Sürekli ifade ediyoruz, ısrarla altını çiziyoruz: Ortadoğu’daki sancılı coğrafya yapısının temelinde Siyonizmin, yüzyıllardır süren Arz-ı Mev’ud hesaplarının vücut bulmuş terörizm boyutu vardır. Türkiye’nin Osmanlı’nın tarihsel mirasını devşirebilmek ve bu coğrafya üzerinde kirli ittifakları ortadan kaldırmak, Siyonizmin parmağında oynattığı dünya jandarması Amerika’nın gücünü ve Büyük Ortadoğu Projesi şeklinde özetlediği stratejik hamleyi ortadan kaldırmak için tarihsel mazimizi çok doğru okumamız gerektiğini de ısrarla vurguluyoruz.

Yüzyıllarca Kudüs’e nasıl sahip çıktık? Filistin topraklarına aç kurtlar gibi yerleşmeyi bekleyen Siyonistlerin niyetlerini ve hesaplarını nasıl boşa çıkardık? Tarihi doğru okumamız lazım… Tarihi doğru anlamamamız lazım… Geçmişten alınacak derslerle günümüzü kurgulayabilmek, strateji üretebilmemiz lazım.

Selahattini Eyyubi, Haçlı işgalindeki Kudüs’ü nasıl bir kudrete dayanarak alabilmişti? Bu kadim kentin, İslam için önemi asla unutulmaması gereken bu şehrin Haçlıların elinden alınabilmesi nasıl sağlanmıştı?

Avrupa’nın Kudüs’ün düşmesinden ve Müslümanların eline geçmesinden sonra defalarca yaptıkları “Haçlı Seferleri”nden eli boş dönmesinin arkasında yatan sır neydi? Daha sonra Osmanlı döneminde Kudüs’ün ve dolayısıyla Mescid-i Aksa’nın bir huzur şehri haline dönüşmesindeki, İslam kenti olarak algı değişikliğinin zirveye ulaşmasındaki zihniyeti nasıl okumalıyız?

Beni en çok düşündüren ise tarihin koridorlarında saklanan hazin gerçeklerdir… Yüzyıllar boyunca Ortadoğu’ya ve Kudüs’e ilişkin niyetlerinden, işgal fikirlerinden asla vazgeçmeyen Haçlı zihniyeti, her zaman hortlamak için hazır kıta beklemiştir…

Lise çağlarımızda bizlere Kızıl Sultan olarak takdim edilen, Osmanlı’nın stratejik deha sahibi Abdülhamit Han’a gelen Thedor Herlz, “Filistin topraklarını, mevcut dış borçlarınızın tamamını üstümüze almak üzere bize satmanızı istiyoruz” talebinde bulunmuştur. Abdülhamit Han ise, “Şehit kanıyla sulanan bir karış toprağı bile size satmam” diyerek onları huzurundan kovmuştur…

Tarihsel olarak bu önemli bir vakıa… Gurur duyuyoruz, iftihar ediyoruz..

Yine tarih kitaplarında var olan bir başka bilgi kırıntısını ise önemine binaen yeniden hatırlatmak isterim. Osmanlı’nın son döneminde artık çöküş sürecinde, işgalci kuvvetler Ortadoğu’yu kendi aralarında üleşirlerken, İngilizler Kudüs’e girdiler…

Aralık 1917 tarihinde Kudüs'e giren İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby, Selahaddin Eyyubi'nin mezarına ayağıyla vurup; 'Kalk Selahaddin biz yine geldik' diyerek içindeki kini ve bu kadim kent üzerindeki arzularının hiçbir zaman ortadan kalkmadığının tarihsel itirafını yapmıştır.

Bizim alacağımız ders nedir? Selahaddin-i Eyyub-i, sağ olduğu süre içinde Haçlı ordularını bu kadim ve İslam için çok değerli kente yaklaştırmadı… Bugün ise, İslam’ın karşısında açık bir düşman olarak bir başka versiyon  kabul etmemiz gereken Siyonistler, Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da devlet terörü uyguluyorlar. Müslümanların ilk kıblesine fanatik Yahudiler baskınlar düzenliyorlar. İsrail’in aşırı sağcı bakanı polis eşliğinde Mescid-i Aksa’ya girerek, provokasyon yapıyor. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu provokasyonlara İslam ülkeleri sadece dillerinin ucuyla, basit kınamalardan başka bir şey yapmıyor. Temel görevi Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı korumak olan İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan ise Siyonistlerin bu rezil girişimlerine karşı ne ses var ne de seda. Fanatik Yahudiler, ilk kıblemizde talmudik ayinler yaparken, İsrail polisinin eşliğinde fink atarken, biz bu provokasyonları sadece rutin bir haber olarak izlemekle yetiniyoruz. Kudüs de Mescid-i Aksa da bizim… Ama İsrail, Mescid-i Aksa’ya ibadet etmeleri için Müslümanların girişine bile izin vermiyor. Ne yazık: Selahattin-i Eyyubi’nin ölüsünden korkanlar, bugün bizim siyaset üretenlerimizin dirisinden bile ürkmüyorlar. Lider ülkeyiz diye bağırıyoruz ama, kimsenin tınladığı yok! Mahzun mabed Mescid-i Aksa, Selahattini Eyyubi’nin muazzez ruhuna bile muhtaç durumda!