Seyahatlerinin Neticesi

Bu seyahatlerindeki vurgu ve amaç tamamen Müslümanların dertleriyle dertlenmek, onları yakından görüp teselli etmek, sorunlarını öğrenmek, Müslüman kardeşliğini vurgulamak, onlardan da bir şeyler öğrenmektir. Yani sefer lillahtı. O, tüm dünya Müslümanlarına yalnız olmadıklarını vurgulamış oluyordu bu seyahatleriyle. Onun bu yaşlı haliyle yola çıkması ve mücadele azmi birçok insana örnek olmuş ve birçok insanı da teselli etmiştir. 

O, bu seyahati ve irşat çalışmasıyla geleneksel selef ulemasının çizgisinde gittiğini de göstermiş olmaktadır. Günümüz medrese hocalarının ve İslami hareket ekseninde çalışanların ihmal ettiği bu konularda öncü olmuş, onun bu cesareti daha sonra başka âlimlerin de aynı yolda ilerlemelerine ve yurt dışına açılmalarına da neden olmuştur. 

Türkiye ileri sıçramak istiyorsa köklerinden kopmayacağı gibi, etrafındaki diğer ulus ve devletlerle de ilim adamaları aracılığıyla sıcak temaslar kurmalıdır. Her cemaatin veya müderrisin yurt dışında irtibatlı olduğu yerler olmalıdır. Suriye, Ürdün, Arabistan gibi bize yakın olan ülkeler değil daha uzak bölgelere de açılmalıyız. Aynı zamanda Müslüman azınlıklarla da ilgilenmeli, her medresenin-cemaatin-âlimin azınlıkların olduğu bölgede medresesi olmalıdır. Biz aynı gemideyiz. Geminin bir kamarasını kurtarmaya çalışmakla gemiyi kurtaramayız.

O, Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarından olan Kürt-Türk kavgası ve çekişmesinin ancak ilim adamlarının gayretleri ve seferleriyle son bulacağını keşfetmiştir. İlim adamları bölgeler arasında dolaşarak bölgelerin birbirleriyle kaynaşmasına ve haklarındaki ön yargıların yok olmasına neden olacaktır. Kürtler, Türk bölgesine seyahatler düzenlerken Türk kökenli âlimler de Kürt bölgesine gelerek karşılıklı yumuşamaya zemin hazırlamış olacaklardır.

Onun hayatında herkes için büyük bir örnek vardır. Bunlardan en önemlisi 25 yaşında ilim tahsiline başlamasıdır. Birçok insan bu yaşa gelip de ilim elde etmemişse artık yaşının geçtiğini düşünüp peşini bırakır. Fakat o devam etmiştir. Bu da ilim tahsilinin yaşının olmadığını ve bu yola girene Allah’ın yardım ettiğini göstermektedir. Gittiği medreselerde yaşça en büyükleriydi. Fakat o ilim tahsil ederken yaşım büyük küçüklerle birlikte kalıyorum utancını veya ezikliğini yaşamadı. O, bir amaç doğrultusunda ilim tahsil ediyordu. Geç başladı ama kısa zamanda tüm okuyanları geçip, bölgenin saygın bir âlimi haline geldi.

AMELİ YÖNÜ

Üstad M. Emin Er’in bence en önemli özelliği, ilmiyle amel etmesiydi. O, hakikaten Kur’an ve Sünnetin çok vurgu yaptığı ilmi ameliyle bütünleştiren amil bir âlimdi. Kur’an ve Sünneti hayatına rehber edinmiş ve bütün davranışlarını onlara göre dizayn etmeye büyük gayret gösterirdi.

Sünnete uygun olarak gecenin 1/3’ünü uyur, geri kalanını ibadetle geçirirdi. Pazartesi ve Perşembe oruçlarını kaçırmazdı. Zamanının büyük bölümünü, zengin kütüphanesinde okuyarak, yazarak ve ziyaretine gelenlere nasihat etmekle geçirirdi.

Az uyuduğu gibi az yer ve içerdi. Genellikle tek çeşit yemekle yetinirdi. Suyu, sünnete uygun emerek içerdi. Az, yavaş ve kelimeleri tane tane kullanarak konuşurdu. Ağır işitirdi. Fuzuli sözleri duymamak için kulaklıklarını genellikle çıkarırdı. Şakalaşmayı severdi, dinlerdi ve bazen kendisi şaka yapardı.

Zahitti. Dünya ile alakası yoktu. Sıkıntılı zamanlarında bile kimseden bir şey istememek için direnirdi. Samimi ve yakınlarından başka kimseden bir şey almazdı. Holding sahibi olabilecek kadar imkâna sahip olmasına rağmen, emekli maaşıyla aldığı bir daireden başka mal varlığı yoktu. Babasından kalan geniş arazilerini çocukları dışındaki yakın akrabalarına bağışladı.

Hastaneye kaldırılmadan bir gün önce ziyaretine gittiğimde, ‘Üzerinde yattığım yatak, örttüğüm çarşaf bile benim değildir, emaneten kullanıyorum. Bir kaç gün önce yurt dışından bir dostum para dolu bir çantayla geldi. Kabul etmedim’ dedi.

Bir gazeteye abone olmasına, haberleri günlük takip etmesine, gelen bazı ziyaretçilerinden yorum istemesine ve siyasetle yakından ilgilenmesine, gelişmeleri takip etmesine rağmen siyasetçilerden uzak durur ve onlardan taleplerde bulunmazdı.

Evinden misafir eksik olmazdı. Bir şey içirmeden, yedirmeden gitmelerine izin vermezdi. Bazılarına koku, bazılarına yazdığı kitaplardan, bazılarına da farklı eşyalarından hediye ederdi.

Akraba ve dostlarına düşkün ve vefakârdı. Telefonla arar, hal-hatır sorar ve senede en az bir defa onları ziyaret eder ve sıla-ı rahmi gerçekleştirirdi.