Yine keyfimizi kaçırdın, rahatımızı bozdun…

Biraz önce, daha yeni aldırdığım bol halkalı makam arabama camdan uzun uzun baktım, döndüm bir de 20 yıldır hiç değiştirmediğim makam koltuğuna baktım.

Kendim değişsem de koltuğumu hiç değiştirmedim. Çok sevdim, hatta aramızda ‘duygusal’ bir bağ oluştu.

Uzun uzun düşündüm… Ev ahalisine ne derim!

Hadi ben “emekli oldum” der kurtulurum da bizim oğlan var, kız var…

Hatta gelin var… Elin kızının yüzüne nasıl bakarım?

Torunların ikbali ise iyice belirsiz hal aldı…

İnan parayla hiç işimiz olmaz.

20 yıldır hiç de ihtiyaç duymadık.

Kafam karışık, duygularım alt üst oldu…

Olmadı Saadet! Aile huzurumuzu bozdun.

Sen 20 yıldır Meclis’e sadece ziyaretçi olarak geldin, biz ise hep ev sahibi olduk.

Sen de alışmıştın sanki bu duruma, biz ise iyice ev sahibi gibi olmuştuk…

Gül gibi geçinip gidiyorduk.

Bir kişi Ankara’da parmağını oynatsa etkisi Edirne’de, Kars’ta hissedilirdi…

Aslında göründüğü gibi değil, bizim de işimiz hiç kolay değildi. Çoğumuzun iki koltuğu vardı.

Düşün iki karpuzu bir koltukta taşıma misali.

Üç koltuğu olanlardan hiç bahsetmiyorum bile…

Olmadı Saadet! Koltuğumuzu salladın.

20 yıldır hep aza tamah ettin; evini aldık, altından atını da aldık ama bir şeyi umutmuşuz anlaşılan…

Gözden kaçırdığımız bir şey olmalı. Herkes her şeyini alırken, sen mücadele azmini ERBAKAN HOCA’NDAN almış olmalısın.

Ensene vurup, gırtlağını sıkıp ekmeğini elinden alıyorduk.

Allah var, bağırıp çağırıyordun ama sesini de epey kısmıştık.

Pek duyan olmuyordu.

Evinde oturacaktın, kapını kapatıp perdeni de çekecektin.

Senin yetiştirdiğin gençleri de ben devşirirdim…

Hatta ölü taklidi yapmalıydın…

Yapma demiyoruz, arada bir muhalefet de yap, hatta sert sözler de söyle ama olmadı Saadet!

‘Oy’undan büyük işlere kalkışıyorsun yine.

Olmadı Saadet! Sesini fazla yükselttin.

Olmadı Saadet, hiç yakışmadı!

Tam da “Bize yüzde 2 derler” başlıklı bir şiir yazacaktı İsmet Özel…

Yeniden beyaz bir sayfa açtın şimdi. Yeni şeyler söylemek lazım diyorsun anlaşılan…

Bir laf ettik, bin kez gözümüze soktun evini…

Bir ANAP’a bak, bir de kendine…

Doğru Yol ne yapıyor, sen ne yapıyorsun.

Hayır, ne yapalım onu da bilemedim!

Beton da kar etmiyor.

Yeni bir fide verip betondan da çıkarıyorsun başını.

Vallahi yoruldum!.. Mecalim kalmadı…

Artık başımı eğiyorum önüme. Söyleyecek sözüm kalmadı. Bakacak yüzüm yok.

Sen de biliyorsun ya, omuzlarımda çok ağır yükler var. Dayanamıyorum artık.

Nereden başlasam bilmiyorum; “Hatayım Halep’e döndü” desem derdimi çabucak anlarsın.

Iraklı çocukların feryadına Suriyeli kadınların feryadı karışıyor.

Her gece başımı yastığa koyunca yırtarcasına kulaklarımı tırmalıyor.

Vallahi yoruldum! Mecalim kalmadı…

Olmadı Saadet! Vicdanıma dokundun…

İntaç ne demek?

İntaç kelimesi Türkçede "sonuç doğurma, sonuç alma, hazırlama" anlamına gelir. İntaç kelimesi tarihte bilinen ilk kez Meninski, Thesaurus (1680) eserinde yer almıştır.