Cocukluğumuzda Ducktales / Varyemez Amca’nın “doyumsuz ve görmemiş” çizgi film karakterini doyasıya gülerek izlemişizdir. Gelişiyor muyuz, geriliyor muyuz tam kestiremiyorum ama benzer bir halet-i ruhiye üzerimize çökmüş durumda. Ağlanacak halimize bir alışkanlık olsa gerek hâlâ gülüyoruz.

Depreme meydan okuyan(!) barbar binalar, dükkânlı camiler, akıl almaz “akıllı siteler” gözümüze gelmiyor artık. Nasıl bir şey olduğuna kanaat getiremediğim büyüdükçe güzelleştiğine inanılan bir saplantıya giriyor hatta onu abidevi zannediyoruz. Görgüsüzlükte zirve yapıyoruz. Estetiğe, güzelliğe, sadeliğe, sembolik formlara ulaşan bir kemalatı “kem âlâta” (kötü aletlere) tercih ediyoruz.

Olup biten karşısında bazen şaşırdığıma da şaşırıyorum. Ama en itibarlı gücümüzün de bu olduğunu düşünüyorum. Hayret, şaşma, tuhaflık, garipseme… Ne güzel terennümler. Düşünce tarihinin, bilimin, edebiyatın, sanatın ve tabii ki şehrin özünde yatan da bu değil mi: Gariplik

İnsan, hayret etme özelliği ile diğer canlılardan keskin bir şekilde ayrılır. Hayret ile insani özellikleri cemale doğdu yelken alır. Âleme de âdeme de ruh katar, imtihanı mahir kılar. Bir bakalım! İnsanı kendine yönelten, bir refleksiyona tabii tutan hayret değil mi? Doğaya bakıp onunla ilgili kanaat geliştiren ve doğaya nazaran kendini konumlandıran hayret değil mi? İmanı, irfanı, hakkı, hakikati, adaleti insanda anlamlı kılan, tefekküre mazhar kılan hayret değil mi?

Ters bir okuma ile de zalimi, müsrifi, aşağılığı, caniyi ve çağımız itibariyle ahlaksızlıkta sıklet atlayanı cesaretlendiren, zinde tutan, tutkulandıran hayretten uzaklaşma değil midir? Maruz kalınan kötü muameleye ve olanca fuhşiyata karşı normalleşme temayülü hayretin yitirilmesi, şaşkınlığın illegalleştirilmesi değil midir? Şehirlerin üzerine çöken kasvet, insanların üzerine sinen vurdumduymazlık, ruhların üzerine saplanan çirkinlik garipliğin, garipsemenin bırakılışı değil midir? Gariplerin şehri terk edişi değil midir?

Hayret, insanın kalbidir ve insanlığa nice hayatlar bahşetmiştir. Hayret etmeden Kur’an’ın maksadını, nazil olanın muradını, ilahi hikmeti şimdiye dek anlayan olmadı. Bu minvalde her peygamber bir hayreti sembolize eder ve hepsinin hayatı bir hayreti açığa çıkarır. Her filozof böylelikle bir hayretin peşine düşer ve o hayret ile hemhal olur. Her arif bir hayreti tanıma, her âlim bir hayreti bilme, her sanatçı bir hayreti tasvir etme gayreti ile kendini bulur.

Hazreti İbrahim’i tufanından kurtaran yine bu hayrettir. Yunus’a, Nabi’ye, Itri’ye, Sadi’ye aşkı yazdıran; Farabi’ye, Bacce’ye, Kınalızade’ye ahlakı düşündüren, Sinan’a, Cansever’e güzelliği hissettiren; Selahaddin’den Fatih’e, Aliya’dan İkbal’e umut aşılayan bu hayrettir. Neticeyi kelam medeniyeti taşıyan ve şehri baki kılan bu hayrettir.

Şehrin bereketi bu yönleri ile hayret sahiplerinin, gariplerinin varlığı ile mücehhezdir. Onlar hem şehrin kurucuları hem de koruyucularıdırlar. Gariplik her ne kadar maddi bir nakıslık olarak fakirlik, yokluk, çaresizlik gibi bir anlam kaymasına maruz kalsa da maneviyatı hakikisi bakımından ayrıksılık, yabancılık, yolculuk kökenleri ile bir tavır alışı ortaya koyar. Hikmet köken bakımından bu tavır alış tam da insanın bu dünyaya hangi liyakat, hangi sebebi nüzul ile geldiğini hatırlatır.

Garipler kültür taşıyıcıları, “kırmızı kitabın” gerçek sahipleridirler. Farkındalığın dili ile hikmeti yaşatır, irfan mektebine bekçilik ederler. Onun için bir şehre gidildiğinde ilk önce garipleri aranır, garipleri kollanır. Bir ucubelik çarpsa göze ilk önce garipleri sigaya çekilir. “Yok mu bir nazire tariz eden!” “Yok mu bir nida istifham eyleyen!”

Bir lahza garip olmasak da garipsemeyecek miyiz? Nasıl bir değeri yitirmekte olduğumuzu fark etmeyecek miyiz? Mazlumluğun kötü olanı, mazlumluğun karakter haline gelmiş olanıdır. Söylenilmesi, yapılması, itiraz edilmesi gerekilen yerde etkisiz eleman kalınmasıdır. Bir söz söylemeyecek miyiz, bir eleştiri de bulunmayacak mıyız, bir oy vermeyecek miyiz? Ne olur durma, garipse!

İftiraları, ihtirasları, kolayca giydirilen yaftaları, saygısızlıkları, hatırsızlıkları, hukuksuzlukları… Savaş çığırtkanlıklarını, korku psikolojilerini, çoğunluk tahakkümlerini, anormal normalleri… Patolojik etiketleri, siyasal adilikleri, kafatasçı eğilimleri, gönlünü ezenleri ve gönlü kirletenleri… Garipse! Hayret et!