Bir yerde bir şeyler unutuluyor. Unutmak zamanın bir gerçeği

fakat bazı insanlar öyle bir duruma geliyor ki en yakınından uzağa doğru bu

konuda emin adımlarla ilerliyor adeta. Aile köklerini görmeyen ve buna bağlı

kalmayan insanlığı kötü sonun beklemesi kaçınılmazdır. Çağın en ürkütücü

hastalığı da bu olmalıdır. İnsanlık en önemli hatayı maneviyattan uzaklaşarak

yapıyor. Yaşadıkça kendisine de yabancılaşıyor!...

Zamanla mahalle baskısından söz ediliyor. Dünle bugün

arasında çok şeyler değişti. Günümüzde ne o eski mahalle kaldı ne o insanlar

denilebilir. Mahalle de bir genç kızın iffetini düşünen insanlar da o kızlar da

değişim geçirdi. Namus namustur; eyvallah! Ancak insanlar yoldan çıktı. Azdıkça

azmaya başladı.  Çevresini tanıyan,

tanısa da takan gençlerin sayısı kadar, fantezi peşinde bir nevi ütopik

takıntılar kuşanan gençler yaşamlarını hoyratça savurmaktalar.  Uzaklaşma, unutma, düşünce ve davranışlara

yansıyan zarafet de kaybolmaya yüz tuttu. Uzaklaştı diyoruz. Uzaklaşma

yabancılaşmanın bir tezahür olmaya başladı. Dar odalara, evlere sığan gönüller

geniş salonlara sığamaz oldular. Dizlerinin dibinden ayrılmayanları bir araya

getirebilmek gün geçtikçe imkânsız hale gelmeye başladı. Özlemek teknoloji

sayesinde bir tuşa dokur hale geldi. İnsanlardaki hasret duygusu kan bağı gibi

bir birlerine kavuşmanın ve değer vermenin manasını taşırdı. Birlikte yapılan

işler de imkânlar çoğaldıkça ferdileşti. Üretim çeşitliliği kısaldı. Birkaç

üründen geçmiş zamanlara göre daha çok elde edilen gelir insanı tüketim toplumu

yaptı. Tüketim toplumuna yöneliş insandaki tatmin arzularını doyumsuzlaştırmaya

devam ediyor.

Ekonomik ve çevresel değişimler hem örfi hem de dini açıdan

mahzurlu bir hal almaya devam ediyor. Bütün bu olumsuzluklar kapitalizmin,

kürsel sermayenin egemenliğini işaret ediyor. Toplumun hemen hemen her kesimi

bilinçsizce bu bozguncu, faydacı sisteme yardım etmektedir. Muhafazakâr kesimin

bir kısmı da üzülerek belirtmek gerekir ki bilerek veya bilmeyerek bu alanın

figüranı konumuna düşmektedir. İçinde bulunduğumuz bu kesimin zihniyet dönüşümü

yolundaki durumu başta İslami hassasiyetler olmak üzere gelecek için de endişe

vericidir. Başkaları mukaddesata saldırdığı anda topyekûn karşı konulan tavır kendi

içinde barınan reformist ve liberal anlayışların hatalarını sorgulaması

gerekirken ne acı ki bu hataları görmezden gelebilmektedir. Hakikat şu ki başta

ılımlı İslam algısı ve aldatmacası olmak üzere insanı İslami hassasiyetlerden

uzaklaştıran her türlü fikir, söylem ve davranışlar karşısında İslami Hareket

kendi pozisyonuna dikkatle bakmalıdır. Bu pozisyonuna da bir çekidüzen vererek

yeniden belirlemelidir. Görünen o ki siyasi yapı Muhafazar kesime zarar

vermektedir. Nitekim İslam âlimlerinden birçoğu siyasal otoritenin başından

zindanlara atılmışlardır, acılar çekmişlerdir. Bu bakımdan bu kesim siyasi

iktidarlarda İslami söylem ve uygulamalarda etkin olamadığına göre mevcut

iktidarlardan ayrı hareket etmek, bağımsız olmak durumundadırlar.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi ülkemizde bugün

insanların kazançları düne göre daha iyi bir halde denilebilir. Yani maddi

sıkıntılar düne göre azalmıştır. İnsanımız; lükse, kaliteye, konfora olan

düşkünlük, rahatlama, masrafların kontrol edilemezliği ve israfın da etkisiyle

dünya işlerine daha çok bağlanmış görünüyor. Açıkçası özellikle de Muhafazakâr

kesimin bugün içinde bulunduğu burjuva yaşam biçimine özenti duymuş havası,

dahası yönelişini düşünmek durumundayız. Muhafazakârların kendilerini sorgulamalarını

mecburiyet olarak görmeleri gerektiği düşüncesindeyiz.