Olma kaygısı ölme kaygısından daha şiddetli.
Yaşadığımız zaman dilimine kaygı çağı denilmesinin
başlıca sebebi öne çıkmak!
Öncelikle ölüm kaygısına baktığımızda, bir içgüdü olarak
psikolojinin ana konuları arasında yer alır. Her insanda bir ölme isteğinin olduğu ve onu yıkıcı bazı davranışlara
ittiği iddia edilir. Mesela saldırganlığın nedenleri arasında ölüm duygusunun
olduğu savunulur.
Düne kadar ölüm kaygısı insan üzerinde daha etkiliydi.
Bizim kültürümüzde ölüm korkusu daha dikkatli yaşamak ve ona hazırlanmak için
olumlu bir katkı sağlar. Bununla birlikte ölüm korkusu insanı düşünceye ve
derin algıya davet eder.
İki boşluk arasında sallanan sarkaç gibidir insan. Doğum
öncesine dair bir şey hatırlamaz. Dünyadan öte âleme göçenlere baktığımızda,
onlardan da bir mesaj gelme ihtimali yok. Doğum öncesi ve sonrası hayata göre
daha gizemlidir ve meraka değerdir. Buna rağmen insan dünya hayatının kaygısını
yaşar.
Hayat denilen zaman dilimi, rahim kapsülü ile kabir
kapsülü arasında geçirilen dönemdir. Ezelle ebed arasındaki biricik hayat
insanın kaygılandırır. Daha uzun yaşamak, konforlu imkânlar elde etmek ve
saygın bir konum edinmek için çabalar. Etrafına fark atmak ve geri kalmamak
adına kaygı duyar.
Doğrusu rekabet duygusu, insanoğlunun oyun kurucu bir
varlık olması için gereklidir. Hayat, yarış içine çekerken hangi niyetlerle
yola koyulduğunuz önemlidir. Benliği
pazarlamak, çağın bir gereği gibi insanı kuşatmış durumda. Geride kalma
korkusu, başkalarınca geçilmek ve öne çıkamamak kaygısı bireyin gündemindedir
hep.
Olma heyecanı sorgulanmayan bir düzlem üzerinden
ilerliyor. Benlik kaygısı; kendini belli etmek, bilinmek, saygınlık kazanmak ya
da insanların onayını almak insanları dönülmez bir yarışın içine sokuyor.
İnsan, itikatını sarsacak düzeyde tek ve biricik olmak istiyor. Bir yandan
olmak isterken, öte yandan ölme riskini öteliyor, kendisini takip eden avcıya rağmen. Kitap hayatın bir sınav
olduğunu vurguluyor. Bu sınavın zorlu geçeceğini ve ancak sabredenlerin
müjdeleneceğini haber veriyor. Önceden verilen haber, korkunun yersiz olduğunu
ancak kaygı duyulsa bile neticenin hayır olduğunun müjdesini veriyor.
Hayata dair bilgi sağlam kaynaklarda yer almasına rağmen
insanda bir telaş var. Geleceğe dair geniş sınırları olan planlamalar içinde.
Öyle ki önündeki kuşakların geleceğini de garanti altına almak istiyor. Hayal
ettiği ile gerçeklik uyuşmadıkça sinelere kaygı birikiyor. Korku dağları bekler
gibi bütün aksilikleri garanti altına almak istiyor.
İcat edilmiş ihtiyaçlar ve gelecek kaygısı, kaygı
duygusunu çağın insanı için bir sınava dönüştürüyor.
BU DA GEÇER YA HU!
HAYY olmak elbette mevt olmaktan evladır. Bu çağın hayat
vurgusu ölümü öteleyen bir düzlemde ilerliyor. Ölüm biliciyle birlikte hayy
olmaya çalışanların kaygı düzeyleri ötekilerine göre daha düşük. Çünkü onlar,
ne zaman işleri ters gitse ya da beklentileri boşa çıksa bu da geçer ya hu
diyorlar.
