(Bir 30 Ağustos yazısı)
Yanlış hatırlamıyorsam, Cahit Sıtkı‘nın "35 Yaş"ta geçen bir mısraıdır bu. Bana nedense Yahya Kemal ve AhmetHaşim‘in de olabileceği intibaını verdi. Sonra düşündüm ki Ahmet Haşim de, Yahya Kemal de, içinde yaşadıkları Kurtuluş Savaşı, daha önce Birinci Dünya Harbi kargaşası içinde dahi fazla siyasi davranmamış, tarihe ve tabiata yönelerek eski şiirimizin rüzgârında sembollerle iş görmüşlerdir. Cahit Sıtkı‘da ise çok isyankâr olmamakla birlikte ontolojik (varoluşsal) bir kaygı sezilir.
Yahya Kemal ve AhmetHaşim‘de acaba içinden geçtikleri yıkım döneminin, savaşların oluşturduğu bir karanlık ruh hali mi sembollere dönüşmüştür? AhmetHaşim‘in Çanakkale savaşlarına katıldığı bilinmektedir. Yahya Kemal de makaleleriyle gazetelerde siyasî tahliller yapar. Ama o, kendi bunalımından şikayetçi de değildir.Polonya‘ya büyükelçi olduğu zaman:
"Gördümse de zevk almadımSlav kederinden" diye yazacaktır. O, zevk aldığı, yaşamaktan zevk aldığı, Müslüman-Türk kederinden memnundur. Bu "velût" (doğurgan, üretken)keder, onun sevdiği, kaçamadığı, kaçsa da geri döndüğü vatanının kederidir.
Sade bizim bahçe değil, bütün bahçelerde bir küskünlük var. Önce ıhlamur yaprakları sararırdı her yaz, şimdi sebzelerin kurumasıyla başladı son bahar. Ben gene bahçede kalan şeyleri umutsuzca suluyorum ama bir yandan da:
"Bu kaçıncı bahçe gördüm târumâr" mısraını düşünüyorum.
Müslümanlar, Türkiye‘ye verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan NATO‘cu Rasmussen‘i, iftar (!)sofrasında ağırlarken, böyle bir iddiası olmayan ART ana haberde, Rasmussen‘in ağzı bantlı bir resmi görünüyor. Diyorlar ki:
"Peygamber Efendimize yapılan karikatür hakaretini fikir özgürlüğü maskesi altında bağışlayan Rasmussen‘in sesini duymak istemiyoruz." Cümleyi tam hatırlamıyorum, zaten sonuna yetiştim, bağışlasınlar.
Eski BaşbakanMesut Yılmaz‘ın "Siyasî hayatıma da mal olsa ben bu işi yapacağım" babalanmalarını hatırlamayan Başbakan da, "demokrasi açılımında" aynı kararlılığı sürdüreceğini, üstelik iftar sofrasında tekrarlıyor. MesutYılmaz, eğitim reformunu kastediyordu. Bu veya şu sebeple siyasi hayatı bitti, Mesut Bey sonradan onu daha küçük çapta devam ettirmeye çalışıyor.
Bugün 30 Ağustos. Bütün bu hüzünlü halim, sembollere sığınmadan dile getirmeye çalıştığım, memleketimin hüznüdür. Biraz teselli edici olan ise İlker Paşa‘nın Afyon civarında yaptığı gezide halkla geliştirdiği tâvizsiz, haysiyetli tavırdır.





