Köprü yapılsın mı, elbette ki evet. Otoyol, havalimanı, tünel, demiryolu ve daha bilumum altyapı yatırımları tabii ki yapılsın, yapılmalıdır da. Bir ülkenin gelişmesi, insanlarının daha rahat bir hayat sürebilmeleri için bunlar elzemdir. Türkiye’de de temelde bunlara karşı olan olduğunu düşünmek komik kaçacaktır.

Ancak bunlar yapılırken de bazı noktalara dikkat etmek gerekmez mi? Mesela, maliyeti, hangi şartlarla yapılacağı, birilerine haksız kazançlar sağlayıp sağlamayacağı tartışılmamalı mı yani? Bu ülkenin insanları, diğer tüm ülkelerde olduğu gibi ortak bir meselede fikirlerini söylemesinler mi? “Bunu ben yaptım, benim dışımda kimse kullanmasın” diyen bir devlet olur mu hiç?

Dünyanın her yerinde birtakım yatırımlar planlanırken, misal çevreye etkileri, zarar verip vermeyeceği konuşulup tartışılmıyor mu? Halkın emaneti olan parayla yatırım yapan idareciler, kendi cebinden harcıyor rahatlığı sergiliyor mu peki? Halkın emaneti olan imkan ve yetkileri kullanırken, her daim “hesap verebilirlik” çerçevesinde hareket edilmesi değil midir doğru olan?

Son günlerin popüler tartışma konusu olan Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücreti veya devlet tarafından yüklenici firmaya verilen günlük araç geçiş garantisi gibi konuların açıklıkla konuşulması, tartışılması gerekmez mi? Maalesef, Türkiye’nin sürüklendiği siyasi ve toplumsal atmosferde bu gayet makul tartışma bile gerçekleştirilemiyor ve toplumun farklı kampları bu konuda bile büyük bir çatışma yaşıyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da “makulü öldürmenin” sıkıntısını yaşıyoruz ve ifrat-tefrit sınırında gezinmeyi sürdürüyoruz.

“Beğenmeyen veya eleştiren geçmesin” türünden bir acayiplik ne işe yarayacak? Toplumdaki tehlikeli kamplaşmanın derinleşmesine vesile olmayacak mı? Bu ülkenin insanları, en basit bir meselede bile karşılıklı fikir teatisinde bulunup, görüşlerini açıklayamayacaklar mı? Savunan da eleştiren de ortak bir zeminde buluşup, saygı ve hoşgörü çerçevesinde görüş alışverişi yapamayacaklar mı? Bu gidişat hayra alamet mi?

Burada şöyle bir mahzur da var. Farkında olmadan kitleler, yol, köprü veya bir başka şey olsun, maddi birtakım icraatları gözlerinde fazlasıyla büyütüyor, onlara neredeyse bir kutsiyet atfediyor ve “araçları” “amaç” haline getiriyor. En basit bir tenkidin bile neredeyse “vatan hainliğiyle” mukabeleye uğraması veya “o zaman geçme” gibi saçma sapan ifadeler, bu durumun yansıması belki de. Tabii ki, bu durumda “dünya bizi kıskanıyor” tarzındaki iktidar medyası dezenformasyonlarının da payı büyük.

Kitlelerin önüne bir ideal, bir gaye, bir amaç koyamamak, idare etme hasletini İslami bir tarzda ele almayıp salt bir maddecilikle meseleye yaklaşmak, ortaya kuru bir maddeci zihin çıkarıyor. Teknik ilerlemenin hızına yetişilemeyen, akla hayale gelmeyecek buluşların, yeniliklerin yüzyıllık değişimleri birkaç yıla sığdırdığı bir dönemde hala yol, köprü, tünelle, velhasıl-ı kelam betonla, inşaatla böbürlenmeyi önümüze koyuyor. Bu üstünde durulması gereken bir durumdur.

Belki de o bakış açısının ürünü olarak neredeyse 3 günde bir köprüye giden idareciler, köprü fonunda basınla buluşan yöneticiler görüyoruz. Adeta bir “çaya çorbaya limon” dedikleri gibi “alakalı alakasız köprü” ritüeline dönüşüyor mesele. Demek ki sadece uyuşturulan kitleler değil, idareciler de giderek bu kutsiyet atfetme meselesine kendilerini kaptırıyorlar.

Sözün özü, bu ülkenin sıradan ve samimi insanları, hangi görüşten ve mensubiyetten olursa olsun (bölücü vs olanlar hariç), bu ülkenin menfaatine olan herhangi bir şeye karşı olacak değildir. Bu noktada idarecilere düşen en başta gelen görev, bugüne kadar sürdürdükleri ötekileştirici, kamplaştırıcı ve tepeden bakan dili ve üslubu bir kenara bırakmalarıdır. Kendilerinin maddi icraatlar sorumluluğu kadar, belki de daha fazla olarak manevi yönden de sorumlulukları vardır. Safları sıklaştırmak adına toplumu kamplara ayırmak, fikir ayrılıklarının çapını genişletmek, ayrışmayı körüklemek büyük vebaldir.

Maddi icraatlar, hele ki tekniğin alıp başını gittiği bu devirde, zaten yapılır, hem de daha kolaylıkla üstesinden gelinir artık. Önemli olan, insanların zekasıyla alay edilmemesi, araçları amaç haline getirmemektir. Yoksa, bir de bakmışsınız, kendi yaptıklarınızla böbürlenir durursunuz mazallah.