Çokları hayret ediyor!
Ne oldu bu Fehmi Koru’ya
Yıllarca “Mahzun Ayasofya” diye köşelerine yazılar istif etti. Sohbetlerinde üstad Necip Fazıl Kısakürek’i ve Ayasofya’yı anlattı.
Şimdi tutturmuş; “Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin hiçbir önemi kalmamıştır. Müslümanların bir zamanlar öz yurdunda parya olduğunun bir ispatı olarak ve o durumdan kurtulmanın bir kararlılığı olarak bu şekliyle kalmalı” gibi anlaşılması oldukça zor bir cümleyi yazabilmiş.
Demeye getiriyor ki, bir zamanlar bu ülkede ezilen kesim Ayasofya üzerinden ezilmişliklerini ifade ediyorlardı. Bu gün artık AKP kahir bir çoğunlukla iktidarda olduğuna göre, cümle ezilmişlikler yok oldu, herkes hürriyetine kavuştu, Ayasofya’yı artık dillerine dolama ihtiyacı yok. O halde bırakalım bu haliyle kalsın!
Bu minvaldeki yazısını okuyunca düşündüm kaldım. Aklıma hemen Sayın Recep Tayyip Erdoğan geldi. Kendileri politikacıların evrilerek değişmişliğine bir örnektir. Otuz yıla yakın Milli Görüş davasını savunup, hayata geçirmek için çabaladıktan sonra, bir yerlerden aldığı “cesaret” ile yüz seksen derece dönmüş, bunu izah edebilmek için de meydan meydan ve kanal kanal dolaşıp o eski fikirlerimizi artık benimsemiyoruz, biz evrilerek değiştik ve geliştik, şeklinde açıklamalar yapıyor, yeni “Erdoğan”ı ortaya koyuyordu. “Otuz yıl Erbakan bizi aldattı” demekten de geri kalmıyordu. Bu gün kendileri yandaşları tarafından “Büyük Usta” olarak anılmakta!
Politikacının bu evrilmişliğinin neticelerine baktığımız zaman “Büyük Usta”lığın maliyetini görürüz. Bu maliyeti bir iki cümle ile tarif etmek zordur. Dışarıda milyonlarca Müslüman’ın öldürülmesi, milyonlarca öksüz, yetim ve dulun orta yerde kalması, ülkelerin parçalanması, trilyonlarca dolarlık soygun, vurgun ve yıkıma ortak olunması, haçlı seferlerinin ve Siyonizm’in önünün açılması, Türkiye’nin dünyada yapayalnız bırakılması, her an kapımızı çalabilecek olan büyük tehlikelerin dibimize kadar gelmesinin kolaylaştırılması…
İçeride ise milyarlarca dolar servetin tefecilere ödenmesi, ordumuza kumpas kurulmasına seyirci kalınması, topraklarımızın haraç mezat satılması, üretim ve hizmet altyapımızın potansiyel düşmanlarımızın eline verilmesi ve kendi ifadelerine göre sonradan şafak atacak şekilde “paralel yapılara” şartsız şurtsuz teslim olunması…
Dediğimiz gibi bu, politikacıların evrilmesinin acı neticeleri…
Şimdi de Fehmi Koru örneği “gazetecilerin evrilmesi” olayını görüyoruz.
Adam demek istiyor ki; iktidara gelinince, mala, mülke ve şöhrete kavuşulunca, köşe başları tutulunca, yatlar, katlar, arabalar, marabalar senin olunca; daha “dava” diye inadı devam ettirmenin ne manası var Bırakın sabah namazında yüzbinleri meydana toplamayı “Ayasofya açılsın!” diye sloganlar atmayı! İşte artık her şeyimiz var! Bırakın bu eski söylemleri!..
“Usta Gazeteci”nin vardığı noktaya bakınız!
İşin enteresan tarafı bu evrilmeler ve eğrilmeler bir zamanlar Milli Görüş davasında olanların başına musallat oluyor gibi. Fehmi Koru da bir zamanlar Milli Görüşçü idi. Milli Gazete tahsil ve terbiyesini görmüş idi. Uzun “zaman” “şafak” “vakit”lerinde dolaşıp “star”lığa oynadı. Bir zamanlar Amerika ile Türkiye arasında postacılık yaptı. Yani evrildi de evrildi, eğrildi de eğrildi!
Fehmi Koru gibilerinin dava anlayışı işte bu imiş. Servete, şöhrete ve nefis tatminine kavuşulunca her şey güllük gülistanlık oluyormuş. Gazeteciler demek ki evrilerek ve eğrilerek bu şekilde fikir iğdişliğine mahkûm edilebiliyorlarmış. Kimi gazetecileri de tanırız, cebi doldurulup, köpeklerin bol olduğu çiftlikler tahsis edilip, fikir iğdişi yapılmışlar; eskiden bülbül gibi şakıyan bu feriştahlar sus pus olmuş köşelerine çekilmişler.
Demek ki politikacı evrilip eğrilince “Büyük Usta” oluyorsa, gazeteci de evrilip eğrilince “Usta Gazeteci” oluveriyor! Yani ustalık servet, şöhret ve nefis tatmini olarak tezahür ediyor.
Artık bunlar “usta” olduktan sonra, dava mava kalmıyor, ortalık güllük gülistanlık oluyor. Fethin ve Osmanlı’nın sembolü Ayasofya’nın bile “eski bir kilise” olmaktan öte bir anlamı kalmıyor.
Rabbim bizi “dava”mızdan ayırma!
Rabbim ayağımızı sabit kıl!
Rabbim bizi evrilmekten ve eğrilmekten muhafaza buyur!
KORU
Hep imrenirdik eski Fehmi’ye,
Derdik, işte meyveli bir koru!
Evrilmiş, eğrilmiş, şöhret olmuş;
Baktık ki bu yeni Fehmi Koru!
Rabbim ayağımızı sabit kıl,
Bizi de “evrilmek”ten Sen koru!..