1. Kabine Toplantısı’ndan sonuç alınamayınca, işin ehemmiyetine binaen merhum Ecevit 2. Kabine Toplantısı’nı alelacele gerçekleştirmiştir. Bu toplantıda merhum Ecevit; “Arkadaşlar, ateşkes kararı alalım. MSP’li arkadaşların ileri sürdüğü şartlar ve emniyet şeridi sağlanana kadar ordunun ilerlemesine mani olmayacağımız teminatını veriyoruz” demiştir.
Bunun üzerine merhum Erbakan;
Biz bu teminatı sizden değil, genelkurmay başkanından isteriz cevabını vermiştir.
Bu gelişmeler sonucunda merhum Ecevit ve Erbakan Genelkurmay Başkanlığı’na gittiler.
Genelkurmay Başkanlığı’nın teminatı üzerine MSP kanadı ateşkese şartlı evet demiştir.
MSP’nin şartları;
Ateşkes kararı alınsın, ancak alınan karar hemen değil, 22.7.1974 saat:17.00’de açıklansın.
Bu dönem içerisinde ordunun ilerlemesi önlenmesin şeklinde idi.
Buna mukabil merhum Ecevit;
Tamam, ancak müsaade ederseniz kararımızı Sayın Kissinger açıklasın deyince sinirler gerildi.
MSP’li bakanlar buna da hayır dediler.
Türk hükümetinin aldığı bir kararı, bir başka ülke bakanının açıklamasını düşünmek cidden son derece üzücü ve bir nevi milli cinnettir.
Merhum Ecevit,
22.7.1974, saat:17.00’de açıklayacağına söz verdiği ateşkes kararını,
22.7.1974 tarihinde, yanılmıyorsak saat:11.00’de açıklayıverdi.
Yani sözünde durmadı.
HAREKâT SONUCUNDA
Ecdadımın evlatları Malazgirt meydan muharebesinde, İstanbul’un fethinde, Çanakkale savunmasında, İstiklal harbinin Dumlupınar’ında gösterdikleri cesarete eş bir cesareti Kıbrıs’ta göstermiş, şanlı ordumuz üzerine düşeni yerine getirmiştir.
Ancak 1. ve 2. Harekât esnasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 415 kara, 65 deniz, 5 hava, 13’ü jandarma olmak üzere 498 şehit ve 1200 yaralı verdik.
Ayrıca 70 mücahit ve 270 Kıbrıslı Türk şehit, 1000 dolaylarında yaralı.
Yunanlılarda ise 4000 ölüm, 12000 yaralı.
İlk harekât esnasında 9 milyar para harcanmış, 23.000 asker adaya çıkartılmıştır.
Ordumuzun birinci harekâtta göstermiş olduğu başarıdan tüm dünya endişelenmiş ve adada askeri harekâtı durdurmak için sulhçü yolların denenmesi noktasında her türlü gayreti göstermişlerdir.
İşte, bütün bunların sonucunda Cenevre müzakereleri kararı alınmış ve başlamıştır.
I. CENEVRE TOPLANTISI NE ZAMAN YAPILDI, HEYETTE KİMLER VARDI?
1. Cenevre müzakereleri 25 Temmuz 1974 tarihinde, İsviçre’nin Cenevre kentinde başlamış, 30 Temmuz 1974 tarihinde son bulmuştur.
2. Cenevre müzakerelerine Dışişleri Bakanı merhum Turan Güneş, MSP’den Sakarya milletvekili ve Dışişleri Komisyonu üyesi İsmail Müftüoğlu, CHP milletvekili Haluk Ulman, diplomatlardan Ecmel Barutçu, Haluk Bayülgen, Ercüment Yavuzalp, Coşkun Kırca, askeri kanattan tümgeneral Süreyya Yüksel, tümgeneral Hasan Sağlam ve tuğgeneral Kemal Yamak katılmışlardır.
