Dünyanın farklı coğrafyalarında bugünlerde yaşanan savaşlara bakmayın siz… Çağdaş dünyada artık ülkeler birbirlerini tankla, tüfekle, savaşla işgal etmiyorlar. Özellikle dünyayı kontrol altında tutan güçler, farklı yöntemlerle girdikleri ülkelerin dilini değiştiriyorlar, yiyecek içecek sektörüyle sofralarına giriyorlar, kültürünü zehirliyorlar, birbirinden rezil filmleriyle dizileriyle insanların zihinlerini formatlıyorlar, ahlaksızlık iklimi oluşturuyorlar. Yedinci sanat sinema alanında çok güçlü olan küresel eşkıya ABD’nin  Hollyvood’un tüm dünyaya yaydığı rezillikler insanlık gibi bizim ülkemizi de bir bataklığın dibine batırıyor. Yaşı kemale ermiş olanlar hatırlayacaktır… TRT’nin tek tabanca olduğu dönemde ekranlara getirilen Dallas adındaki kepaze dizi, insan ilişkilerinde rezaletin Nirvana boyutlarına ulaşmıştı. Gerçi bizde de artarda açılan televizyon kanallarında bugünlerde bu dizideki kepazelikleri aratmayan senaryolar eşliğinde milletimizin zihinlerine örümcek ağları örülüyor, toplumda ahlaksızlık iklimi yaygınlaştırılıyor, kötülükler içselleştiriliyor. Bir çok kanalda öğle ve akşam kuşağı kadın programlarında rezilliğin dibini bulan insan ilişkileri faş ediliyor. Ekranlardaki bu kepazelikleri denetlemesi gereken RTÜK ise yaşananlara kör ve sağır! Gelelim kültürel işgal meselesine….

Bir şehir efsanesi midir bilmeyiz…. Ama şöyle anlatılır… Fransız Devlet Televizyonu, TRT’den tarihi film sipariş etmiş. TRT’ciler aramışlar, taramışlar, piyasadaki Malkoçoğlu, Karaoğlan, Tarkan türündeki tüm filmleri bulup buluşturup Fransız Devlet Televizyonu’na göndermişler.

Aradan uzun bir süre geçmiş. Fransız Devlet Televizyonundan “Biz tarihi film istiyoruz” şeklinde tekrar bir istek gelmiş….

TRT’ciler, “Gönderdik ya” diye bu isteğe cevap vermişler. Uzun yazışmalar sonrasında Fransız Devlet Televizyonundan şöyle bir faks gelmiş: “Biz sizin gönderdiğiniz tarihi filmleri komedi kuşaklarında oynatıyoruz. Eğer doğru dürüst bir tarihi filminiz varsa, onu tarihi film kuşağında oynatmak isteriz”

Doğru ya da yanlış… Türk sinemasının tarihsel perspektifte geçmişimize yönelik yapmaya çalıştığı birbirinden saçma eserleri anlatması bakımından çok anlamlı bir anekdot.

Türk sineması tarihi kahramanlıklarla dolu olan geçmişimize sağırdır, kördür. Türk sineması, tarihsel sinemalar ortaya koyma bağlamında beceriksizdir.

Türk sineması, tarihi kahramanlıklarla dolu olan, her bir padişahı kendi başına eşsiz senaryolar içerecek geçmişimizi sinemaya yansıtma anlamında tam anlamıyla duyarsızdır.

Biz bunları söylediğimizde onların da kendilerince ortaya koyacakları gerekçeler olacaktır. “Prodüksiyon”…. “İyi ama tarihi filmlerin prodüksiyonları çok pahalı…. Kostümleri çok pahalı… Oyunculukları çok pahalı… Figürasyonu çok pahalı”….

Olabilir… Her şeye para buluyorsunuz da, bu prodüksiyonlara mı para bulamıyorsunuz? Çağdaş dünyada artık kültürel işgal dönemleri yaşanıyor.

Özellikle sinema sektörü,  ürettiği filmlerle dünyanın bir çok yerine ahtapot kollarını uzatmış, insanların zihin dönüşümlerini, beyinlerinin yıkanmasını, belli bir konu üzerinde manipülasyon üretilmesini sağlıyor.

Bundan seneler önce Gece Yarısı Ekspresi adında bir film yapıldı. Türkiye’yi, Türkleri yerin dibine batıran bu prodüksiyona karşı ne yapılabildi? Anında çok daha kaliteli bir film ortaya konulup, dünyanın her tarafında gişelere gönderilebildi mi? Ağız ucuyla yaptığımız kınamalar neye yaradı? Bizim hiçbir şeye yaramayan diplomatik manevralarımıza karşın, o film bizim tüm dünyadaki imajımızı yerle bir etti?

Bunları niye yazıyoruz… Neden geçmişimizle yüzleşemiyoruz? Neden atalarımızın ortaya koyduğu o şanlı tarihi ekranlara yansıtamıyoruz? Geçtiğimiz dönemde İstanbul’un fethiyle ilgili bir film sinemalarda gösterildi. Bu filmde de tarihin kırılma noktası koskoca fethi bile bir aşk hikayesinin içine hapsettiler. Muhteşem Yüzyıl diye bir dizi yaptılar, arızalı aşkları ve Osmanlı’ya buğzedilen harem entrikalarını ele aldılar. Nerede şanlı ecdadımızın yedi düveli dize getirdiği savaşlar, nerede yedi kıtaya yaydığı İslam’ın adaleti, hakkaniyeti, güzelliği…Bugünlerde bazı kanallarda Osmanlı ile ilgili yapılan bazı dizileri izliyoruz. Her hafta aynı terane, her hafta döndür dolaş aynı konular…Bu senaristlerin kalemi neden bu kadar sığdır anlamadık gitti! Haksız mıyım?