Sayın okur bu yazı, imanometre nezaretinde yazılmamıştır. Öte taraftan arsa satmak, aforoz etmek gibi gayr-i İslami niyetler de barındırmamaktadır. TÜİK verileri netliği kaygısı taşımamaktadır. Verilen rakamlar tamamen somutlaştırma kaygısı ile misalen verilmiştir. Temel maksat, hakikat yolcularının yoluna faydası olması adına çoğunlukların hüsranda oluşuna dikkat çekmektir. Lütfen linç etmeye niyetlendiğiniz sıra Allah’a sığının. Kendinize bu kötülüğü yapmayın. Allah için son derece işinize yarayacak bir yazıyı, ezbere taşlamalar ile ziyan etmeyiniz. Anlayışınız için teşekkür ederim.

İdrak etmeyi, idrak etmek!

İnsan arar. Arayan bulur. Bulan yorulur. Ancak idraksizlik, cehalet, farkında olmama hali, umursamazlık durumu mutluluk vesilesidir. Bakma işlemine tenezzül etmemek şöyle dursun, bakmak ile görmek dahi farklıdır. Okuyabilirsiniz. Dinleyebilirsiniz. Hakikati çeşitli yollar ile araştırabilirsiniz. Ancak idrak etmek farklı bir şeydir. İdrak etmek, kavramanın yani acının başlangıcıdır. Karşınızdaki kişiye yüz kez “elin yanarsa canın acır, ateşe dikkat et!” diyebilirsiniz. O da sizi duyabilir. Anlayabilir. Tasdik edebilir. Ancak eli yanmadan kastınızı kavrayamaz. İdrak etme işlemi, kişinin eli yandıktan sonra devreye girer. Bin kere depreme dayanıklı şehirler vurgusu yapılabilir. Bin kurum, bu konu hakkında bin kongre, sempozyum, çalıştay düzenleyebilir. Ancak 6 Şubat’ı yaşamayan idrak edemez. Bin kere “sakin ol kıymet bil” diye telkin edilsin. Annesi-eşi ölmeyen, evin kıymetini idrak edemez. Bin kere “oğlum/kızım, otur dersine çalış, zanaatına odaklan” diye tekrir edilsin. Fakirliği, eksikliği, noksanlığı tatmayan, emek sarf etmenin önemini idrak edemez. Hakikat yolcusu için anahtar niteliğinde bir temellendirme yapıldığına göre yolumuza devam edebiliriz. Demek ki ilk iş idrak edebilmeyi idrak edebilmekmiş.

Hikâyem

Lise yıllarımda, eylemleri söylemleri farklı olan, yanlış olan, tutarsız olan büyük bir kitle fark ettim. Buna karşın içerisinde bulunduğum küçücük bir topluluk, onları tenkit ederken kendilerinin haklı olduklarını iddia ediyorlardı. Gerçekten bu mümkün müydü? Karınca, file karşı haklı ve güçlü olabilir miydi? Yıllarca yüzeysel olarak bu sorunun cevabını aradım durdum… Ta ki Asr Suresi ile tanışana kadar…

 “Asra yemin olsun ki insanlık hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna…” Nasıl yani yıllar sonra Kur’an-ı Kerim’in en kısa surelerinden birinde mi buldun cevabı? Evet. Bakmak farklı… Görmek farklı demiştik ya… Öyle işte… İnsanlık hüsrandadır. Tamamı mı? Evet. Hepsi mi evet… Arapça dil özelliklerine bakabilirsiniz ayetin… İddia çok çok açık… Ancak diyor yüce Rabbimiz... Ancak şu dört özelliğe ulaşan, kavuşan insanların içerisinde bulunduğu topluluk hariç... Aslında %99 diye rakam vermemizin sebebi bu. İddia tamamı. İstisna diye ayrılan özellikler ancak %1’in başarabileceği kadar zor özellikler… Hangi özellikler? Gazze ehli gibi bir iman, Gazze ehli gibi bir salih amel, Gazze ehli gibi bir sabır, Gazze ehli gibi bir hak müdafaası… Eskiden gençlere bu kısmı anlatırken çok yoruluyordum. Bin dereden su getiriyordum. Allah’tan 7 Ekim, Aksa Tufanı icra edildi de dünya uzun bir aradan sonra gerçek Müslümanlar ile tanıştı! Arayışıma devam ederken uzun bir süre Asr Suresi’nin, içerisinde bulunduğum gerçekten samimi ve haklı kitleyi işaret ettiğini zannettim. Ta ki içerisinde bulunduğum küçük kitlenin içerisinde de birçok yanlış işle karşılaşana kadar… O halde bu tabela veya herhangi bir tabela Asr Suresi’nin işaret ettiği o topluluk olamaz. Sonra araştırmaya devam ettim yıllarca… Tamam o büyük kitle de yanlış, içerisinde bulunduğum toplulukta da yanlış insanlar var… İnsanlığın tamamının hüsranda oluşunu anlamlandırmaya, idrak etmeye çalıştım uzun bir süre. Hangi topluluk istisna? Bu dört özelliği barındıran topluluk nasıl kurulur? İnsanların bu denli kötülüğe meyli ortadayken nasıl sürdürülebilir? Bu kadar büyük özellikleri olan insanlardan oluşan bir topluluk nasıl kurulabilir? Koca koca öncü şahsiyetlerin kurdukları toplulukların ahvali ortadayken…

