“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir…” konusu geniş ve genel bir konu, önemli ve özel bir konu, konu ile ilgili önceki yazdıklarımızla ve anlattıklarımızla ilgili bir konu; bundan dolayı önemine ve anlaşılmasına binaen önceki yazılarla birlikte okunmalı…
Kur’an ayetleri yani Mürselat Sûresi’nin ilk ayetleri ile başlamıştık birinci yazımıza.
MÜRSELAT - MÜLKİYAT ilişkisine bakmıştık…
İlgili ayetleri tekrar hatırlayalım…
“1. Ve’l-murselati ‘urfen. 2. Fel’asıfati ‘asfen. 3. Ve’n-naşirati neşren. 4. Fe’l-farikati ferkan. 5. Fe’l-mulkıyati zikren. 6. ‘Uzren ev nuzren.” / “Örfen mursalata, arkasından asfen asıfata ve neşren naşirata, arkasından farkan farikata, arkasından üzren veya nüzren zikri mülkıyata yemin.” / “Bilinmiş gönderilenlere, arkasından yönelip ulaşanlara ve yayılıp varanlara, ayırıcılara ve anlamını eksik veya tam ulaştıranlara yemin.” (Mürselat Sûresi; 77/1-6)
Dilde mürselat ile devam edelim… Kur’an’da ibare ile geçen “mürselat”tır, çünkü burada Kur’an’ın insanlara tebliği esas alınmıştır. Bununla beraber Kur’an genel kural olarak ifadelendirilmektedir, Kur’an’da bahsedilen “örf” sözünün açıklanmasıdır. Bu da dilin vaz’ıdır yani dilin icadıdır. Usulcüler yani usul âlimleri bunlara adlar vermişler ve vaz’an kitabı dörde ayırdılar: Hâs, âm, müşterek ve cemi münker. Âm, bizim genele tekabül etmektedir. Hâs, özele tekabül etmektedir. Cemi münker de geneldir ancak zannidir çünkü en azına yorumlanmakta yahut eşitliğe yorumlanmaktadır. “Bu arazi şunlarındır” dediğimizde hukuken eşit olarak pay alırlar ancak bu kat’i değil zannidir. Eğer farklı açıklanırsa açıklama geçerli olur. Buna karşılık hâs özeldir ve kat’idir. Müşterek ise özeldir. Mesela, “Ahmet” ayrı ayrı iki kişinin adıdır. Ancak aralarında belirsizlik olduğu için zannidir.
Hayatı ele aldığımızda âlemi doğum ile ele alırsak, doğmak ve gelişmek dört esas ile oluşur: Biri çiftleşme ve çoğalma, diğeri birleşme ve farklılaşmadır. Çiftleşme ve çoğalma geneldir çünkü genel olarak irsiyeti sürdürmektedir. Genetik geneldir. Çiftleşme kat’idir. Bölünme ise zannidir. Zira bölünme esnasında irsiyetten başka çevre de etki etmektedir. Oysa çiftleşmede sadece genetik hâkimdir. Birleşme ise özeldir. Ancak birleşmede kat’ilik vardır. Çünkü belli hücreler birleşmektedir. Farklılaşma da özeldir. Ancak farklılaşmada daha fazla belirsizlik vardır.
İkinci yazımızda “barış-savaş ilişkisi” konusunu ele almış ve demiştik ki: İnsanlar birbirleri ile ya silm/sulh/barış veya çatışma/savaş içinde olurlar. Korkuya dayanan barış vardır. “Fıkıh” (fıkıh ilmi) korkuya dayanmayan bir barışın oluşması için gerekli kuralları koymaktadır. Bunu yani barışı kabul etmeye “İslâm”, barışı korumaya “iman”, savaştan uzak durmaya “hicret”, savunmaya da “barış” denmektedir.
Fıkıh ilminde barış dört şeye dayanmaktadır:
1. Bunlardan biri “vergi”dir.
2. Diğeri “diyet”tir.
3. Üçüncüsü “nafaka”dır.
4. Dördüncüsü “velayet”tir.
Vergi geneldir ve kesindir, kişilerden farklı vergi alınamaz.
Diyet de geneldir, bütün kişiler eşit diyet ile ölçülür ve ödeyenler eşitlik içinde öderler.
Nafaka ise özeldir, duruma göre herkesin nafakası ayrıdır.
Velayet aynı kişilere göre değişmekte, herkes kendi takdirine göre farklı uygular.
Bunlardan vergi kesindir. Diyet belirsizdir yani zannidir. Nafaka da kesindir ve ölçülebilmektedir. Velayet ise zannidir.
İlme yani ilim konusunun kendisine gelinirse; mekân ilmi “Geometri”dir, zaman ilmi “Mekanik”tir, madde ilmi “Kimya”dır, enerji ilmi “Fizik”tir.
Geometri genel ve kat’idir. Mekanik genel ve zannidir, hareketleri ancak geçici olarak kavrarız. Kimya ilmi kesindir çünkü sürekli elimizde tutacağımız maddeyi içerir. Fizik ilmi ise depo edilemeyen, dolayısıyla ancak geçici olarak müşahede ettiğimiz olaylardır, yani zannidir.