Fani yani yoklukta akan insanın kaygısı zatı için olmamalı.
Elbette bir dirilişle insan çaba göstermeli ve çok çalışmalı.
Bizim kültürümüzde her gayretin neticesi ışık saçmak
içindir. Yani varlığımızın değeri ötekiler için aydınlatmaktır. Yaşadığı çağa
soluk taşıyanların benlik hesabı olmayacaktır.
Manevi dinamiklerle çağlara damga vuran kültürlerin gamı
ve kederi olmaz. Her hata onlar için bir aynadır. Hata yaptığı için endişe ile
moral bozukluğu yaşamazlar. Hatanın üzerine gitmektir mesele.
Bu da geçer ya hu deyimi, içe kapanmayı ve başına gelen
sıkıntıyı görmezden gelmeyi öngörmez. Bilakis dinamik bir ruhla, küçük
sorunlara takılmayıp hamle yapmaya teşviktir.
SINAV KAYGISI
SINAV aylarına girdik. Yoğun bir sınav maratonu
öğrencileri bekliyor. YGS öğrencileri arasında yeni girenler daha heyecanlı.
Bilgiyle birlikte genel akademik yeterliliği ölçen bir sınav.
Sınavda kaygılanan öğrencilerin öncelikle bilmesi gereken
bir nokta var. Hazırlanan öğrenci zaten başaracaktır. Kaygı duyulacaksa asıl
daha uzun zaman diliminde kaygı duymalı. Yani çalışılması gereken bu günlerde
yeterince çalışamayanlar neden hâlâ gayrete gelemediklerini kendilerine
sormalılar. Fakat çıkmaza girmelerine gerek yok kalan günlerin ilk günü bugün,
mevcut çalışmaların üzerine konulacak her gayret, duvarı yükselten bir tuğla
demektir.
Bir maraton koşucusu ya da bir sporcuyu düşünün; sürekli
fizik kondisyon çalışmaları yaparak formda kalmayı başarır. Kasları bu
kondisyonla gelişir. Ara vermeksizin aynı çabayı gösterdiğinde final günü
başarıyı elde edecektir. Sadece antrenmanlarını aksatmadan sürekli yaptığında
formunu korumuştur. O halde sınavlara hazırlanan bir öğrencinin kaygı duymaması
için elinde çok geçerli bir neden vardır. Çalışma süresince performans
göstererek bir bakıma beyin kaslarını zinde tutmuştur. Koşucu gibi sadece
koşmaya başlaması yeterlidir. Sınav günü kendine kaygı duyanlar arasında
kendine haksızlık edenler bu öğrencilerdir. Çünkü nehrin yatağına aktığı gibi
var olan enerjileriyle sınavın üstesinden geleceklerdir.
Kaygılı öğrencilerin bilmesi gereken bir başka nokta;
geçen yıl heyecan veya stres yapan öğrenciler de iyi bölümleri kazandılar.
Heyecan belleğinizi dumura uğratmaz. Bir bakıma heyecanınızla birlikte yaşamayı
öğrenmek gerekir.
Kaygıya galip gelmenin bir yolu da heyecanın ne denli
yersiz olduğunu kendinize öğretmenizdir. Bunun için sınava girmeden bir
muhatabınız gibi onunla içinizden konuşun. Onu yenmek için onunla dalganızı
geçin. Örneğin başarısız olacağım fısıltısına
karşı şöyle deyin. Başarısız olsam bile yeterince çalıştım. Önemli olan
sorumluluğumu yerine getirip çalışmış olmamdır. Sınav hayatın sonu değildir. Önemli olan
potansiyel olarak sorunların ve zorlanmalara karşı ne denli mücadele
verdiğimizdir. Hayat birçok cilvesiyle insan önüne sürprizler
çıkarabilmektedir. Sonuç bize ait değildir. Bize ait olan sorumluluktur.
Sorumlu davrananlar görevlerini yerine getirme mutluluğu yaşarlar. Sonuç
başarılı olduğunda bu bir mükafât. bir ödüldür.