıdır. Sevgili Peygamberimiz (asm), “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” buyurmuş ve askerlik vazifesiyle ilgili pek çok hadis-i şerifi yâdigar bırakmış. İşte Peygamberimizin o teşviklerinden dolayı, halkımız, asker ocağına, “Peygamber Ocağı” demiş. Askerlere Peygamber Efendimizin o güzel isminden mülhem “Mehmedcik” demiş. Askere giden evlatlarıyla iftihar etmiş. Şahsen ben iki evladımı da bir gün tecil ettirmeden askerlik çağına geldiklerinde askere yolladım. İkisi de “Mehmedcik” olarak vatanî vazifelerini yaptılar. Orada değerli kumandanlarından çok şey öğrenerek döndüler. Onlar zorlu görevler yaptılar, bizler evlerimizde rahat uyuduk. Yedikleri yemekten zehirlenen askerlerimize geçmiş olsun diyor, hepsinin gözlerinden öpüyorum. Rabbim bütün askerlerimizi muhafaza etsin, kem gözlerden korusun, analarına, babalarına ve vatanlarına bağışlasın.