Ezbercilik ruhumuza işlemiş… Sorgulamak, idrakten sonra, sorular çoğaltmak yok. Niçinleri, nedenleri, can sıkan soruları sevmeyiz.

Peygamber (sav) birbirinizle yaptığınız akitleri yazılı hale getirin, demiş olmasına rağmen, sözlü tokalaşmalardan vazgeçmeyiz.

Yazmak yerine konuşup, sözleri havada bırakmaya bayılırız.

Tahkiki imanın güzelliğine varırken aldığımız haz, aslında, cennetin kokularıdır. Bu gerçeği bilerek yol almak ne hoş.

Kabile devletlerdeki alışkanlıkları, modern çağın gerekleri diye dayatmak, bu coğrafyanın kaderi olamaz.

Çayın faydalarını anlatan bir devlet başkanının kitabına, Kur’an muamelesi yapmak şirk değil de nedir?

İnsanlara tazimde bulunurken, Allah sevgisini ve Allah’a itaat sınırlarını silikleştirmek, en hafif deyimiyle imanı parçalamaktır.

Referandumda aldığı yetkiyi, tez elden, karısını devletin tepesine yerleştirmek, herhalde, kabile anlayışının gereği olsa gerek.

İslami şuur, insanları şerefli yaşatır.

Kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen anlayış, bu şuurun parçasıdır.

İman etmek, adaletli olmayı gerektirir… Müslümanlığın şartı, elbet, insanları şerefli kabul etmektir.

Dünyaya, insanlara, paraya, makama ram olanlar… Allah’ı unutup, dünyalık sembollere ve ihtiyaçlara kul olanlar, kendilerine bahşedilmiş bu şerefi taşımayanlardır.

Esfeli sefilin… Aşağıların aşağısı bir haldir bu.

Onun için, Farabi’nin faziletli devlet anlayışı… İdeal toplum kavramı, her şartta Allah’a kulluktan geçer… Aynı şekilde, eflatunun, erdemli devlet öngörüsü, yaradanın hükümranlığında, insanlara tek gözle bakmayı öğütler.

İnsanlık hala arayıştadır.

Huzur, insanlığın yitik hazinesidir. Yeryüzünde bozgunculuk, kabilecilik… De babam, he babam teraneleri geçerli kanun ise, mutsuzluk diz boyudur.

Yazılı halden, sözle hale geçmek… Devleti, insanları böyle yönetmek… Kuralsızlığı kural haline getirmek, keyfiliği yasa diye dayatmak, inancımızın, islamın reddettiği bir haldir.

Etrafımıza bakınca, iç burkmamak, derin derin nefes almamak ne mümkün… Her tarafta ibretlik resimler, olaylar, dumanlar…

Parçalanmış ümmet coğrafyası. Günlük kaygılara kapılmış hayatlar… İdealizmin kapı dışı edildiği zamanlar… artık, huzur ve insanca,eşrefi mahluk olarak yaşama isteği ses ve yankı bulmalıdır.

Bu sesin çıkacağı yer, elbet Anadolu’nun bereketli topraklarıdır.

Mekke’ye, Medine’ye… Pakistan’a, Kazakistan’a vardığınızda… Geldiğiniz ülkenin Türkiye olduğu duyulduğunda, size yüklenen misyondan ve sorumluluktan kendinizi nasıl kurtaracaksınız?

Filistin, sizden çıkacak bir çağrıya, adımı beklerken… Mısır, hâlâ kulaklarını size açmış durumda iken... Afganistan’ın perişanlığı devam ederken… Sizin berduşça bir hayat sürmeniz, bohemce hayata bakmanız imanınızla bağdaşır mı? 

Ha babam, de babam düzenini elinizin tersiyle itin… Allah’ın ipine sarılmak gerek… O ipte, adalet var, kurtuluş var.