İnsanlık var olduğundan bu yana engellilik olgusu vardır, kıyamete kadar da var olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bu, insanlar arasında sosyolojik bir dengedir. Nasıl ki kısa boylu, uzun boylu, esmer, beyaz, şişman, zayıf insanlar olduğu gibi sağlıklı ve engelli insanlarda olabilmektedir. İman etmiş engelliler bunu kaderin bir sonucu olarak görmektedirler.
Toplumda Müslümanların engellilere davranışlarında hissiyat ile acıma duyguları ile yaklaşarak onların aciz insanlar olduğu hissini vermemeleri, aksine fırsat verildiği zaman hayatta birçok işleri başarabilecekleri hususunda onları motive etmeleri gerekir.
Asr-ı Saadet’ten örnek vermek gerekirse, sahabeyi kiramdan Abdullah Ümmü İbnü Mektum’un âmâ biri iken Efendimiz (S.A.V.) kendisine müezzinlik görevi vermiş, sefere çıktığında da on üç defa kendi yerine vekil tayin etmiştir. Efendimizin bir âmâya ne kadar güvendiğini, ne kadar önem verdiğini bu örnekle bariz bir şekilde görmüş oluyoruz. Ki bunun dünya tarihinde bir başka emsali yok. Bu esastan bakıldığında Müslüman toplumunun engellilere maddi ve manevi olarak yardımcı olmaları hem insanlığın hem de inancının gereği olmalıdır. Gene günümüzden bir örnek vermek gerekirse; cami cemaatinden birisi dinlediği vaazda bir âmâyı 40 adım götürmenin ne kadar çok sevap olduğunu dinlemiş, bu hissiyatla hareket ederek, yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir görme engellinin koluna girer adımlarını sayar, 20 deyince yolun orta refüjüne gelir döner engelliye der ki, “Hafız sen burada dur bekle, bir başka Müslüman gelsin o da sevap kazansın.” Hâlbuki o görme engellinin işi acele, başkasını beklemeye vakti yok, okula gitmesi gerekiyor, geç kalma endişesi var. Müslüman ise sevabı bir başkası ile paylaşmak peşinde. İşte günümüzün Müslüman’ının bu davranışı ile Asr-ı Saadet’teki durumu siz kıyaslayın.
Toplumun engelliler hususunda herhangi bir bilgi donanımı olmadığından, nerede ve nasıl yardımcı olacağını bilmemesinden kaynaklanan sıkıntılar yaşanmaktadır. Bununla alakalı da şöyle bir örnek verebiliriz: Cami cemaati camiye gelen bir âmânın kolundan tutuyor kapıdan girerken ve kapıdan çıkarken azami ihtimamı göstererek yardımcı olmaya çalışıyor. Hâlbuki bu bir görme engelli için çok kolay. Esasen camiye girdikten sonra kıbleye yönelme ve safı bulma problemi var iken cami cemaati bunu bilmiyor ve bilmediği gibi de beklenen yardımı yapamıyor. Bu hususlarda zaman zaman gerek cuma hutbelerinde ve gerekse vaazlarda cemaate bilgiler sunulmalı ve uyarılmalı. O zaman bilinçli ve şuurlu bir toplum oluşur. Böyle bir toplum içinde yaşayan engelliler hayata iyimser bakar ve mutlu olurlar.