Merhum Güneş, hükümetin talimatlarına aykırı bir şekilde, 25.7.1974 tarihinde saat:13.30’da Cenevre havaalanında basına yaptığı açıklamada; “Bizim tezimiz Kıbrıs için federasyondur” dedi.
Bu açıklama adeta kolumuzun bağlanması idi.
Zira, adanın bütününü alma hızımızı kesiyordu.
Müstakil bir devletin kurulmasının önüne geçiliyordu.
Böyle bir açıklama, kanaatimizce zamansızdı ve temkinsizlikti.
Oysa hükümetin heyete verdiği talimatlar ise:
1- Birleşmiş Milletler askerlerinin Türk anklavlarını emniyeti düşüncesi ile çevirmelerine asla müsaade edilmemelidir. ( Zira, saldırgan olan Türkler değil, Rumlardı.)
2- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ateşkes kararında zikrettiği 1960 Kıbrıs Anayasasına dönüşü sağlayacak davranışlarda bulunmamak, adadaki Türk statüsünü yeniden tanzim çalışmalarına katkıda bulunmak.
3- Askerlerimizin adadan geri çekilmesi taleplerine karşı direnmek, bu talepleri kabul etmemek.
4- İki taraf arasında bir tampon bölgenin oluşmasını sağlamak.
Verilen talimatlar bunlar olduğu halde, merhum Ecevit, merhum Erbakan’ın malumatı dışında gizli müdahaleleri ile heyetimizi devamlı sıkıntıya sokuyordu.
25 Temmuz 1974 tarihinde akdedilen ilk celsede tarafların vardıkları mutabakat aynen şöyle idi:
Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanları 25 Temmuz 1974 günü Cenevre’de akdettikleri ilk celsede,
Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararını ve özellikle Kıbrıs Cumhuriyetinde barışın yeniden kurulması için yaptığı çağrıyı incelemişler.
Ve bu kararda sözü geçen milletlerarası antlaşmaları dikkate alarak,
Ayrıca karara katılmaları hususuna ve onun amaçlarına ulaşmaya ilişkin iradelerini teyit eylemişlerdir.
Efkarı umumiyeye verilen görüntü bu olmakla birlikte, müzakere dönemi içerisinde tarafların farklı teklifleri olduğu ve bunu realize etmek için tarafların var kuvvetleri ile çalıştıkları bilinmektedir.
Nitekim bakanlar, 16.8.1960 tarihinde Lefkoşe’de imzalanan milletlerarası antlaşmaları ve Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararını dikkate alarak,
Kıbrıs’taki durumu makul bir süre zarfında tanzim edecek ve ayarlayacak tedbirleri,
Acil ve devamlı olacak şekilde harekete geçirilmesinin önemini kabul etmişlerdir.
Bununla beraber bakanlar, ilk önce bazı acil tedbirlere ihtiyaç olduğunda mutabık kalmışlardır.
1- Türk teklifi;
Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallığın 1960 antlaşmasından doğan hak ve taahhütlerini haleldar etmeksizin durumu istikrara kavuşturmak için karşı karşıya bulunan silahlı kuvvetlerin Kıbrıs Cumhuriyetinde kontrolü altında bulundurdukları bölgeleri genişletmemeleri gerektiğini beyan etmiş,
Bakanlar gayrı nizami olanlar da dahil bütün kuvvetleri tüm saldırgan ve hasmane faaliyetlerden kaçınmaya davet etmişlerdir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kıbrıs Türk topluluklarının ilgili personeli tarafından alınan karar ve kanunları haleldar etmeksizin Kıbrıslı Türk ve Rum mülteciler arzu ettikleri takdirde ikamet ve çalışma yerlerine dönebilirler.
Son muhasemat sonucunda tutuklanan askeri personel ve siviller ya mübadele edilecekler, yada milletler arası Kızılhaç komitesinin nezareti altında serbest bırakılacaklardır.
