Suremizin 6,7, 8,9,10 ve 11. ayetlerini kusurlu da olsa Latin harfleriyle şöyle yazabiliriz:

Ve lillezine keferu birabbihim azabü cehennem, ve bi’se-l-masıyr. İza ülku fiha semiu leha şehikan vehiye tefur. Tekadü temeyyezü min-el-ğayz, küllema ülkıye fiha fevcün seelehüm hazenetüha elem ye’tiküm nezir. Kalü bela kad caena nezirun fe kezzebna ve kulna ma nezzelellahü min şeyin in entüm illa fi dalalin kebir. Ve kalü lev künna nesmau ev na’kılü ma künna fi eshab-is-saiyr. Fa’terefü bi zenbihim fe sühkan li eshab-is-saiyr.  Meallerini de şöyle verebiliriz:

“(Bunca mucize ve harikaya rağmen) Rablerini inkar edenler için Cehennem azabı vardır, o ne kötü yerdir. Oraya atıldıkları zaman kaynamakta olan Cehennem’e ait (eşek sesi gibi) çirkin bir ses duyarlar. Cehennem kızgınlığından parçalanacak olur. Her bir grup oraya atıldığında cehennemin bekçileri onlara –size uyarıcı gelmedi mi- diye sorar. (onlar da) evet! Geldi; ‘fakat biz –Allah bir şey indirmedi, siz sapıklık içindesiniz- dedik’. Dahası var! –keşke dinleseydik ve aklımızı kullansaydık Cehennemlikler içinde olmazdık- derler. Böylece günahlarını itiraf ederler, ama (zorlu) cehennemlikler için artık çok geç”

Önceki ayetlerde yüce Allah: Ölüm ve hayatı yarattığını, yer ve gökleri iç içe yaratarak yıldızlarla süslediği ve bunları yerlerinde sabit tuttuğunu, gezegenlerin güneş etrafında yörüngelerini şaşmadan dönüp durduklarını bildirdiği onların da çok hassas bir düzende yüzüp gittiklerini bildikleri halde bu düzeni kuran zatı inkar eden kafirlerin cehennem azabında kalıp perişan olacaklarını beyan ederek uyarıyor. Oraya atıldıkları zaman cehennemin fokurdayışı arasında anırmasının sonunda iç çeken eşek gibi sesler vereceklerini bildiriyor. Cehennemin de onlara kızgınlığından parçalanır bir hal alacağını duyuruyor. Hüd suresi 106. ayette de benzer bir ifade vardır.

Suremizin 8. ayetinde “Cehennemin kin ve hiddetinden parçalanır gibi olacağı” açıklaması bize garip gelebilir. Ama her varlığın kendine has ruh ile canlı olduğunu düşünürsek hiç de garipsemeden manayı anlarız. Nitekim Seyit Kutup Fi zılal-il-Kur’an (Kur’an’ın Gölgesinde) adlı tefsirinde “Allah’ın yarattığı tüm yaratıklar ruh sahibidir, kendi cinsleri içinde bir canlılığa sahiptirler. Her yaratık kendine göre Rabbini bilmekte ve onu hamd ile tesbih etmektedir. Bunu yapan varlıklar insan oğlunun yaratıcısına küfrettiğini görünce dehşete kapılmakta ve fıtratında nefretle dolu olduğu bu inkara karşı kızıp köpürmektedir” açıklamasını yapmakta ve İsra suresinin: “Yedi gök, yeryüzü ve onlarda bulunanlar onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin. Ama siz onların tesbihini anlamazsınız” mealindeki 44. ayeti ile Sebe’ suresinin: “Ey dağlar ve kuşlar onunla (Davut ile) birlikte yönelin (okuyun)” mealindeki 10. ayetini zikretmektedir. Bu ayetler dağların dahi his taşıdığını ve Allah ile konuştuklarını bildirmektedir.

Mülk suresinin sekizinci ayetini tefsirinde Ali İmran suresinin 119. ayeti de bize yardım etmektedir. Orada Yüce Mevla: “İşte siz onları sevdiğiniz halde onlar sizi sevmezler. Siz kitabın tümüne inanırsınız; onlar sizinle karşılaştıkları zaman –biz de inandık- derler, ama kendi başlarına kaldıklarında kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. (Onlara) gayzınızla (kininizle) ölün deyin” buyurmaktadır.

İşte bu ayette işaret edildiği gibi münafıklar müslümanlara kin besledikleri için cehennem de onlara kin beslemekte olup onları içine aldığı zaman onlara kininden hiddetlenerek saldıracaktır.

Sekizinci ayetin ikinci bölümünde Cehenneme gireceklere Zebanilerin orada “Size uyarıcı gelmedi mi” şeklinde bir soru yöneltileceği ve 9. ayette onların: “Evet bize uyarıcı geldi fakat biz yalanladık ve Allah bir şey indirmedi, siz büyük bir sapkınlık içindesiniz dedik” şeklinde cevap verecekleri bildiriliyor ki bu tebliğ ve tebellüğ bakımından çok önemlidir. Yani bir beldeye peygamber veya onların vekili durumunda olan irşat ekipleri, vaizler gittiği halde ilahi emirleri yapmayan ve ilahi yasaklardan kaçmayanların mazereti kalmaycaktır. Eğer oralara âlim, vaiz ve mürşitler gittiği halde gerçekleri olduğu gibi tebliğ etmemişlerse onlar da cezalanacaklardır.

Onuncu ayet-i kerimede haber verildiği gibi tebliğcilerin, vaiz ve mürşitlerin uyarılarına kulak vermeyenler büyük bir pişmanlık duyarak “Dinleseydik veya aklımızı kullansaydık cehennemlik olmazdık” diyeceklerdir ki bu çok önemlidir. Yani vaaz ve irşatçıları duymasak ve dinlemesek bile aklımızı kullanarak ilahi emirleri yapar ve yasaklardan sakınır ve cehennemme düşmezdik diyeceklerdir. Yani her konuda vaaz ve irşada gerek yoktur, birçok mevzuda insan aklını kullanarak yapılması gerekenleri yapar, sakınılması gerekenlerden de sakınır. 11. ayette büyük günah işleyenlerin veya kafirlerin: “Böylece günahlarını itiraf edecekler ama ne fayda cehennemikler için artak çok geç (veya cennet çok uzak) diyecekleri bildirilmekte ve bizlerin o duruma düşmemesi için uyarıda bulunulmaktadır.

Fizılalilkur’an adlı tefsirde verilen bir hadis-I şerifte “Hiçbir kimse hak ettiğini bilmedikçe Cehenneme girmez” denildiği bildirilmektedir. Demek oluyor ki İslam cezalandırdığı kimseleri suçlarını kabul ettirecek bir olgunluğa sahiptir. Bu nedenle İslam idaresinin olduğu ülkelerde anarşı olmaz.