Hırçın, aksi, tedirgin ve geçimsiz insanlar vardır. Bu
tip insanlar tartışma bir yana en küçük bir konuşmada kavgacı üslubuyla kendini
gösterir. Karşısındakinin fikirlerine genelde katılmazlar. Muhalif olurlar.
Muhalif oldukları gibi katı bir hale bürünürler. Belki ilginç gelecek ama yine
bu tip insanların ekseriyeti söylemek istediklerini doğrudan söyler.
Dobradırlar dobra. Ancak her dobra insan dürüst olur mu Burası biraz muhaldir.
Siz buna ister mizaç deyin, bu kişileri ister sıra dışı huylu biri olarak
görün. Genel kabul gören bir ifadeyle her güzelin bir bozarı olur. Çünkü
insanın bütününe baktığınızda mutlaka bir eksik veya aksak yönü vardır. Yani
dört başı mağmurluktan söz etmek neredeyse imkânsızdır.
Bu geçimsizlerin neden böyle olur Yıldızları neden bir
türlü barışmaz Tabi bu yıldız meselesi de ayrı bir mesele. Dillere pelesenk
olmuş bu durum İslâm ın özünü teşkil eden tevhid inancı, geleceğin mutlak gayb
olup Allah tan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği, insanın kendi geleceğini kazâ
ve kader çerçevesinde kendisinin çizeceği ilkesi de, yıldız ve burç falına
itibar etmeyi, onlara bir anlam ve ümit yüklemeyi reddeder. Geçimsizliğe
dönecek olursak; kendisiyle barışık olmayanlar başkalarıyla da barışık
olamazlar. İnsanları sevmede sorun yaşarlar. Sevmek isteseler de bunu
beceremezler.
Kavga eden, yaralayan, yaralanan topluma daima zararı
dokunan insanların ıslah edilebilmeleri oldukça güçtür. Bu kategoride yer
alanların terapi edilebilmeleri ancak başına gelebilecek tehlike ve korkular
nedeniyle bir sonuca ulaşabilir. Yoksa sevdiğini Allah için sevmek varken
sıradan bir şeye ölümüne dalmak akıllı bir insanın yapabileceği bir davranış
biçimi değildir.
Bu insanlarda görülen diklenmeler, aykırılıklar birçok
sebebe bağlanabilir. Aile, çevre, toplum vs. Ancak esas mesele insanın
kendisini sorgulamasıdır. Yapıcılıktan ziyade yıkıcılık insana bir şey
kazandırmaz. Bilakis kaybettirir. Ancak insanların fikirleri, amaçları
felsefeleri farklı farklıdır. Kişi, takım, grup ve topluluklar da bir gaye için
bir araya gelirler. Bu buluşmalarda sosyal, ekonomik, ideolojik ve siyasi
yapılanmalar mevcuttur. Bu yapılanmalarda izlenecek yol önemlidir. Her yol bir
amaca hizmet eder. Bu yollar nedeniyle de sözlü ve fiili çatışmalar olmaktadır.
İşte burada dünyada ve ahirette insanları mutluluğa ulaştıracak yegâne şeyin
önemi ortaya çıkıyor. İnsanlar kendi tercihleriyle kendine ve bütün insanlara
hayırlı olana ulaşmanın yollarında yürümelidirler. Sürekli adalet isteyen
insanoğlu öncelikle kendine bakmalı, toplum içinde durumunu görmelidir. Kendi
yanlışlarını düzetmeli sonra da toplum ve yönetimin yanlışlarına dur demek için
mücadele etmelidir. Diğer yandan kendini düzeltmeden yöneticilerin
adaletsizliğine de göz yummamalıdır.
Son zamanlardaki olaylara bakıldığında ülkede çıkarılmak
istenen kargaşalara yenileri ekleniyor. Bu kargaşaların iki tarafı vardır.
Sürekli yanlışlar yapılıyor. Bu yanlışların hatasını sadece hükümet değil halk
de çeker ve çekmektedir de. Bu hal daha da devam edecektir. Çünkü bir yapanın
bir yıkanı olur. Ancak yöneticiler halkın makul isteklerini yerine
getirmelidirler. Ben yaptım oldu mantığının geçmişte de olumsuz örnekleri
vardır. Bugün dünün akla zarar olaylarıyla uğraşılıyor. Dün insanlar mağdur
edildiler. Acı çektiler. Sürüldüler. İşlerinden oldular. Bugün de önümüze aynı
manzara gelmemelidir. Geçmişte yaşananların kaynağına bakıldığında siyasetin,
basının, cemiyet, kamu kurum ve kuruluşlarının leke aldığı görülmektedir.
Devlet insanına zulüm yapamaz. Devlet insanına hizmet için vardır. Siyasi kin
ve ihtiras için değil!
İsyanlar Allah a değil haksızlıklara, zulümlere
olmalıdır.
Insanlar ayatı her iki dünyada da mutlu kılmak için; kan
ve gözyaşının akmadığı, hakkının hakkını aldığı, güçlünün zayıfı ezmediği,
huzur ve barış dolu bir hayatı yaşamalıdır. Bunun için de adalet olmalıdır.
Adaletin olmadığı bir yerde sevgi ve mutluluklar yarım kalır. Toplum huzur
bulmaz ve kavgalar devam eder.
Yüce Peygamberimiz; Müslüman, diğer Müslümanların onun
elinden ve dilinden sâlim olduğu (güven ve barış içinde olduğu) kimsedir.
Buyuruyor. Bütün mesele insanın ziyanda olmamasıdır; Andolsun asra ki,
muhakkak insan ziyandadır (zarar görecektir). Ancak iman edip amel-i salih
işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç. (Asr, 103/1-3)
Allah sağlık, mutluluk ve huzur versin.