1960 antlaşmasının getirmiş olduğu esaslar haleldar edilmeksizin Lefkoşe havaalanının şimdiki şartlar altındaki zaruri durumu taraflarca denetlenecek ve alana giriş Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından kontrol edilecektir.
2- İngiliz Teklifi;
Bakanlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bulunan düzenli kuvvetlerin asker, teçhizat, mühimmat ve harp malzeme yönünden normal seviyeden fazla ve düzensiz güçlerin hiçbir şekilde takviye edilmemesine dair niyetlerini belirtmişlerdir.
Normal seviyenin tesisi miktarı ve bu takviyenin nasıl denetleneceği ileride görülecektir.
3- Yunan teklifi;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrol ettiği saha dışında kalan bölgelerdeki Türk toplulukları bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından korunmaya devam edecekler, daha önce olduğu gibi kendi polis ve emniyet kuvvetlerini idame ettirebileceklerdir.
Tüm bu teklifler zaman içerisinde olgunlaştırılmış ve 30.7.1974 tarihli bildiri ile çözüme ulaştırılmıştır.
Bildiri aynen;
“1- Türkiye, Yunanistan ve Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Dışişleri bakanları 25-30.07.1974 tarihleri arasında Cenevre’de müzakerelerde bulunmuşlardır.
Bakanlar, 16 Ağustos 1960’da Lefkoşe’de imzalanan milletler arası antlaşmaları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 353 sayılı kararını dikkate alarak Kıbrıs’taki durumu makul bir süre zarfında yeniden tanzim edecek ve ayarlayacak tedbirlerin, acil olarak, devamlı olacak şekilde harekete getirilmesinin önemini kabul etmişlerdir.
Bununla beraber, ilk önce, bazı acil tedbirlere ihtiyaç olduğunda mutabık kalmışlardır.
2- Üç bakan, durumu istikrara kavuşturmak için karşı karşıya bulunan silahlı kuvvetlerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde 30 Temmuz 1974 günü kontrolleri altında bulundurdukları bölgeleri genişletmemeleri gerektiğini beyan etmişlerdir; bakanlar, gayrı nizami olanlar da dahil bütün kuvvetleri tüm saldırgan ve hasmane faaliyetlerden kaçınmaya davet etmişlerdir.
(Ancak bu maddede zikredilen bölüme karşı itirazlarımız olmuştur. Çünkü birliklerimizin henüz arzu edilen güvenlik şeridine ulaşamamaları, kendilerini emniyete alamamaları sebebiyle bu genişletilmeme vaadi ve mutabakatı tarafımızdan onaylanmamıştır.)
3- Üç dışişleri bakanı aşağıdaki tedbirlerin derhal yürürlüğe konulması sonucuna varmışlardır:
a) Yukarıdaki ikinci maddede belirtilen gün ve saatte, Türk Silahlı Kuvvetlerince işgal edilen bölgenin bittiği yerden itibaren, genişliği Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık temsilcileri tarafından, Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNFICYP) ile bilistişare, kararlaştırılacak bir güvenlik bölgesi kurulacaktır.
Bu bölgeye giriş yasağına nezaret edecek olan Birleşmiş Milletler Barış Gücü hariç hiçbir kuvvet girmeyecektir.
Güvenlik bölgesinin büyüklüğü ve mahiyeti tespit olunana değin iki kuvvet arasındaki mevcut bölgeye hiçbir kuvvet girmemelidir.
(Bu tespitlere karşı itiraz ettiğimiz iki husus vardı:
Birincisi, metinde yer alan 3 a bendinde … ‘Türk Silahlı Kuvvetlerince işgal edilen bölgenin’ cümlesidir.
Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri adayı işgal etmemiştir.
1960 Anayasası uyarınca kendisine tanınmış olan garantörlük hakkını kullanmak için adaya gitmiştir.
Silahlı Kuvvetlerimize işgalci görüntüsü verecek böyle bir cümlenin bildiride yer almaması gerekirdi.