 Ya sabır ya Allah dedim. Yıllardır içerisinde bulunduğum topluluktan ayrıldım. İçerisinde bulundukları toplulukları yeterli bulmayan diğer heyecanlı arkadaşlarımız ile beraber farklı bir topluluk kurduk. Gel zaman git zaman… Her şey yolunda, güzel bir senaryo ile başladık. Çevremizdeki kardeşler artmaya başladılar. Dergimizi çıkarmaya başladık. Medya işine niyetlendik. YouTube vs. sosyal medya ağlarından yargı dağıtmaya başladık… Sonra dedik mekânsız olmuyor. İlk kitap kafemizi açtık. Her geçen gün işler büyüyor. Dergiye alınan ünlü abilerimizin, ablalarımızın yazıları… YouTube kanalımızda röportaj yaptığımız öncü isimler… Derken hemen yan taraftaki dükkân boşaldı. Çat hanımlara özel ikinci kitap kafemizi açtık. Asr Suresi’nin iddiasına ulaşma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz tabi… Sonra 6 Şubat depremi oldu. Yüzlerce kişi ile yardım faaliyetlerinde çalıştık. Milyonlarca liralık yardımlar yaptık hem bulunduğumuz şehirdeki depremzedelere, hem deprem bölgesine…

Sonra 7 Ekim olayları patlak verdi. 1-2 ay kendi kurduğumuz oluşum öncülüğünde şehrin en büyük meydanında eylemler yaptık. Protestolar yaptık. Büyük yürüyüşler, medya programları… Milyonlarca lira yardım toplanan kermesler… Sonra orada da bir şeyler ters gitti, gidiyor, gidecek derken o oluşumu da çat diye kapattık. Güzel niyetlerle kuruldu. Binlerce yaralı gönle dokundu amma gördük ki Asr Suresi’nin bahsettiği o özellikler yine topluluğun geneline siret etmedi. Yine perde arkasında kavgalar, dövüşler, yanlış işler… Yine başaramadık. Tevbe ettim. Bohçamı aldım ilk başladığım yere, evime geri döndüm. Peki, o güzide topluluk nerede? Arayışa devam ettim.

Araştırma: İnsanlık hüsrandadır.

Tüm insanlık hüsranda ise hesap tüm insanlığa sorulmalıdır. Yanlış yaptık sadece kendi çevremizde arayarak hakikati… Aradım. Sordum. İdrak etmem zaman aldı ama sonunda buldum. Aslında sadece Asr Suresi’ne göre değil. Birçok inanca göre insanların çoğu yani %99’u idraksizdir, yanlıştır, hüsrandadır. Bu minvalde çok fazla örnek verilebilir ancak birkaç örnek vermemiz yeterlidir. Kendiniz araştırmaya devam etmelisiniz.

Platon’un Mağara Alegorisi

Platon, farkındalık ve idrak mevzusunu bir benzetme ile yapmıştır. Platon’a göre insanlar doğuştan itibaren bir mağaranın içerisinde, elleri ayakları zincirli bir şekilde, sadece kendilerine gösterilen resimlere yansımalara bakarak yaşarlar. Ve ömürlerini o mağaranın içerisinde sürdürürler. Ancak zincirlerinden ve o mağaradan kurtulmayı başarabilenler, gerçek idrak sahipleri ve filozoflardır. Bu minvalde, Platon’un diğer görüşleri ile birlikte düşünüldüğünde, Platon’a göre insanların %99’unun yanlış olduğu sonucuna varabiliyoruz. “Hatta çok daha aşırı, adaletsiz sonuçlara dahi varabiliyoruz. Beni hor görme kardeşim, sen altınsın ben tunç muyum?”

