5. Peygamber Efendimiz SAV haricinde, tebliğinin

karşılığını maddi karşılığını dünyada gören çok az peygamber vardır. Peygamber

Efendimiz ve Hz. Davud Aleyhisselam, kendi sağlıklarında, kendilerine inanan

insanların devlet olduklarını (devleti, somut bir hayat tarzı kurmak anlamında

kullanıyoruz) görmüşlerdir. Fakat çoğu peygambere böyle dünyevi bir karşılık

görmek nasip olmamıştır.

6. Hatta bazı peygamberler, dünyada davetlerinin

karşılıklarını görememek bir yana dursun, kendi kavimleri tarafından

cezalandırılmışlardır. Şuayb ve Yakup Aleyhisselam, kendi insanları hatta kendi

aileleri tarafından bunamakla itham edilmişlerdir. Zekeriya Aleyhisselam, kendi

kavmi tarafından testere ile kesilmiştir. Yusuf Aleyhisselam, kardeşleri

tarafından kuyuya atılmıştır. Oysa bu peygamberler, ne bir gün isyan etmişler

ne de sitem etmişlerdir. Ne de davalarından vazgeçip bıkkınlık göstermişlerdir.

7. Peygamberler, bu mukaddes vazifelerini yaparken, tek

başına olmanın ve kendi hanımları ya da çocukları tarafından düşmanca muamele

görmenin yanında başka sıkıntılara da maruz kalmışlardır. Eyüp Aleyhisselam,

hastalık çekmiş; İbrahim Aleyhisselam, yaşadığı şehri terk etmiş, Musa

Aleyhisselam annesinden ailesinden ayrılmış hatta Mısır dan öldürülme

korkusuyla uzaklaşarak günlerce aç kalmıştır. Peygamberler asla bu ilahi görev

karşılığında bir şey istememişlerdir. Örnek olarak kıyamet günü Hz. Muhammed

SAV e verilen özel şefaat hakkını verebiliriz. Allah Resulü SAV, her

peygamberin, Allah Teala dan bir dilek hakkı olduğunu ve bu dileğin kayıtsız

şartsız kabul edildiğini ifade etmişlerdir. Hz. Adem AS, bu dilek hakkını

günahından tevbe için; Davud ve Süleyman AS, mal ve mülk istemek için

kullanmışlardır. Diğer peygamberler de kavimlerinin helak olmaları için bu dua

haklarını kullanmışlardır. Oysa Efendimiz SAV, dünyada ne mal mülk ne de

kavminin helak olması için dua buyurmuşlardır. Bu yüzden dünyada kullanmadığı

bu hakkı, ahirette bizlere şefaat olarak kullanacaktır.  900 sene gece gündüz, bir tek kere bile

yorulup sitem etmeden insanlara hakikati anlatmaya çalışan Nuh Aleyhisselam

bile; kavminin helak olmasını istediği için; kıyamet günü Allah Teala dan bir

şey daha istemekten haya etmektedir.

8. Peygamberler, çok zorda kalmadıkları sürece,

kavimlerinin helak olmasını istememişlerdir. Zira kavmin helak olması demek,

bir peygamberin (Aleyhisselam) devletini ve ordusunu kaybetmesi ya da görevinin

sona ermesi demektir. Bir rivayete göre Nuh Aleyhisselamın bir seferinde

kavmini Allah a şikâyet ettiğini; bunun üzerine Allah Teala nın da Nuh

Aleyhisselama; insanların kendi kulu olduğunu, isterse onları helak

edebileceğini ama bir peygamberden beklenenin sadece tebliğ olduğunu ifade ve

ikaz ettiği anlatılmaktadır. Bu olaydan sonra Nuh Aleyhisselam bir daha asla

kavminden şikâyetçi olmamıştır.

Özetle; bize düşen önce doğruyu bilmek sonra da doğru

bildiklerimiz konusunda tek başımıza bile kalsak gayret etmektir. Mühim olan,

elimizden ne geldiğinden çok elimizden gelen bütün gayreti göstermektir. Cenabı

Mevla, bize verdiği imkânlar nispetince bizi hesaba çekecektir. Elinden sadece

dua etmek gelen bir kimsenin vazifesi dua etmektir. Fakat kendisine dünyayı kurtarma

görevi verilen kimse, dünyayı kurtarıp kurtarmadığından hesaba çekilecektir.

Fakat kendimizi kandırmanın da bir anlamı yoktur.

Elimizde imkân varken; elimden bir şey gelmiyor diye bahane üretmek, kendimizi

kandırmaktır. Zira Allah Teâlâ yı kandırmamız haşa mümkün değildir.

Ayağa kalkıp bir gayret etmeden, elimizden neyin gelip

gelemediğini nereden bilebiliriz ki! Sol elle yemek yerken Efendimiz SAV in tüm

ikazlarına karşın sağ elle yemek yemeyen kişiye; kendini düzeltmek ve Allah

Resulü SAV in emrine uymak için hiçbir gayret göstermediği için Allah Resulü

SAV tarafından beddua edilmiştir. Yani Allah Resulü SAV, sol elle yediği için

değil sağ elle yemek yemeye gayret etmediği için bu adama beddua etmiştir.