Hak ve adalet ölçülerinin hâkim olmadığı bu dünyada yaşananlara bakıldığında güçlü olan zayıf olanı yiyip yutmaktadır. Büyük olan küçük olanı öldürüp yok etmektedir. Gücü ve teknolojik üstünlüğü elinde bulunduran taraf her zaman kazanan konumdadır. Haklı da olsa, güçsüz olan, küçük olan her zaman yenilmeye, kaybetmeye mahkûm edilmektedir. Timsahlarla kıyaslandığında aslanlar bile yenilmeye mahkûmdur. Çünkü nehirler timsahlara aittir. Orada hâkimiyet, üstünlük her zaman timsahların elindedir. O bölgeye giren her canlı aslanlar da dâhil olmak üzere timsahlar tarafından avlanıp yok edilir. Belgesellerde de görüldüğü gibi vahşi hayatta ayakta kalmanın tek bir kuralı vardır; o da güçlü olmaktır. Tek üstünlük ölçüsü sadece güçlü olmaktır. Denge her zaman güçlü olandan yana kaymaktadır. Vahşi hayatın en güçlü hayvanı olan aslan diğer canlıları istediği gibi, ne zaman karnı acıkmışsa o zaman avlayıp yiyebiliyorken, nehre girdiğinde o da, ondan daha güçlü, daha yırtıcı olan Timsah tarafından avlanıp yenir.

Hayvanlar âleminde geçerli bu vahşet, adına çağdaşlık denen modern zamanların da ölçüsü olmuştur. Çünkü günümüz dünyası da bu güç ve kuvvetten başka bir kuralın geçerli olmadığı vahşi hayattan farklı değil. Bu gerçeği en çıplak şekilde Müslüman coğrafyasında görmek mümkündür. Ortadoğu’yu böyle acımasız vahşi bir yaşam alanı haline getiren emperyalist güçler, şimdi kendi aralarında güçlerine göre avlanmaya izin verdiği grupları karnı acıktığında timsahın aslanı parçalayıp yemesi gibi avlıyor. Başta destekleyip büyüttükleri bazı grupları, bazı devletleri havadan uçaklarla vurup yok etmeye çalışması da buna benzemektedir. Sonuçta kazanan ve kaybeden kim olursa olsun Ortadoğu halkları kaybediyor, bu bölgenin insanı ölüyor, bu topraklar can kaybedip kana bulanıyor, bu toprakların kaynakları sömürülüp talan ediliyor. Ustaca bir taktikle savaşı kendi topraklarının dışında, uzağında başlatan vahşi batı doğu insanını havadan bombardımanlarla vurup öldürüyor, doğu ülkelerinin kaynaklarını istediği gibi ülkesine taşıyor, kendi insanına hizmet ediyor.

Batı dünyası nehirde avlanan timsaha çok benzemektedir. Bu kirli nehirde her gün, her dakika saldırıya uğrayıp canını, malını, evladını kaybeden Müslümanlara, doğu ülkelerine gelince hâlâ timsahların içinde yüzüp av bekledikleri ırmağın üzerinde, onların sularında kayıkçı kavgası yapmakla meşgul olmaktadır. Batının oyunlarına aldanıp onların oluşturduğu vahşi dünyada var olmaya çalışmak yenilgiyi baştan kabul etmektir. Unutmamak lazım gelir ki masum ve mazlum olanlar her zaman zalimlerden daha fazla yaşarlar. Hak, adalet ve özgürlük mücadelesi verip idam edilenlerin ömrü her zaman onları idam eden zalimlerden, cellâtlardan daha uzun olmuştur. Onlar gelecek nesillere rehber olup ölümsüz sembol isimler oldular.

Bu vahşi dünyada zalimlere ve cellâtlara karşı durabilmek için işgale uğramış mazlum ülkelerin güçlerini birleştirmelerinden başka bir çare bulunmamaktadır. Hak ve adalet ölçülerine göre karar verilen Yeniden Büyük Türkiye’yi inşa etmeden, Yeni Bir Dünya kurmadan Müslüman coğrafyaya huzur, refah ve barış gelmez. İslam ülkelerindeki zulüm işgal, katliam, saldırı, her türlü insanlık dışı muamele ve açlık sorunlarının bitmesi mümkün olmaz. İşin hazin tarafı Ortadoğu ülkeleri fikir olarak batıdan beslendikleri için sorunun kaynağını oluşturan batı medeniyetini, kurtulmanın adresi olarak görmektedir. Bundan dolayı kurtuluş yolunu görebilecek, anlayabilecek zekâ ve kavrayıştan uzak bulunmaktadır.

Özgürlük, düşmanın tarla bekçileriyle güreş tutarak değil, gerçek düşmanı tanıyıp ona göre politika üretmekle elde edilir. Kendi gerçeklerinde dirilmek, kendi gücüyle direnmekle elde edilir. Zincirlerinden memnun köleleri önce tutsaklığın farkına vardırmak gerekir. Cellâdına âşık olmuş mahkûmlara önce cellâdını tanıtmak gerekir. Batı vahşetini dünyaya medeniyet olarak yutturan emperyalizm her zaman yardıma muhtaç edilmiş ülkeler oluştururken, İslam medeniyeti yardım edilmekten kurtulmuş ülkeler hedeflemektedir. Bunun da tek bir hedefe kilitlenmek; gerçek özgürlüğü elde etmek hedefine ulaşmak üzere güçlerini birleştirmekten, ciğerlerini tevhit ile doldurmaktan, bir olmaktan başka bir yolu bulunmamaktadır. Çünkü özgürlük Rabbe kul olmaktan geçer. Kulluğun kitabı Kur’an ve Sünnet olduğuna göre özgürlüğün kitabı da Kuran ve Sünnettir. Rabbimizin bizden istediği yegâne şey, kardeş olmak, ümmet olmak ve ona kul olmaktır. O halde batı vahşetinden, batı esaretinden kurtulup özgür olmak kulluğun bir parçasıdır.