Erdoğan, 2002 yılında iş başına geldiği zaman, “ Biz yola çıkarken 3Y ile mücadele dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar” ifadelerini kullanmıştı. Aradan geçen 23 yıl sonra memlekette yoksulluk deyim yerindeyse arşu alaya çıktı.
Yapılan araştırmalara göre ülkemizde her beş kişiden birinin yoksul, her beş kişiden birinin de açlık sınırın altında yaşadığı tespit edilmiş durumda. Korkunç bir rakam! Peki fakir fukaralığın giderilmesi, insanlarımızın zenginleştirilmesi, memleketi yangın yerine çeviren hayat pahalılığının önlenmesi için bir çaba gösteriliyor mu? Bu soruya evet cevabı verebilecekler ancak AK Parti iktidarının zengin ettiği tuzu kuru kesim olabilir.
Bildiğiniz bir anektoddur ama yine de hatırlatayım. İslam tarihinin “adil” sıfatlı halifesi. Hazret-i Ömer (ra)’ın hilafet makamındayken, vatandaşların durumuna aynel yakin şahit olmak için sık-sık Medine sokaklarında dolaşırmış. Bir gece saatlerinde bir mahalleden geçerken bir çadırda ışığın yanmakta olduğunu görerek o çadıra doğru yönelmiş. Amacı, yeni kurulmuş çadırda yaşayanların bir sorunlarının olup olmadığını öğrenmek, hal ve hatırlarını sormakmış.
Hazret-i Ömer, içeriden çocuk feryatları yükseldiğini duymuş. Çadırın kapısına varıp içeriye bakmış. İçeride yaşlı bir kadın ve üç küçük çocuk olduğunu görmüş. Ateşin üzerinde bir tencere, kadın tencereyi karıştırıp duruyor ve çocuklara: -Yeter artık ağlamayın, az kaldı, yemek pişecek! diyormuş. Hazret-i Ömer seslenerek ve müsaade isteyerek çadıra girmiş. Ateşin üzerinde bulunan tencerenin içine bir bakmış ki ne görsün, tencerede kaynayanlar irili ufaklı taşlardan başka bir şey değil! Durumda bir gariplik sezen Hazret-i Ömer, kadını çadırın dışına çağırmış. Neden tencerede taş kaynattığını sormuş.
Yaşlı kadın cevap vermiş: -Torunlarım üç günden beri aç. Yemek pişiriyor gibi yaparak onları avutmaya çalışıyorum ki uykuları gelsin ve uyusunlar! Ağlamaktan bitkin düşüp uykularının gelmesini, böylece ağlamayı keserek uykuya dalmalarını umut ediyorum.
Gördüğü manzaradan hayli etkilenen Hazret-i Ömer sormuş: -Neden gidip de Halife Ömer’e durumunu söylemiyorsun. Haberi olsa, seni ve çocuklarını bu durumda bırakmaz, muhakkak beytül maldan maaşa bağlar! Kadının verdiği cevap Hz. Ömer’i taa yüreğinden vurmuş.. Ömer, üç günden beri aç oldukları için üç yetim çocuğun ağladığından habersiz ise ne demeye halife oldu ki!
Erdoğan’ın Türkiye’sin de durum bu yaşlı kadının durumundan farklı değil! Açlık, yokluk ve sefalet içinde yaşayan milyonlarca vatandaşımızın tencerelerinde taş değil ama dert kaynıyor. Araştırmalara göre açlık sınırının altında maaş alan asgari ücretli, emekli ve sabit çalışanlarımızın sofralarına et, süt, yumurta, peynir, tereyağı gibi proteinsel gıdalar girmiyor. Çoğu evde insanlar, makarna yiyerek öğünlerini geçiriyor. Okula giden çocuklarımızın beslenme çantalarına hiçbir şey konulmuyor. İktidar öğrencilerimize çocuklara bir öğün yemek verilmesiyle ilgili önergeleri sürekli reddediyor. Bir yanda 3-5 maaş alan ehliyetsiz, liyakatsiz ekabirler, diğer yanda ise 3-5 çocuğu ile açlık çeken aileler. Hazret-i Ömer’in vaktindeki gibi boş tencereye taş koyup kaynatmak da imkânsız. O zamanlar, odun parasızdı. Çalı çırpı toplanarak ateş yakılırdı. Şimdi odun, kömür, elektrik, doğalgaz ve su bile paralı. Üstelik, insanlarımız faturalarını ödeyebilmek için kırk takla atıyorlar. Elektrik, su, doğalgaz fiyatlarına ise ayarlama denilerek sürekli zam bindiriliyor. Cumhuriyet Halk Partisi “Geçim yoksa, seçim var” sloganıyla mitingler düzenliyor, derhal seçim çağrıları yapıyor ama iktidar koltuğa zamk gibi yapıştığı için oralı bile olmuyor. Neden iktidar nimetleri tatlı…Yandaş medya kanalları ise memleket yanarken, iktidarın ekonomi politikalarını poh pohlamakla meşgul. Allah encamımızı hayreylesin! Ne diyordu Üstad Necip Fazıl Kısakürek, “Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul, bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul… Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa, yaşasın kefenimin kefili karaborsa”…