Capitol Hill, Mısır’ı dominas (despot) yönetim ile kontrol altında tutamadığı müddetçe, İsrail’in stratejik güvenliğini bütünüyle sağlayamayacağını çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Amerika, sacerdotium ve regnum’u (din ve devlet) kesin çizgilerle ayıran ve dolaylı olarak Mısır’da İsrail ile ters düşmeyecek zinde güçleri işbaşına getirerek, megalitleri (piramitleri) yeniden yerli yerine yerleştirmek suretiyle Mısır’ı yeniden nüfus alanı içerisinde tutmaya çalışmıştır.

Görüldüğü gibi, Sisi yönetimindeki zinde güçlerin baskıcı tutumları sonucu, beş yüz yirmi dokuz kişinin sudan bahanelerle idam kararına çarptırılmaları aslında darbeci Mısır Yönetimi’nin cürmümeşhut halinde yakalanması’ (suçu işlerken, suçüstü yakalanmak) ile eşdeğerdir. Bu kararla, Mısır’daki vahim durumun insani vicdan mahkemesinde dikkat gerektirecek ana kronik bir noktada odaklanmasına neden olmuştur.

ABD’de ölüm cezasına çarptırılan Meksika asıllı ve akli dengesi yerinde olmayan Ramiro Hernandez Lıanas’ın cezasının infaz edilmemesi için Texas Valisi Rick Perry nezdinde yapılan tüm girişimler ve sivil toplum örgütlerinin baskıcı tutumlarına rağmen, idam cezasının ABD’nin Texas Eyaleti’ne bağlı Huntsville’de çarşamba günü infaz edilmesi, demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusunda sicil hayli kabarık olan ABD’nin “çağdaş Donkişot’luk” rolüne büyük bir leke sürmüştür. Aslında Texas’ta yaşanan bu acı örnek, ABD’nin saldırgan Sisi yönetimine karşı hiçbir etkin önlem almamayı yeğlemesinin ve yanlış uygulamalarına çanak tutmasının nedenini de ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.

Bilindiği üzere Camp David’te zamanın başkanı Jimmy Carter öncülüğünde, Enver Sedat ile Manahem Begin arasında 17 Eylül 1978’de imzalanan anlaşma sonucu Sina Yarımadası’nın Mısır’a iadesi ile Mısır-İsrail yakınlaşması sağlanmıştır. Başkan Carter ve yönetiminin beş yıllık bir uğraşı sonucunda elde edilen bu sonucun zarar görmemesi için Sisi’ye darbe yaptırılması, İsrail’in “güvenlik eksenli’ kaygısından kaynaklanmaktadır.

Hiç kuşkusuz Mısır’ın, Ortadoğu’da kritik politikalarda belirleyici rol oynamaması ve İsrail-Amerikan eksenli politikalara gem vurmaması için görevlendirilen Sisi’nin, Mısır’daki iç dinamiklerin fitilini ateşleyerek gerginlik yaşatıcı politika anlayışına meyletmesi en başta bu ülkelerin kendi çıkarlarını korumaya yönelik bir adımdır. İdam kararlarına da bu ana çerçeveden bakmak gerekir kanaatindeyiz. 

Karmaşık çıkar ilişkilerinin kol gezdiği bir coğrafyada, bu konuya birçok açıdan bakıldığında, gelişen olayların ana sebebi olarak belirli politikaların sürdürülebilmesi amacıyla, hedef saptırma politikalarının ön plana çıkartılmasının tek çıkar yol olduğu çok rahatlıkla görülebilir.

Mısır’da yaşanan olaylar zinciri ile hâlâ gerçekleri görmezden gelmeyi adet haline getiren Batı hayranı demokrasi havarilerinin, kendilerinden menkul “dinci”, “kökten dinci”, gibi yakıştırmalarla Müslümanlara karşı müsamahasız olmaları hiçbir gerekçeyle bağdaşamaz. Mısır’da, nerede ve ne zaman duracağı belli olmayan haksız uygulama ve tecavüzlere maruz kalan Müslüman Kardeşler de benzer uygulamalara uğramışlardır. Son idam kararları hukuksuzluğun boyutlarını gözler önüne sermesi bakımından önem arz etmektedir. Bunun dünya ölçeğinde iyi irdelenmesi gerekir kanısındayız.

ABD’nin, Mısır’ı Afrasya’da önemli bir askeri ve siyasi üs olarak belirlemesinin ileride neler doğurabileceğini çok iyi analiz etmek gerekir kanaatindeyiz. Mısır’da, İsrail ve ABD’nin bütün çabalarına rağmen, gelişmelerin izlediği seyir göz önüne alındığında dayatılmaya çalışılan “apoletli demokrasi” alternatifinin uzun vadede başarılı olma şansı hemen hemen hiç yoktur.

DOĞAN BEKİN