Gnostisizm

Gnostisizm, Hıristiyanlık dışında tüm dinleri reddeden mistik bir felsefe dalıdır. Gnostiklere göre insanın kâinat ve Tanrı hakkında bilgi sahibi olabilmesi için ilk önce kendini tanıması gerekir. Gnostiklere göre hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir. Bu inanç türüne göre de insanların %99 yanlıştır. Düşünebilmek, Tanrı eliyle belli başlı insanlara bahşedilen bir şeydir.

Uyumsuzlar Serisi

Uyumsuzlar bir film serisi… Bu da seküler, bağımsız bir bakış açısına göre verilecek bir örnek… Senaryoya göre insanların tamamı, azınlık başka insanlar tarafından, erdem klanlarına doğuyorlar. Büyüyorlar ve ölüyorlar. Kimse sistemi sorgulamıyor. Dürüstler klanında doğan, adil olamıyor. Adil olan cesur olamıyor. Cesur olarak doğan bilge olamıyor. Tamamen biat kültürüne adapte olan, sorgulamayan %99’luk bir toplum… Bir de tüm erdemleri bünyesinde barındıran uyumsuzlar var. %1’lik bir oranda...

Sonuç

Tüm araştırmalarımın sonunda, deprem sonrası oluşan derinlikli sorgulamam vesilesi ile Kur’an-ı Kerim ile tanışabildim. Ne büyük nasipsizlik… Ne büyük idraksizlik ya Rabbi! Bir de ne göreyim. Yıllarca başka adreslerde aradığım, yıllarca sadece Asr Suresi’ni referans aldığım Kur’an-ı Kerim’in birçok noktasında zaten insanların çoğunun yanlış olduğundan bahsediyor! “İnsanların çoğuna uyan sapıtır.” (Enam 116) “Rızkı Allah'ın verdiğini çoğu bilmez.” (Sebe 36) “İnsanların çoğu kâfirdir.” (Nahl 83) “Çoğu fâsıktır.” (Maide 49, 81, Tevbe 8, Hadid 16, 27) “Çoğu müşriktir.” (Rum 42) “Çoğu inanmaz, iman etmez.” (Bakara 100, Hud 17, Rad 1) “Çoğu inkârcıdır.” (İsra 89) “Çoğu gafildir.” (Yunus 92) “Çoğu şükretmez.” (Bakara 243, Yunus 60, Yusuf 38) “Çoğu zanna uyar.” (Yunus 36) “Çoğu nankördür.” (Furkan 50) “Çoğu yalancıdır.” (Şuara 223) “Çoğu Allah'a ortak koşar.” (Yusuf 106) “Çoğu haktan hoşlanmaz.” (Zuhruf 78) “Çoğu Kur'an’dan yüz çevirdi.” (Fussilet 4) Ve daha nice ayet…

Artık eminim. Allah-u âlem ilk insandan bu yana dünya üzerindeki insanların %99’u telef olmuştur. Peki, o dört özelliğe sahip olan o güzide topluluk hangisidir? Öyle tek bir dönemde, tek bir beldede kurulmuş tek başına müstakil bir tabela yok kardeşim… O topluluk, Gazzeliler gibi iman eden, salih amel işleyen, sabreden ve hakkı müdafaa eden %1’lik insanlardan oluşan genel bir topluluk… Hatta belki Allah-u âlem Gazze’nin bu durumunda dahi o topluluğa dâhil olamayan insanlar olabilir. O topluluk; Hz. İbrahim’i de, Hz. Hamza’yı da, Allah-u âlem Hasan Basri Hazretlerini de, Allah-u âlem İmam Gazali’yi de, Allah-u âlem Selahaddin Eyyubi’yi de, Allah-u âlem Hasan El Benna’yı da, Allah-u âlem Seyyid Kutub’u da, Allah-u âlem Malcolm’u da, Allah-u âlem Aliya’yı da, Allah-u âlem Necmettin Erbakan Hoca’mızı ve Allah-u âlem adı sanı bilinmeyen nice takva ehlini de kapsamaktadır.

Rabbim bizlere ve neslimize hakkı hakikati idrak edebilmeyi ve o %1’lerden olabilmeyi nasip eylesin…