Artık akşamları yegane keşfi olmuştu.
Ezan okunup da insanlar iftar sofrasına oturduğunda.
Fakat en fazla o ikinci kez hazırlanan sofraya dalıp gitmekte idi.
Oturduğu apartmanın salonundan gözükmekte idi kimi evlerde iftar telaşı yoktu; fakat kimi hanelerde o efsunlu saatte insanların sabırla saygıyla sevgiyle aşkla kozaladıkları ipek zaman dilimine geçiliyor, bir kap sıcak çorba, salata, meyve başına toplanılıyordu.
Havalar sıcaktı artık.
Kimi aileler balkonlarında iftar etmekte idiler. Fakat kendisinin asıl favorisi arka balkonundan izlediği aşağıdaki kapıcı dairesindeki hareketlilikti.
Özellikle o manzarayı seyretmekten kendisini alamamaktaydı.
İftar sofrası kaldırılıp toplandıktan sonra hazırlanan o ikinci çay sofrasına dalıp gitmekteydi. Sofradaki mütevazı yiyecekleri süzüyor, kalkıp kendi dolabının kapısını açıp o sofrada çok renkli duran yeşil erik ve kuru yemişleri kendisi de çıkarıyor, fakat suratını buruşturarak derhal yerine bırakıyordu.
O sofrada kendisini cezbeden yiyecekler değil muhabbetti.
Kalabalık aile, açığı kapalısı her yaştan kadın.
Evin annesi yaşlı kadının başköşede oturtulduğu, muhtemelen bir sonraki kuşak olan orta yaşlıların bir tespih tanesi gibi o yaşlının etrafına sıralandığı, genç kız ve delikanlıların da renk kattığı o her akşamki çay toplantısına bakmaya doyamıyordu.
Çay bardakları boşalıp doldurulup geldikçe içindeki boşluk büyüyor, bu mutluluk fotoğrafına bakmaktan kendisini alamıyordu.
Arada kendisine kızıp içeri geçiyordu, köylü takımı işte nesine imreniyorsun; boş bakan, boş düşünen, boş konuşan kalabalık deyip televizyonu açıyor, kitabına uzanıyor, playstaiton oynuyordu.
Fakat o aileden aklını alamıyordu, ne konuşuyorlar böyle hararetle, eski eşyaları arasında ağızları kulaklarında pür mutlu onları hayata sımsıkı bağlayan etmenler ne.
Esrarnamenin hangi tılsımı ile hangi fısıltı ve sırlarla hayatın ritmini yakalamışlar ve zevk almaktalar, bunun kimyasal bir formülü var mıdır?
Artık müthiş bir bağımlılık olmuştu bu cevval, heyecanlı, kahkahalı, mutlu konuşmaların sesi gelmese de hareketlerine sadece huzur, rahvanlık, sağlık sinmiş insanları izliyor acaba hangimiz yanlış yapmaktayız diye düşünüyordu.
Aydın yalnızlığı, halktan uzaklaşma, aileden kaçma, kardeşlerden ayrı yaşama, anne babayı seyrek ziyaret, dost ve arkadaşlara tahammülsüzlük, akrabaların adını anmayış, çoğu kuzeni yeğeni tanımayış, yalnız kalma isteği; sanki yeni bir insan hastalığı olarak tescillenecek gibi.
Fakat kabul etmekte idi ki, şu beğenmediği köylü takımı, varoş mensubu, ezik bulduğu, konuşmaya asla tahammül edemeyeceği asla dinleme sabrı gösteremeyeceği kesim; mutluluğun sırrını bulmuştu.
Aile bireyleri tek yürek olmuş, birlikte gülüp birbirlerini dinleyerek konuşmalarına tahammül göstererek, yanlarında duran yakınlarına destek olarak, güven vererek; çok daha huzurlu olmanın tılsımını keşfetmişlerdi.