İkincisi, yine 3. maddenin a fıkrasına idi.
Fıkrada ‘bir güvenlik bölgesi kurulacaktır….. ve bu bölgeye hiçbir kuvvet giremeyecektir’ şeklinde bir tanzim bahis konusu idi.
Bize göre, güvenlik bölgesinin hudutları belirtilmeli
Ve kontrol meselesi de netleştirilmeli idi.
Rumların katliam yaptıkları güvenlik bölgesi etrafında silahlı kuvvetlerimizin müdahil olmalarını engelleyecek böyle bir maddenin protokolde yer almaması gerektiği kanaatinde idik.)
b) Yunan veya Kıbrıs Rum kuvvetlerince işgal edilen bütün Kıbrıs Türk bölgeleri derhal tahliye edilecektir.
Bu bölgeler Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından korunmaya devam edecek ve daha önceki güvenlik tertiplerine sahip olacaklardır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü dışında kalan diğer Türk bölgeleri bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü Güvenlik Bölgesi tarafından korunmaya devam olunacak ve evvelce olduğu gibi kendi polis ve güvenlik kuvvetlerini idame ettireceklerdir.
c) Karma köylerdeki güvenlik ve polis görevlileri Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından yürütülecektir.
d) Son muhasemat sonucunda tutuklanan askeri personel ve siviller mümkün olan en kısa zamanda ya mübadele edilecekler, yada milletler arası Kızılhaç komitesinin nezareti altında serbest bırakılacaklardır.
4- Üç dışişleri bakanı, Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararının mümkün olan kısa sürede uygulanması hususunu yeniden teyit ederek, ilgili bütün tarafların kabul edebileceği adil ve sürekli bir çözüm çerçevesinde ve Kıbrıs Cumhuriyetinde barış, güvenlik ve karşılıklı itimat tesis ettiği ölçüde Kıbrıs Cumhuriyetindeki silahlı kuvvetler sayısı ile silah, mühimmat ve diğer harp malzemesini uygun zamanlarda ve kademeli şekilde azaltılmasına müncer olacak tedbirlerin geliştirilmesinde mutabık kalmışlardır.
(4. maddede yer alan…Kıbrıs Cumhuriyetindeki silahlı kuvvetler sayısı ile silah, mühimmat ve diğer harp malzemesini uygun zamanlarda ve kademeli şekilde azaltılmasına müncer olacak tedbirlerin geliştirilmesinde mutabık kalmışlardır sözüne itirazımız ise;
Silahlı kuvvetler sayısı ile silah, mühimmat ve diğer harp malzemelerini uygun zamanlarda ve kademeli şekilde azaltılmasına müncer olacak tedbirlerin geliştirilmesinde mutabakat sağlanmasının, bizce doğru olmayan bir tespit olmasından kaynaklanmaktadır.
Zira silahlı gücümüzün adada azaltılması ile, mukabil bir Yunan-Rum taarruzu ile silahlı kuvvetlerimizin müşkül durumlara düşürülmesine vesile olacağı kanaatinde idik. )
5- Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve güvenliğinin idame ettirilmesi ile ilgili sorumluluklarını derin şekilde müdrik olarak, üç dışişleri bakanı Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararında öngördüğü gibi, müzakerelerin aşağıdaki hususları gerçekleştirmek amacıyla mümkün olan en az gecikme ile devamını kararlaştırmışlardır.
a) Bölgedeki barışın iadesi.
b) Kıbrıs’ta anayasal hükümetin yeniden tesisi.
