Felsefe denilince ilk aklımıza gelen isimler genellikle batılı felsefeciler olur. Nedendir bilinmez ama felsefe, islamla, Anadoluyla bir türlü yanyana getirilmez. Geneli itibariyle Anadolu tarihine özelde Türk tarihine bakıldığında felsefenin önemli bir yeri ve birikimi vardır. Türk Tarihine bakıldığında, mitolojiden felsefeye kadar geniş bir alanda kaynak bulabilirsiniz. Orhun Yazıtları bu açıdan yerinde bir örnek olur. Bilge Kağan anıtında bulunan kavramlar bizi felsefe ve mitolojiye götürmektedir.

Göçebe olarak addedilen Türkleri felsefeyle ilişkilendirmek istemeyenler, objektif bir gözle baktıklarında bunun taraflı bir düşünce olduğunu göreceklerdir

Yunanlı düşünürlerin felsefedeki ağırlığını ve önemini bilmeyenimiz yok. Ama bu Anadolu, Türk ve hatta Mezopotamya kültürünün felsefeden bi haber olduğu anlamına gelmez, gelmemeli. İslamla birlikte Anadolu"daki düşünce sistematiği de büyük değişime uğradı. Müstakil bir İslam felsefesi oluştu. Müstakil sözcüğü belki bazıları tarafından abartılı bulunsa da, Anadolu"daki düşünürler için bunu söyleyebiliriz. Bunun abartılı gelmesinin tek ve en geçerli nedeni felsefeye olan ilgisizliğimizdir. Örneğin, geçmişte olduğu gibi bugün de Sadreddin Konevi ve Şeyh Bedreddin"e yeterli ilgi gösterilmemiştir. Konevi ve Bedrettin hem İslam felsefesi hem de Türk felsefesi açısından büyük bir kazanımdır. Konevi"nin İslam felsefesinde ayrı bir yeri ve önemi olduğunu düşünüyorum. Muhyiddin Arabi"yi aşarak, yeni tanımlamalar yapan Konevi, mutlaka incelenmesi geren bir düşünürdür.

Allah"ın akıl ve mantık yoluyla açıklanamayacağının üzerinde duran Konevi, fizik ya da diğer bilimsel yöntemlerle yapılanların da yetersizliğinden bahseder. Konevi felsefi anlayışında gayb ve insan vardır. Bilinenler ve bilinemeyecek olanlar. Konevi"nin düşünsel yapısı İlahi Gayb, İzafi Gayb, Gayb, Ruhlar alemi, gibi bir kısım alt bölümlerden oluşur. Allah"a yakınlaşmanın ve O"nun hakkında bilgi sahibi olmanın yollarında biri olarak Konevi, Esma-ül Hüsna"yı gösterir. Allah"ın sıfatlarını kendi düşünsel yapısıyla değerlendirmiş, Allah"ı tanımak adına bu isimlerden feyz almaya çalışmıştır.

Konevi"nin, özetle "Allah"ı bilimle, fizikle, deneyle, dünyevi bulgu ve yöntemlerle anlayamazsınız" savı bugün daha da iyi anlaşılmıştır. "Bilgiyi sadece laboratuarda elde edilen bir deneyle ispatlanabilen bir olgu, bir netice olarak gören "bilimsel anlayış, kendi dışında herhangi bir gerçek kabul etmemekle kendi şahsı dışında kalan her şeyi baştan mahkum etmekle insanın öğrenme, inceleme, duyma, hissetme sahası kadar, bizatihi ilmin, bilginin daha da önemlisi varlığın sahasını alabildiğine daraltmış"tır. Ona göre artık eşya ve kainat fizik, kimya ve astronominin insan ise biyoloji ve psikolojinin konusudur. Bu bilimlerin ve kullandıkları aletlerin kabul ettiğinden ötesi yok, gerçek kabul ettiğinden ötesi hayal ve illüzyondur." (1)

Konevi"yi anlama gerekliliği bugün daha yakıcı bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Hatta farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar içinde Konevi büyük bir ihtiyaç. Konevi gibi hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız ve incelemediğimiz bir diğer düşünür de Şeyh Bedrettin"dir.

Osmanlı"nın sosyal ve ekonomik açıdan zor bir döneminde yaşanan üzücü olaylarla yanyana getirilen Şeyh Bedreddin de, Sadreddin Konevi gibi bir Türk düşünürüdür. Aldığı dini eğitim ve İslam inancına olan sıkı bağlılığıyla, kısa sürede Şeyh sıfatına nail olan Bedreddin Mahmud, aynı zamanda Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubat"ın da yeğenidir.

Çocukluğundan itibaren önemli şahsiyetlerden fıkıh, hadis, kelam dersleri alan Bedreddin Mahmud, kısa sürede edindiği bilgi ve ahlak anlayışıyla Şeyh olmuştur. Şeyh Bedreddin"i salt siyasi bir karakter olarak görmek isteyenler onun mutasavvıf yönünü göz ardı etmekte beis görmezler. Balkanlarda yaşayan toplumların müslüman olmasında büyük emeği geçen Bedrettin düşünsel görüşlerinden çok, siyasi bir figür olarak ön plana çıkarılmaktadır. Bu da beraberinde, derin bir ön yargıyı getirmektedir. Nereden bakarsak bakalım düşünsel alanda bugün yaşadığımız, sığlık aşılamaz değil, aşılır. Her alanda olduğu gibi felsefi alanda da bu birikime sahibiz. Derinliğimizin farkına varalım yeter.

(1) Din etrafında, Ali Ünal, Yeni Akademi Yayınları,  2007