Türkiye'de adalet sistemi denince akla gelen, yıllardır çözülemeyen ve dokunulduğunda binlerce ah işitilen bir yara var: Süresiz yoksulluk nafakası. Yargıtay'ın son içtihatlarıyla yeniden alevlenen bu tartışma, ülkenin en deneyimli hukukçularından Avukat Aydın Aydar'ın kapsamlı analizleriyle yeni bir boyut kazandı. Aydın Aydar, gazetemize yaptığı özel açıklamalarda, konuyu sadece bir hukuk meselesi olarak değil, derin bir sosyolojik ve vicdani kriz olarak tanımladı ve tüm çıplaklığıyla masaya yatırdı.

İyi Niyetli Bir Yasa Nasıl Zulme Dönüştü?

"Her şeyden önce şunu anlamalıyız," diye söze başlıyor Avukat Aydın Aydar. "Medeni Kanunumuzdaki yoksulluk nafakası, 1926'nın şartlarında, kadının ekonomik hayata katılımının son derece sınırlı olduğu bir dönemde, boşanmayla yoksulluğa ve çaresizliğe itilmesini önlemek için getirilmiş, son derece iyi niyetli ve sosyal devlet ilkesine uygun bir düzenlemeydi. Amaç, bir hayatı korumaktı. Ancak 21. yüzyıl Türkiye'sinde, bu iyi niyetli yasa, uygulamadaki katılık ve 'süresiz' yorumu nedeniyle adeta bir canavara dönüştü."

Aydar, sorunun temelini "ömür boyu süren bir ceza" olarak tanımlıyor ve bu soyut tanımı, ofisine gelen sayısız dosyadan birini anlatarak somutlaştırıyor. "Daha birkaç ay önce kapımı çalan 28 yaşındaki mühendis Ahmet Bey'in durumunu düşünün. 18 ay süren bir evliliğin ardından boşanmış. Eski eşi üniversite mezunu, çalışabilecek durumda ama iş aramıyor. Mahkeme, Ahmet Bey'in maaşının neredeyse üçte birini 'süresiz' olarak nafakaya bağlıyor. Genç adam, 'Kredi çekemiyorum, yeniden evlenmeyi düşünemiyorum, geleceğimi planlayamıyorum. Kendi hayatımı değil, çoktan bitmiş bir evliliğin faturasını ömür boyu ödeyeceğim korkusuyla yaşıyorum' diyor. İşte bu, hukukun adalet dağıtma amacından sapıp, yeni bir mağdur, modern bir borç kölesi yaratmasıdır."

Üstelik bu durumun sadece erkekleri etkilediği yanılgısına da düşülmemesi gerektiğini belirten Aydar, kariyer sahibi bir kadın olan Doktor Elif Hanım'ın hikayesini paylaşıyor. Başarılı bir cerrah olan Elif Hanım, 5 yıl evli kaldığı ve çalışmak istemeyen eski eşine nafaka ödüyor. Aydar, Elif Hanım'ın "Ben gecemi gündüzüme katıp insan hayatı kurtarıyorum, kazancımın bir kısmıyla sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki eski eşimin hayatını finanse etmek zorundayım. Bu adil mi?" şeklindeki isyanının, meselenin bir cinsiyet değil, bir adalet ve hakkaniyet meselesi olduğunu gözler önüne serdiğini belirtiyor.

Boşanma Avukatı Aydın Aydar, kamuoyundaki bir kafa karışıklığını gidermenin de önemli olduğunu vurgulayarak, "Tekrar ediyorum, kimse çocuk için ödenen iştirak nafakasını tartışmıyor. O, bir lütuf değil, bir görevdir. Tartıştığımız konu, yetişkin bir bireyin bir başka yetişkin bireye ömür boyu bakma zorunluluğudur," diyor.

En Hassas Denge: "30 Yıllık Emeğin ve Vicdan Borcunun Gereği Ne Olmalı?"

Avukat Aydın Aydar, eleştirilerini sıralarken en önemli karşı argümanı da kendisi gündeme getiriyor ve çözümün tek taraflı olmadığını vurguluyor. "Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne ve en haklı soruya: 35 yıl evli kalmış, üç çocuk büyütmüş, eşinin sosyal ve iş hayatında en büyük destekçisi olmuş, bu uğurda kendi hayallerinden vazgeçmiş 60 yaşındaki bir kadını ne yapacağız? Onu kaderine mi terk edeceğiz?"