Bu amaçla, müzakerelerin 8 Ağustos 1974’te Cenevre’de devamı üzerinde anlaşmışlardır. Bakanlar aynı zamanda, anayasaya ilişkin görüşmelere Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumları temsilcilerinin de erken bir safhada katılmaları üzerinde mutabık kalmışlardır. Görüşülecek anayasal sorunlar arasında 1960 anayasasının cumhurbaşkan yardımcısına tanıdığı görevleri deruhte etmesi suretiyle anayasal meşruiyete derhal dönülmesi yer alacaktır. Bakanlar, Kıbrıs Cumhuriyetinde fiiliyatta Türk ve Rum olmak üzere iki muhtar idarenin mevcut bulunduğunu not etmişlerdir. Bu durumdan çıkarılabilecek sonuçlara halel gelmemek üzere bakanlar, adı geçen idarelerin mevcut bulunması sonucu doğan sorunları gelecek toplantılarda gözden geçirmeye mutabık kalmışlardır.
6- Üç dışişleri bakanı bu bildirinin muhtevasının Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine gönderilmesi ve kendisini bildiri ışığında gereken tedbirleri almaya davet hususunda mutabık kalmışlardır. Bakanlar aynı zamanda bu bildirinin hükümleri yerine getirilirken Kıbrıs Cumhuriyetindeki bütün ilgililer tarafından tam işbirliği göstermesi zarureti üzerindeki kanaatlerinde ısrar etmişlerdir.”
Yukarıdaki deklarasyon tamamlandıktan sonra, 30 Temmuz 1974 günü, Yunanistan, Türkiye, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Dışişleri Bakanları, verdikleri müşterek demeçte, aynen şunu beyan etmişlerdir:
“Yunanistan, Türkiye ve Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Dışişleri Bakanları bugünkü tarihli bildiriye katılmalarının 1960 garanti antlaşmasının yorumlanması ve uygulanması veya bu antlaşmadan doğan hak ve vecibeleri hakkındaki görüşlerini hiçbir surette haleldar etmediğini tasrih etmişlerdir.”
II. CENEVRE GÖRÜŞMELERİ ÖNCESİ
Bu görüşmelere girmeden önce, 1. Harekât sonrası Cenevre’de imzalanan protokole kadar geçen zaman zarfında meydana gelen olayları teenni ile takip eden Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin 6.8.1974 tarihinde aldığı 198 karar sayılı bildirisine bakmakta fayda vardır.
Bildiri aynen;
A- 30.7.1974 Cenevre deklarasyonu hükümleri ve geçen tatbikat incelenmiş;
- 8.8.1974 tarihinde başlaması beklenen 2. Cenevre konferansında dikkate alınması gereken hususlar;
1) Cenevre’de üç garantör devlet arasında imzalanmış bulunan deklarasyonun 3. md. (b) ve (c) paragraflarında yer alan ve Rumlar tarafından ciddi surette ele alınmamış bulunan hükümlerin acilen ve eksiksiz olarak uygulanmaya konulması.
2) Deklarasyonun 5. maddesi ile teyit edilmiş bulunan Türk ve Rum iki muhtar idarenin coğrafi ayırıma dayanacak bir sisteme esas olacak şekilde;
- Türk toplumunun büyük çoğunluğunu içine alacak ve orada güvenliğini ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlayacak şekilde saptanması gerekli görülmüştür.
3) Bu hususlar kesin surette sağlandıktan sonra;
Federal sistem içinde, her iki tarafın azami genişlikte tutulacak yürütme, yasama, yargı ve güvenlik yetkileri ve sair yönleriyle ilgili ayrıntıların görüşülmesine geçilmesinin uygun olabileceğinde görüş birliğine varılmıştır.
4) Yukarıda (a) ve (b) paragraflarında zikredilen hususlar üzerinde karşı tarafın aldatma, oyalama,doğrudan reddetme gibi bir tutum takınması halinde genel dünya siyasi konjektörünü de dikkate alarak, Adadaki Türk toplumuna yapılmakta olan mezalime bir son vermek ve güvenlik içinde yaşayabilecekleri bir bölgeyi fiilen ele geçirmek üzere yeniden askeri harekat kaçınılmazdır denmiştir.