Bir yılı aşkın süredir salgın illetiyle boğuşuyor toplumlar… Parası olan devletler, insanlarını evde tuttular, ceplerine para koydular… Sosyal devlet olmanın gereğini yaptılar.
Çin ve benzeri ülkeler bu kapsamın dışındadır.
Ülkemiz… Kısmen, bir şeyler yaptı. Ama kapının gerisindeki sesleri pek duymadı. Şimdilerde 17 günlük eve kapatma süreci başladı.
Adam, bir yerde sigortasız çalışıyordu. Günlük geliri vardı. Birikimi de yoktu… Ne yapacak şimdi? Birinden borç isteyecek… Faize bulaşmışsa, daha beter dibe batacak. Sağa dönecek, sola dönecek. Satacak neyi var neyi yok, gözünü dikecek. Para edecek mi etmeyecek mi, bilmeden, umutlanacak. Ama dizleri kırılacak mutlaka. Anlayacağınız, kapının gerisinde kalan ve sesleri içe dönen… İniltileri kimseler duymayacak, bilmeyecek.
Ne kötü.
Hâlbuki devlet olmanın icabı… İnsan olmanın icabı gibiydi. Fırat’ın kenarında otlatılan kuzuların bekçiliği verilmişti devlete. İnsanın insanca yaşaması için ödevler tahsis edilmişti devlete… Nerde?
Şu anda, düşünüyorum da, nice nice sesleri kısılmış, halleri perişan, dizleri kırık, güçsüz bırakılmış insanlar var. Onurlarından ötürü, kimseye söz etmeyen, ses etmeyen insanlar. Dik insanlar, haysiyet ve şeref abidesi fakirler, fakir bırakılmışlar.
Kapının gerisini görmeli devlet… Kapının gerisindeki izbe hayatları… Çamur deryasını… Yalnızlıkları, acıları bilmeli… Yol yordam geliştirmeli. İnsan yaşarsa devlet yaşar… İnsan varsa, devlet vardır.
Öyleyse… Canım acıyor. Dünyanın farklı yerlerinde, kimsesiz Müslümanları düşünün… Ülkemizde, en alta düşürülmüş, sistemin insan saymadığı insanları düşünün… Böyle mi olmalıydı?
Aşı üretenler, parası çok olan ülkeleri müşteri ediniyorlar. İsrail… Amerika, vatandaşlarını, başka vatandaşlardan üstün tuttuğu için, sağlıklarına, güvenliklerine öncelik vermenin dışında, tuhaf, ırkçılığa varan eylemlerde bulunuyorlar.
Parası olmayan… Garip topluluklar, ülkeler ne yapacak, söyler misiniz?
Sizinki can efendiler… Gariplerinki, leş mi? Siz, kendinizi, kendi vatandaşınızı düşünürken, başka coğrafyalarda halsiz bırakılmış, hastalığın pençesinde her gün binlerce insanın öldüğünü hatıra getiriyor musunuz? Getirdiğinde vicdanınız sızlıyor mu?
Dünyayı sarmış salgın karşısında bile ayrımcılık yapılıyor. Vay be… Bu nasıl bir dünyadır ki, bazı toplumların haysiyeti ve yaşamı daha üstün olabiliyor?
Bu nasıl bir dünyadır ki, kimi ülkeler, başka ülkelerin efendisi olabiliyorlar?
Hastalık karşısında dahi, insanlar arasında, coğrafyalar arasında, topluluklar arasında ayrımcılık yapılmaktadır…
Bu zamanda bu uygulama, insanın vicdanını değil, aklını bile kanatıyor, aklını. Dünya, hızla bencilliği yukarı çıkarma yarışındadır. Kimse, başkasının yerine kendini koymuyor…
Kapının gerisindeki seslere… Yalnızlık ve ölüm seslerine… Halsiz ve yorgun seslere. Güçsüzlerin, fakir fukaranın sesine kulak veren yok. Duyan yok.
Kapitalizmin ötesine geçen egoizm ve ırkçılık mesaisi bütün hızıyla devam ediyor…
Avrupa… Amerika’nın kuyruğunda, kendi vatandaşlarını kurtarma telaşında… Ya Afrika, Asya ülkeleri? Ya güçsüz ve takatsiz kalmış topluluklar… Kapının gerisindeki hıçkırıklardan haberiniz var mı?
Sahi var mı dünya, var mı? Utanç duymalısınız.