Bu soruya tereddütsüz bir "Asla!" yanıtı veren Aydar, "Bu kadının hakkı, emeği, fedakârlığı asla ödenemez. Onu korumak, sadece eski eşinin değil, hepimizin, tüm toplumun ve en başta da sosyal devletin namus borcudur. Ancak mevcut sistem, bu kadına onurlu bir güvence sunmak yerine, onu eski eşinin vicdanına ve insafına bağlıyor. Bu, bir koruma değil, bir bağımlılıktır. Biz, bu bağımlılığın yerine onurlu bir güvence koyalım diyoruz," şeklinde konuşarak çözümün felsefesini özetliyor.

Çözüm Manifestosu: Adil, Süreli ve Devlet Destekli Bir Reform

Peki, çözüm ne? Avukat Aydın Aydar, popülist sloganlardan uzak, ayakları yere basan ve tüm tarafları gözeten bir "Nafaka Reformu Manifestosu" öneriyor:

1.    SÜRE SINIRI (Rehabilitasyon Nafakası Modeli): Nafaka "süresiz" olmaktan çıkarılmalı. Evlilik süresi temel alınarak (örneğin evlilik süresinin yarısı veya üçte biri gibi) makul bir üst sınır (örneğin 10 yıl) getirilmelidir. Bu süre, "yoksulluk nafakası" değil, "rehabilitasyon nafakası" olarak adlandırılmalı ve alacaklı tarafın ekonomik bağımsızlığını kazanması için bir geçiş süreci olarak tasarlanmalıdır.

2.    AKTİF DEVLET ROLÜ (Nafaka Destek Fonu): Özellikle uzun süreli evlilikler sonucu mağdur olan ve çalışma imkânı bulunmayanlar için devlet devreye girmelidir. Mahkeme harçlarından veya bütçeden ayrılacak kaynakla bir "Nafaka Destek Fonu" oluşturulabilir. Bu fondan, gerçekten ihtiyacı olan kişilere maaş benzeri bir destek sağlanabilir, İŞKUR aracılığıyla yeteneklerine uygun işler bulunabilir veya meslek edindirme programları finanse edilebilir.

3.    OBJEKTİF KRİTERLER VE PERİYODİK GÖZDEN GEÇİRME: Nafakaya hükmedilirken, "boşandığı için yoksulluğa düştü" gibi genel bir ifade yerine; yaş, eğitim, sağlık durumu, çocukların yaşı, evlilik süresince harcanan emek gibi somut kriterler puanlanmalıdır. Ayrıca, her iki yılda bir nafaka dosyası otomatik olarak gözden geçirilmeli, tarafların ekonomik durumlarındaki değişiklikler (miras kalması, yeni bir iş bulma, fiili birliktelik vb.) karara yansıtılmalıdır.

Uluslararası Perspektif ve Sonuç: Cesur Bir Adalet Arayışı

Aydın Aydar, Türkiye'nin bu konuda dünyadaki nadir örneklerden biri olduğunu da ekliyor. "Almanya, Fransa, İsviçre gibi birçok Avrupa ülkesinde nafaka kural olarak sürelidir ve kişinin kendi geçimini sağlayacak duruma gelmesi hedeflenir. Bizdeki gibi ucu açık, ömür boyu süren bir uygulama, medeni hukuk sistemlerinde neredeyse yoktur. Bu anomaliyi düzeltmek zorundayız."

Avukat Aydın Aydar, sözlerini bir çağrıyla bitiriyor: "Bu konuyu 'kadın hakları karşıtlığı' gibi sığ bir zemine hapsetmek, en büyük haksızlıktır. Bu, bir adalet arayışıdır. Adalet ise cinsiyet tanımaz. Hem 30 yıllık emeğinin karşılığında onurlu bir güvence bekleyen kadının hem de 2 yıllık evlilik yüzünden 40 yılını ipotek altına sokmak istemeyen erkeğin adalet arayışıdır. Yasa koyucular, bu toplumsal feryadı duymalı ve korkakça bir sessizlik yerine, herkes için daha adil, daha öngörülebilir ve daha medeni bir sistem kurmak için cesurca adım atmalıdır. Gerçek adalet, bir tarafı yüceltirken diğerini ezmek değil, her iki tarafı da ayakta tutabilmektir."

Kaynak: avukataydinaydar.com

Kaynak: avukataydinaydar.com