Borsa, döviz, faiz… Cennetmekan Erbakan Hocamızın da ekonomi danışmanı Prof. Dr. Osman Altuğ’un üç kağıt ekonomisi olarak sıraladığı argümanlardır işte bunlar. Kapitalist sistemin insanları oyaladığı, ceplerindekileri söğüşlediği, geleceklerini ipotek altına aldığı ve birikimlerini erittiği orta oyununun adı bunlar. Osman Altuğ, küresel ekonomik krizin ilk patladığı günlerde kendisiyle yaptığımız röportajımızda, “Bu kriz, üretim ekonomisinin rant ekonomisinden aldığı intikamdır” demişti. Yani, parayla para kazanılan sistemin iflası…Rant ekonomisinin, borsacıların, tefecilerin ve bankacılık sisteminin insanların sırtından sürekli kazanmaya çalıştığı, beslendiği, sömürdüğü “kara sistemin” tükenişi.

Hükümet ve onu yağlamaya çalışan ekonomistler, yandaş medya kuruluşları “Ekonomi çok iyi yolda, her şey güllük gülistanlık” edebiyatı yapmaya devam etsinler. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de milyonlarca insan kredi kartı ve kredi kullanmış durumda. Milyonlarca insan, kredi kartlarına ve kredilere niye bulaşıyor? Ekonomik kriz sürekli derinleşirken, bütçelerini denkleştiremiyorlar, geçinemiyorlar, açlık sınırında maaş alıyorlar… Zira, ülkemizde açlık sınırı TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre, 22 bin liranın üzerine çıkmış durumda. Yoksulluk sınırı ise 75 bin lirayı aşmış. Bir sokak röportajında kredi kartı kullanıp kullanmadığı sorulan vatandaş, “Evet kullanıyorum” cevabını veriyor. Muhabir, “Evet” cevabını alınca, vatandaşa “Neden kullanıyorsunuz?” diye soruyu derinleştiriyor. Vatandaşın cevabı ilginç, “Yetiremiyoruz. Aldığımız üç kuruş para. Biz de kredi kartıyla açıklarımızı kapatmaya çalışıyoruz”

Kredi kartı facialarının neden çıktığını özetleyen bir diyalog.

Dikkatinizi çekiyor mu bilmem. Televizyon ekranlarında en çok reklamı yapılan ürünler bankacılık sektörü ve kredi kartı. “Şu kredi kartını kullanırsanız şöyle puan kazanırsınız”, “Bu kredi kartıyla üç kere yüz kerelik alışveriş yaptığınızda 100 liralık para puan kazanırsınız. Bol bol harcarsınız”…

İnsanları çılgınca bir tüketime yönlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bizce Türk insanının alışveriş kültürü yoktur…. Türk insanının harcama kültürü yoktur… Çünkü, Türk insanının ortalama geliri asgari ücret ve onun biraz üzerinde seyreder. Böyle bir insana gelirinin 3-5 katında kredi kartı verirseniz ve harcamak için 50-100 bin liralık limit koyarsanız ortaya doğal olarak kredi kartı faciaları çıkar.

Kredi kartı, harcama kültürü, tüketim kültürü olmayan Türk insanının cebine yerleştirilmiş pimi çekilmiş bomba gibidir. Kredi kartı, asgari ücretle çalışıp aşırı limitler belirlenen insanların dara düşmesi, borca düşmesi için hazırlanmış bir “harcama kapanıdır”… Kredi kartı, insanların geleceklerini ipotek altına almak için cüzdanlarına yerleştirilmiş “borç taahhüdünden” başka bir şey değildir.

“Yetiremiyoruz. Biz de kredi kartına sarılıyoruz” diyen vatandaşın durumu aslında kredi kartı borç batağına saplanmış tüm insanların ortak kaderidir.

Peki neden harcıyorsunuz? Gelirinizle giderinizi neden denkleştiremiyorsunuz? Neden ayağınızı yorganınıza göre uzatmıyorsunuz? Sadece hükümetin sizler için belirlediği asgari ücrete suçu atarak sıyrılamazsınız…

Eninde sonunda bu hükümetin kişi başına düşen “milli gelir 15 bin doları aştı” yalanını gerçeğe çevirme sorumluluğu vardır.

Kişi başına düşen geliri artırmak kadar, refahı tabana yaymak sorumluluğu vardır. Asgari ücreti komik rakamlardan asgari geçim standardına çevirme sorumluluğu vardır. Ama, insanlarımızın da kapitalist sistemin çarkları içinde ezilmemek için kendilerine düşen yükümlülükleri görünüyor. Bu yükümlülükler öncelikle lüks ve safahat içinde yaşam arzularını zihinlerinde yıkmakla başlıyor.

Kapatilazmin “tüketim” çılgınlığı içine düşmemeleriyle başlıyor. İnsanımız borçlu…. İnsanımız ne yaptığını bilmez halde…

Bankalar ise “Deli Dumrul” misali, ellerindeki tüm yöntemlerle vatandaşın sırtından palazlanmaya devam ediyor. Ve herkesin borçlu olduğu bu hengame içinde biz uyduruk enflasyon rakamlarını tartışıyoruz.

Ne günlere kaldık ey gazi hünkar?

Prof. Dr. Osman Altuğ’la yaptığım bir röportajda da hocamız, “Türkiye’de kişi başı gelirin 15 bin dolar olduğu külliyen yalandır. Ülkemizde yaşayan dar gelirli vatandaşlarımız, “Verin bakalım benim 15 bin dolarımı” dese, ne diyeceksiniz? Bu da bir çelişkidir” demişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sürekli olarak Türkiye’de milli gelirin 15 bin doların üzerine çıkardıklarını ifade edip duruyor. Şahsen ben de Osman Altuğ hocam gibi sormak istiyorum: “Nerede benim 15 bin dolarım?”…

Hani, Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrası vardı ya… Hoca dört okka ciğer almış, hanıma akşama pişirmesini söylemiş. Hanım ciğeri gündüz pişirmiş, konu komşuyu çağırıp yedirmiş. Akşam hoca gelince "kör olası kedi ciğeri yedi" demiş. Hoca kediyi yakalayıp, kantara koymuş ve tartmış. Kedi dört okka çekmiş... Hoca hanımına dönerek, "hanım, kedi buysa ciğer nerede? Ciğer buysa kedi nerede?" demiş...

Bizim de sormamız gerekiyor, “Kedi buysa ciğer nerede? Ciğer buysa kedi nerede?”