Kıbrıslı Türklerin büyük bir kısmı bir şekilde her ay

sonu devletten maaş almakta. Özel şirketlerde çalışanların da hayali bir gün

devlet dairesinde memur olmak.

KKTC de memurlar, 1970 yılında temelleri atılan, 1975 ve

1983 yıllarında da Anayasallaştırılan kurallarla, hem son derece verimsiz

çalışıyorlar hem de devletin bütçesine adeta el koymuş durumdalar. Vatandaştan

haklı veya haksız bir şekilde, direkt veya da endirekt vergi ve harçlarla

toplanarak oluşturulan bütçeyi adeta sonuna kadar sömürüp silip süpürüyorlar.

Bütçenin tamamı memurlara gittiği için bugün ülkemizdeki

tüm altyapılar çökmüş durumdadır. Sendikaların geçmiş yıllarda büyük bir

marifetmiş gibi, grev üstüne grev yaparak, sonucunu hiç düşünmeden devleti maaş

artışına mecbur etmeleri, günümüzde tüm kesimlerde parasızlıktan dolayı alt

yapı eksikliği olarak geriye dönmeye başladı.

Elektrik Kurumu, çalışanlarına her ay Maaş, Tazminat ve

K Değeri adı altında 3 ayrı maaş, yılda da toplam olarak 39 maaş ödediği için

batmak aşamasını bile geçmiş durumda. Kurum içindeki Fazla Mesai düzeni ise

bazı kişilerin maaşlarını aylık 15-20 bin TL ye kadar çıkmasını sağlamış.

Kurum, emperyalizm, haklarımızı söke söke alacağız, sömürü, proletarya,

burjuva, işçi gibi klasik lafların arkasına saklanılarak süreç içinde adeta

içten kemirilerek batma aşamasına getirilmiş. Kurtarılmasının bile hayal

olduğunu söylüyor birçok ekonomist artık.

Zaten elektrik faturalarının yüklü olmasının nedeni de

gelirlerinin dikkate değer ve dünya standartlarının çok üstünde bir kısmının

personel giderlerine gitmesinden dolayı. Bir takım kişiler de halkı düşünmekten

çok kendilerini düşündükleri ve ballı maaşlara da veda edecekleri için

Türkiye den elektrik gelmesine karşı çıkıyorlar.

Vatandaşın, Türkiye den gelecek ve halka kilovat maliyeti

15-20 kuruş arasında olacak olan elektriği kullanması yerine kendilerinin

ürettiği ve ballı maaşlar aldıkları kilovatı 49-72 kuruş arasında olan

elektriği almalarını istemektedirler, fakiri fukarayı, asgari ücretle

geçinenleri ve ekonomimizin elde edeceği rekabet şansını ve düşecek maliyetler

ile fiyatları düşünmeden.     

Telekomünikasyon dairesi ise yıllar önce hatanın nerede

yapıldığının farkında. Maaş artışı yerine alt yapının yenilenmesini istiyorlar,

özel sektörle rekabet edebilmek için. Yıllarca maaş ödemekten ve ballı emekli

maaşları vermekten devlet alt yapıya kaynak ayıramadığı için telekomünikasyon

sistemi de çökmemin aşamasına gelmiş durumda. Zaten böyle giderse devletin

elindeki tek seçenek, çağ dışı kalmış Telekomünikasyon dairesini kapatmak ve

tüm hizmeti özel şirketlere devretmek olacak.  

Bir yıl içindeki tatil, hastalık ve mazeret izinlerinin

toplamı 100 iş günü civarında. Buna 104 günlük hafta sonu tatilleri ve 15

günlük de resmi tatiller eklendiğinde geriye yıllık çalışma günü olarak sadece

146 gün kalmakta. Yani memurlarımız yıl içinde yasalar ile kendilerine tanınmış

tüm izinlerini kullanırsa sadece 146 gün çalışıp 219 gün tatil yapmakta buna

karşın bütün bir yıl çalışmış gibi 13 maaş almakta.

Memurumuzun cebinden kendi sağlık sigortası, kendi

emeklilik maaşı ve kendi emeklilik ikramiyesi için bir tek kuruş para çıkmaz.

Bu yük, zamanın sosyalist geçinen abileri tarafından çok başarılı bir şekilde

vatandaşımızın sırtına yüklenmiştir. 1975 ve 1983 yıllarında gene bu kişilerce

yapılan Anayasamızda da, Muktesep haklara dokunulmaz şeklinde bir madde

konmuş ve vatandaşın sırtına yüklenen yük ile ballı emeklilik maaşlarının yaşam

boyu sürmesi sağlanmıştır. Bizim ülkemizde memurumuz sadece almayı bilir ama

devlete hiç bir para ödemez....  (Devam

edecek.)