Dünyamızın daraldığı, göğümüzün karardığı bir zaman aynası. Kendimizi bulamadığımız ve yabancısı olduğumuz bir hâl. Aşkımızı, sevgimizi, merhametimizi, acımızı yitirdiğimiz günler. Hemen her anın bunaltıcılığında soluk alıp vermek ne zor. Günler yakıcı, yaşananlar acımasız.

Biz neyiz, hangi dünyaya aidiz, kimlerdeniz?

Soru sormanın etrafa bakmanın zorlaştığı anlar. Kendimizle bile doğru dürüst hesaplaşamıyoruz. Başkasına sorgulamak ne haddimize.

Yazımıza üstad Sezai Karakoç’tan aldığımız imge ile söze başlamanın hem anlamlı hem zor bir yanı var. Bir medeniyetin ve düşüncenin, inanışın içinde serpilip gelmiş olan bir milletin vardığı, geldiği durum içler acısı. Bunda elbette ki biz de sorumluyuz. İçimizdeki canavarı biz büyütüyoruz.

Bir milletin kendi kendisini tükettiği hiçbir zaman bu günkü kadar olmadı. Bu millet kendi topraklarında hemen herkese, her insana, her varlığa sevgi ve merhamet gözüyle bakar ve birlikte yaşarken bugün yaşamamak için elinden ne geliyorsa yapıyor. İnsanlık bilincini yitirdik.

İnsanın gönlünün kapandığı, dilinin ve nutkunun tutulduğu bir zaman süreci. Hemen herkes birbirine artık kuşku ile bakıyor. Hemen herkes kendi kozasını daraltıyor ve içine kapanıyor. Hemen herkes birbirinin gözünü oymak için tetikte bekliyor. Hemen herkes birbirinin Azrail’i konumunda. Kimse kimseye can verme, hayat verme, yol verme niyetinde değil. Sevgi ve merhamet yoksunu.

İçimizde büyüyen yüzyılların merhamet çınarı yok oldu. Onun yerinde yeller esiyor.

Sevgi ve aşk damarımız kurudu. Sıradanlıkla yaşanan bir hayat var. Çıkara dayalı. Sevgi ve aşkın da soyu kurudu. Günübirlik, çıkarcı ve tüketici bir sevgi.

İnsanı incitmeyen, komşusunun gönlünü kırmayan bir insanlık anlayışı yok artık.

Biz kendimizin düşmanıyız. Birbirimize hasımız. Hemen her gün içimizden yeni bir düşman türetiyoruz. Düşmanlarımızın putunu oluşturuyor sonra da saldırıyoruz.

“Komşusu aç iken tok olan bizden değildir” ilkesini, inancını, düşünüşünü yitirdik. Bilakis insanları açlığa ve yokluğa terk ediyoruz. Hatta bile bile ve hatta rızk kapılarını kapatarak ve hatta ruh damarlarını keserek. Komşularımız sadece Müslüman kimseler değil, başka kültürlerden olanları da var. Sorunumuz insan ve insan değeri.

Bize başka düşmana gerek yok biz bize yetiyoruz. Düşmanlarımız yetmiyormuş gibi yenilerini üretiyoruz ve saldırıya geçiyoruz. Birbirimize düşman olmak için can atıyoruz.

Susuyoruz içimize atıyoruz. Dışımıza atınca canımız çıkıyor. Öyle ya da böyle sonuç değişmiyor.

Kendimize düşman bellediklerimizi vebalı olarak görüyoruz. Üstüne üstlük bütün kapıları yüzlerine kapatıyoruz.

İnsanın merhamet ve sevgi damaları kuruyunca insan olmaktan çıkıyor.

Allah yolunun erleri insana sevgi ile yürürler, sevgi ile bakarlar, sevgi ile esenlerler. İnsanların gönlünün fethi sevgi ve aşk iledir. Savaş, son çaredir ve bir avunma aracıdır. Zorunlu değildir.

Gönlü ve kalbi taşlaşmışlara ne nasıl anlatılır bilemem. Sözcüklerimiz merhem değil.  Gönül sokaklarımızı iyice daralttık. Kendimizden ve çıkarımızdan başka hiç kimseye yer bırakmadık.

Dertlenmek, acı çekmek bizim kaderimiz oldu. Biz ise kendimize yetemiyoruz. Sıkletimiz artık taşımıyor. Bir tek gücümüz var kalemimiz, sözcüklerimiz, sevgimiz ve aşkımız. Yüreğimizi kuşatan merhametimiz.

Bu dünyanın bir de ahı var. Altından kalkılamayacak kadar ağır. Hiçbir güç onu taşıyamaz. Ah bütün varlığın ve yokluğun sahibi, bizlere sevgiyi ve merhameti ve aşkı yeniden bağışla ki insan olduğumuzu bilelim. Varlık bilincimize erelim.