“3 kişiydiler…

Bir baba, bir anne ve yanlarında 2,5-3 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk…

‘Buyurun’ dedim, ‘Şikâyetiniz nedir?’

Anlatmaya başladılar…

Çocuklarının sesinin bozuk olduğunu, ses tellerini kontrol ettirmek istediklerini ifade etti, anne-baba.

‘Çocuğu tutabilir misiniz, bir boğazını kontrol edeyim’ dedim.

Çocuktur, elbette ağlar, elbette yaramazlık yapar, elbette istenilen şekilde tepki vermeyebilir, adından belli zaten, çocuk… Hele hele, hastaneye gelmiş ve doktorun karşısındaysa…

Fakat ne annesi ne de babası o yaştaki çocuğu bir türlü tutamadılar, zapt edemediler…

Dolayısıyla çocuk boğazını açmadı ve ben de doktor olarak muayene edemedim…

Bu anlattıklarım 1-2 dakika içinde oldu…

Tam da bu esnada, annesi söylenerek, laf çakarak çocuğu kaptığı gibi dışarı fırladı!

Baba da hemen ardından bin türlü hakaretler ederek odadan çıktı!

Ne ‘beceriksizliğimiz’ kaldı, ne ‘bu nasıl doktor’luğumuz kaldı, ne kaldı… Yakası açılmadık başka hakaret cümleleri…”

***

Bunu anlatan bir doktor arkadaşım.

Farkında mısınız, epey bir süredir bu memlekette doktorlar aşağılanıyor, küfürler ediliyor, hakaretlere uğruyor, dövülüyor, yumruk-tekme yiyor, hatta ve hatta öldürülüyor…

Sağlık sisteminde elbette güzel şeyler de oldu/oluyor ama bugünkü sistemin en karakteristik özelliklerinden biri, doktorla hastayı karşı karşıya getirmek.

“Canım, eskiden de doktorların tavrı ‘astığım astık, kestiğim kestik’ idi. Çok nobrandılar. Yanlarına yaklaşılmıyordu! Muayenehanesine gidip para vermeden devletin hastanesinde hizmet vermiyorlardı. Gariban tedavi olamıyordu. Hiç olmazsa bunlar ortadan kalktı…” dediğinizi duyar gibiyim.

Doğru, maalesef bunlar da doğru…

Peki, ama ne yapmak lazım?

BAKAN AHMET DEMİRCAN’A ÖNERİLER…

Sağlık Bakanlığı koltuğunda yeni bir isim oturuyor; Ahmet Demircan.

Çiçeği burnunda Bakan Demircan neler yapabilir? Hangi adımları atabilir?

Sağlıkta, hastanelerde durum nasıl düzelir?

Bu yazıyı hazırlamadan önce çok sayıda doktorla konuştum, fikirlerini aldım.

Bana özetle şunları anlattılar:

* Politikacılar, idareciler doktor mesleğinin itibarını küçümseyen tavır, söylem ve davranış içindeler. Bundan vazgeçilmeli. Siyasi baskı olmamalı. İdareciler de doktor olmalı.

* Hastalar da, “Ben her şeyi yaparım, paramla ya da işte makamla mevki ile ya da siyasi ilişkilerimle ben her türlü baskıyı uygularım…” modunda olmamalı…

* Basın yayın vasıtasıyla doktorların kötü davranışları, doktorlara şiddet olayları gösteriliyor. Buna dikkat edilmeli.

* Doktora şiddet uygulayanlara caydırıcı cezalar gelmeli…

* Hasta yakınlarının, hekimlere yönelik, “Bu hasta yaşamasın da bak, seni de yaşatmam!” söylemleri var. Halk bu yönde bilinçlendirilmeli. Bunu da Bakanlık yapmalı.

BİR DOKTOR GÜNDE 80-100HASTAYA NASIL BAKAR?

* Doktor başı düşen hasta sayısı o kadar çok ki. Bazen bir doktor 80-100 hastaya bakmak zorunda kalıyor. Bu büyük sorun.

* Tıp fakülteleri yeteri kadar açılmalı.

