GÜNÜMÜZ hocalarından hepsinin söylediklerinin çoğunluğu

doğrudur.

Bazı yanlışlar da ağızlarından veya kalemlerinden

kaçıvermiş olabilir.

Birileri yanlış yapsa da üzerine atlasam diye

bekleyenler, hemen saldırıyor ve onu yıpratıp yere serip üstüne çıkarak bir

adam boyu kadar yükselmeyi hedefliyor. Himalaya nın tepesine çıksan da boyun

yine aynı santimetredir.

Sen ve ben, ne isek oyuz.

Onun için yarışı Allah ın kitabına, Rasülünün sünnetine

uymada yapmalıyız.

Yanlışlarımız vardır.

Uygun bir dille yalnız ve yalnız onun kulağına

söylenmelidir. Yanılmalarımızı ayrılık sebebi değil, bir araya gelme aracı

olarak kullanalım. Kendimizi ölçü, terazi, mihenk yerine koymayalım.

Bana göre li sözlerde herkesin doğru söyleyebileceği

gibi yanılabileceğini de hatırdan çıkarmayalım. Şu günlerde ve bundan sonraki

günlerde de yanlış yapacak hocaların hepsinin söyledikleri yanlışlar

kendilerine ait yanlış değildirler. Daha önce bu yanlışlar yapılmış, söylenmiş,

tenkidi de yapılmış ve kitaplarda yerlerini almışlar.  Doğru söyleyenlerin dedikleri de daha önceden

söylenmiş sözlerdir. 1991 yılında birçok il ve ilçede verdiğim konferansımın

adı Küfür Cephesinde Yeni Bir Şey Yok idi.

Sonra bu konferansım küçük kitapçık halinde basıldı.

Orada söylediğim gibi, Bu güneşin altında söylenmedik söz yoktur denildiği

gibi doğrular ve yanlışlar, söylenmiştir, bizler tekrarını yeni bir ağız ve

kalıp içinde yayıyoruz.

Onun için yanlışlar, yanlışı yapanın kulağına

söylenecektir. Yayınlanmışsa yanlışın doğrusu yazılacak ve yanlışı yapana

hakaret içeren tek kelime söylenmeyecektir. Sonra yanlış kabul ettiğimiz sözü

biz yorumlarken yanlış yapıyoruzdur. Buna da dikkat etmek gerekir.

İki ayrı şair aynı manaya gelen şeyi şiir halinde

söylemişler.

Biri demiş ki: Sana benim gözümle bakmayanın gözlerini

oyarım

Öbürü de: Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun

demiş.

Buyurun, yorumlayın ve Bu kadar da gaddar olunmaz

deyin.

Birincisinin kasdı, Türk Bayrağıdır.

İkincisinin kasdı, sevgilisidir.

Sevgili Peygamberimiz de Ameller niyetlere göredir

buyurmuş. Geçmişte doğru-yanlış kavgalarının zirveye çıktığı bir zamanda, bir

âlimin şikayeti üzerine hapse atılmasının ardından suçsuzluğu ortaya çıkınca

devlet başkanı onu saygıyla hapishaneden çıkarıp huzuruna alır ve Seni şikayet

eden âlimlerin hepsinin cezasını sen ver ve ben uygulayayım dediğinde o

insaflı âlim Bunların hepsi değerli ilim adamlarıdır, kırk yılda meydana

gelirler, bunların hepsine altın vererek medreselerinin başına gönder der.

Devlet başkanı ve hapse atılan âlim affetse de bir kısım insan o iftira ile

hapse attıranların başındaki hocayı cezalandırmak için her yerde aramaya

başlarlar. Hapisten çıkan hocanın evine gelirler ve nerede bulabileceklerini

sorarlar,

O da Eğer benim hakkım onlara geçmişse ben helal

ediyorum. Eğer beni hapsettirdikleri için Allah a karşı suç işlemişlerse Allah

isterse cezalandırır, isterse affeder, size ne dediğinde aslında aranan hoca

onun evinde saklanıyordu. Yani, kendisini hapse attıran kişiyi evinde

saklıyordu. Yine kendisini hapsettiren hocalardan biri öldüğünde ölenin

ailesini ziyaret etmiş, ihtiyaçları olduğunda kendisine bildirilmesini istemiş

ve onun çocuklarının eğitimine katkıda bulunmuş. Kasıtsız olarak yanlış yapan

hocalarımıza da kızmayın. İnsanız. Rabbimiz, ikisi de peygamber olan Davud ile

Süleyman aleyhisselamların baba ve oğul olduklarını haber verir ve ikisinin bir

davada ayrı karar verdiklerine işaret eder, Süleyman aleyhisselama doğrusunu

öğrettiğini bildirir: Davud ve Süleyman a da (bağışda bulunduk.) Hani o ikisi,

o kavmin koyun sürüsünün girdiği ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de

onların hükmüne şahittik.

Biz onu (n hükmünü) Süleyman a anlattık. Her birine

hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları Davud un emrine verdik. Onunla beraber

tesbih ediyorlardı. Bunları yapan bizdik. (Enbiya süresi ayet 78-79)

Bu dumanlı günlerde, kurtların sürü halinde gezdiği

günlerde hocalar birbirine kızmasın, siz de hocalara kızmayın. Bütün hıncınızı

din düşmanlarına karşı kullanın.