Vahyin geliş sırasına göre ilk inen surenin Alak suresi olduğunu biliyoruz. Önceki yazımızda, bu surenin ilk beş ayetinde ele alınan iman meselesinden bahsetmiş idik. İnsan, neye inandığına karar vermiş ve davasında da samimi ise; sonraki adım, kıyam yani duruş ve istikamettir.
Bu durum, ikinci olarak nazil olan Müddessir suresinde şu şekilde ifade edilmektedir:
“Ey Örtüsüne bürünen (Peygamber Aleyhisselam’a hitaben)! Kalk ve insanları uyar/uyandır.”
Kıyam kelimesi, ayağa kalkmak anlamına geldiği gibi aynı kökten gelen “istikamet” kelimesi ile de benzer bir anlamı ifade etmektedir. Şu ayeti kerimeler de bu konuda tefekkür etmeyi elzem kılmaktadır:
“İnandığın gibi dosdoğru ol.”
“Müminlerden adam gibi adamlar vardır.”
“Sıratı müstakim üzere bizi devamlı kıl.”
“Bizi sabit kadem eyle.”
1. İmanın ilk gereği; imanı ve şahsiyetini hayata geçirmek ve bu hususta örnek olmaktır. Bu anlamda kıyamın ilk anlamına “duruş” diyebiliriz. Efendimiz SAV; ahlakı, cesareti, güvenirliği, adaletten yana oluşu, zulme karşı duruşu, yardım severliği ve daha birçok özelliği ile erliğini ve insanlığını ispat etmiştir.
2. Kıyamın bir başka anlamı da “ne yaptığını bilmektir” diyebiliriz. Bunun günlük hayata yansıması ise; başkalarının gündemine tabi olmak ya da sadece olaylara tepki vermek yerine; kendi ideallerini hatırda tutmak ve bu uğurda mücadele vermektir.
3. Yukardaki meselenin siyasi yansıması ise mevcut sistemi takip etmek yerine kendi sistemini ortaya koyarak buna göre mücadele vermektir. “İstikamet” de diyebileceğimiz bu önemli ilke, insanın konjonktürel yaşaması ve olaylara göre şekil almasına engel olacağı gibi gündemi takip
ederek vakit kaybetmenin de önüne geçecektir. Olayları tabi ki yakından takip edeceğiz ama ayrıntıda kaybolup geçmiş olayların peşine düşmek yerine meseleleri külli olarak görüp geleceğe bakmak icap ediyor.
4. Tepkisel hareketin ve sırf muhalif olmanın iki ana kusuru vardır: Birincisi vakit kaybı ve ne edeceğini bilmeden dolaşmak. İkincisi ise, mevcut durumu tersten üreterek olayların yön değiştirmesine göre şekil alıp savrulmak. Örneğin gayri müslime benzememe, temel bir İslami duruştur ama sırf gayri müslime benzememe uğruna inşa edilecek bir duruş; hayattan kopuk ve maslahattan uzak kalmamıza sebep olacaktır. Buna örnek olarak; teknolojinin, gayri müslim icadı olarak kerih görülmesi veya sadece kapitalizme muhalefet olsun diye paranın pis ve gereksiz bir şey görülmesi verilebilir.
5. Özetle kıyam; imanın gereğinin ne olduğunu bilmek ve buna göre ayağa kalkıp yola çıkmaktır. Bir yerden başlamadan menzile gitmek imkânsızdır. Yolun yanlış olduğunu bilmek için bile yola çıkmak icap etmektedir.
6. Kıyamın bir başka gereği de, kendisi gibi şahsiyetli ve ne yapacağını bilen, faal ve inançlı insan yetiştirmektir.
7. Yetiştirmiş olduğumuz insanların illa birbirinden haberdar olması icap etmemektedir. Yani biz illa ki plan yapar ve sistem kurarız. Ancak bereketi halk edecek ve sonucu yaratacak olan Allah Teâlâ’dır. Zira yaratmak, O’na mahsustur. Şu halde bizim birbirinden habersiz de olsa yetiştirdiğimiz insanları, bir ideal uğrunda buluşturacak olan da Mevlâ’dır.
8. Böylece merkezileşmenin de önüne geçilmiş olacaktır. Bütün imkânları tek bir merkezde toplamanın dezavantajı; donukluğa sebep olmak, gücü kendinde görerek atalete düşmek ve olumsuz bir durumda bütün imkânların kaybedilmesidir. Oysa farklı imkânlar ve farklı yollar; sürekli gayret ve üretimi birlikte getirecek; olumsuz durumda bir grubun başarısız olması ya da bir imkânın kaybedilmesi, diğer imkanların devreye girmesi ile sonuçlanacak ve böylece de mücadele zevale uğramayacaktır.
9. Peki, duruş ve istikamete rağmen yalnız isek veya bir sonuç alamıyorsak ne olacaktır? Ya da bir başka soru olarak “duruş ve istikameti kazanmak için yıllar gerekmekte iken biz bu kazanımları ne zaman fiiliyata dökeceğiz” diyebiliriz. Buna cevap olarak diyoruz ki:
Mesele, insan olmak, insan kalmak ve insan olarak ölebilmektir.
Zira öldüğümüz gibi yani adam olarak mahşere gideriz.
Haşrolunduğumuz gibi yani adam gibi de muamele görüp rızâyı İlâhîye nail oluruz.
Çünkü bütün mücadelemizin gayesi; makam ve şöhret elde etmek ya da dünyayı mamur etmek değildir. Bunlar araçtır. Gaye ise insanı ve insanlığı kurtarmaya gayret etmektir. Kurtuluş ise iman ve şahsiyet ile olur.
Bu yüzden önce kendimizi kurtarmak ve kendimiz gibi diğer insanları da imanlı ve şahsiyetli yapmaya çalışmak, bütün amellerimizin de gayesidir.