* Doktor-hasta ilişkilerinde doktorlarımız da hizmet içi eğitimden geçirilmeli… Doktor, hastayı azarlamamalı…

* Yeni avukatlık sisteminde avukatlar hastayı doktora karşı çok kışkırtıyor, para, tazminat vs. almak için… Bu da doktorlarda ciddi memnuniyetsizlik oluşturan bir faktör. Neticede riski yüksek hastalara hiçbir doktor bulaşmak istemiyor. Riskli branşlara yüksek puan alabilecek doktorlar girmiyor.

* Amerika ’da özellikle doktorlar yüksek maaş alıyorlar riskli branşlarda. Mesleki sigorta zorunlu. Türkiye ’de özellikle ameliyat yapan branşlarda sigorta şirketleri sigorta yapmak istemiyorlar, tazminattan dolayı…

* Zorunlu mesleki sigortayı devlet üstlenmeli ve davayla doktor değil, doktoru çalıştıran kurum -özelse özel hastane devletse devlet hastanesi- direkt muhatap olmalı. Ki doktor riskli hizmetleri de çok rahat bir şekilde üstlensin.

* Böyle giderse bir müddet sonra açık kalp ameliyatı, sezaryen ya da bademcik ameliyatı, kulak burun boğaz ameliyatı yapma konusunda doktorlar isteksiz davranacak…

RANDEVU SİSTEMİ SAĞLIKSIZ!

* Hastaların önce aile hekimlerine gitmesi, tedavi edilmesi ve tedavi edilememesi halinde yönlendirilecekleri uzman doktora ikinci etapta gitmeleri gerekir. Ki böyle işlemiyor sistem…

* Günümüzde randevu alarak kendi istekleri doğrultusunda uzman doktorlara başvuran hastalarımızın başvuruda bulundukları uzman hekim branşı, en azından % 70-80 oranında yanlışlık taşımakta. (Bu korkunç bir rakam! Demek ki randevu sistemi oturtulamadı!)

* Bu da uzman hekimin yükünü yüzlerce defa artırmaktadır. Uzman hekimi bunaltmaktadır. Uzman hekimin hastasına ayırdığı zamanı ve dolayısı ile yapmış olduğu hizmetin kalitesini katbekat düşürmektedir.

* Bu durum, hem hekimi hem de hastayı tatminsiz kılmaktadır. Hasta tatmin olabilmek için aynı gün ya da farklı günlerde birden fazla uzman hekime başvurma gereği duymaktadır.

* Günümüz insanı hastaneye, tomografiye, emara, ultrasona ve uzman hekime çok kısa sürede ve rahatlıkla ulaşabilmektedir, ancak şifaya ulaşamamaktadır maalesef!

EEEEEE!

Bir hekim dostum gelinen son durumu şu esprili benzetmeyle açıkladı:

Eskiden az idi ama hasta vardı, hekim vardı.

Şimdi:

* e mail

* e imza

* e şifre

* e reçete

* e hasta

* e doktor

* e devlet

........

* e bebeğim eeee var…

ÖZETİN ÖZETİ

* Hakkını da yemeyelim; bundan 15-20 sene öncekine göre hastanelerimiz çok daha iyi.

* Artık ilaç almak için sıraya falan girmiyoruz…

* Devlet hastanelerinde eskisi gibi keşmekeş yok.

* Hastaneler eskisinden daha bakımlı ve temiz.

* Eskiden olduğu gibi doktorlar nobran değil!

* Eskisi gibi, “Önce muayenehaneme gel, sonra devlet hastanesine…” uygulaması yok!

Yukarıdakiler el-hak doğru, ama;

* Ama hâlâ hasta istediği hastaneye gidemiyor.

* Ama hâlâ birçok branşta randevu alınamıyor.

* Ama hâlâ devlet hastanelerinde ameliyat olmak zor!

* Ama hâlâ özel hastanelerde ücretler çok yüksek!

* Son cümle; ben şahsen hastaneye gitmeyi çok sevmem. Allah (c.c.) hastanelere düşürmesin ama hastanesiz de bırakmasın!