Bizim medeniyetimiz su medeniyetidir. Türk İslam kültürünü ölçü koyarken su önemli ve geniş bir yer tutar. Bireyden topluma doğru genişleyen çizelgenin ana eksenini su teşkil eder. Mektep kitaplarından bize öğretildiğine göre insanoğlu yaşam alanı olarak ilkönce dere yataklarını seçmiştir. Gerçekten Anadolu coğrafyasına şöyle bir göz attığımızda şehir olsun köy olsun genellikle dere yataklarına, kenarlarına daha da ilerisi bizzat derenin üzerine kurulmuştur. Buna insanoğlunun temel hayat ihtiyaçlarının yanı sıra dinsel, geleneksel ve psikolojiksel yapısı da gereksinim duymuştur. Türkiye coğrafyasında bu gereksinim büyük oranda dinî olmuştur. Çünkü dinimize göre su ‘aziz‘dir. Bir yandan içmede kullanılırken diğer taraftan temizlikte kullanılması, hatta ‘emir‘ olması; söz konusu ‘aziz‘liğe büyük etkendir.

Bakın, tasavvuf göreneğimizde şeyhin bir nehir üzerinden araçsız (iman gücüyle) yürüyerek geçmesi (keramet); suyun fizik kanunlarıyla açıklanamayacak kadar kıymete haiz olduğunu gösterir. İman penceresinden bakarak söylersek; şeyhi ‘başının üzerine alıp‘ karşıya geçiren ‘su‘ günümüzde ‘intikam alan‘ konumuna düşürülmüş/düşürülüyor. Burada biraz durup düşünmemiz lazım...

Su uyur düşman uyumaz diyen atalarımızın aksine, bugün en yetkili ağızdan (başbakandan) "derenin intikamı büyük olur" cümlesi çıkabiliyor. Dere ne ile intikam alacak? Tabi ki su ile... Suyu uyutup iş gören ‘düşman‘ı göremeyen yetkili ağız hangi medeniyetin evladıdır, doğrusu merak konusu...

Geçtiğimiz hafta Ayamama deresi taşmış; öfkesinden önüne ne geldiyse alıp götürmüştü. Öfkesi dedim, niye öfkesi? Şunun için; beton yığınlarına dönen kentlerde, bu ‘yığınları‘ yapmaları için kimler izin veriyor acaba? Ayamama deresinin etrafını beton yığınına döndüren zihniyetler niye hemen telaşlandı. Telaşlanmayı sözün gelişi kullandım gerçi. Yoksa doğal afet olmuş, insanlarımız ölmüş, geride bir hayli enkaz yığını kalmış. Siyasilerimiz her zaman olduğu gibi yine her şey olup bittikten sonra ‘olay mahalli‘ne geldi. Sanki felaketin selinden zarar görmüş insanların o ‘acınacak durumları‘na seyirci gelmiş gibilerdi.

Felaketin asıl seli bana göre şu; siyasetçilerin, yoksul düşmüş veya derenin taşmasıyla evlerinden barklarından olmuş insanların o kötü halleri üzerinden ülke politikasına yön verme girişimi. Koyun can derdinde kasap et derdinde! Kayıkçı kavgası; sen izin verdin ben vermedim, ben verdim sen verdin düellosu. Sonuç; meselenin kökü halledilmeden ‘öylece‘ duruyor... Ayamama deresi halen kendi halinde akıyor. Etrafındaki işyerlerinin çeşitli atıkları dereye atılması sonucu o berbat ve pis kokusuyla etrafa hastalık yaymaya devam ediyor. Hani bir klişemiz var ya; insan hayatı ne kadar ucuz! Aynen böyle!

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın göreneği çoktan tarihe itilip kaybedildi. Günümüzde, devleti yaşat ki insan nereden olsa bulunur anlayışı hâkim. Nasıl olsa bir avuç mutlu azınlığın hayat standartlarının yükselmesi için dere kenarındaki fabrikalar vb yerler ayakta durması gerek. Çoğunluk ölüyormuş mühim mi? Her gün o işyerlerine çalışmak, evine ekmek götürmek için giden çalışanların derenin saçtığı o pis kokuyu koklamak zorunda olması ilçe belediye başkanının çok mu umurunda? Küçükçekmece belediye başkanının Ayamama deresinin üstü açık, pis, etrafa binbir çeşit hastalık yayıyor olmasından haberi mi yok? Var. Eee. Esi, dereyi etrafına zarar vermeyecek hale getirmek için cebine kaç kuruş girecek? Hiç. O zaman başkana ne ki birader! Öyle değil mi? Öyle.

Burada sadece Küçükçekmece belediye başkanını söz konusu ederek isim üzerinde hedef göstermiş olmayalım. Ki öyle bir niyetimiz de yok zaten. Sorun çözülsün yeter... Kaldı ki aynı ‘sorun‘ geçmiş yıllarda da yaşanmış; o zamanlar aynı belediyede başka kişiler ‘oturuyormuş‘. Mesele kişi değil, uygulama... Kaldırım söküp yapmaktan dere faciasına sıra gelmiyor bir türlü. Seçimler yaklaştığında habire kaldırım söküp yapıyor belediyeler. Okurlarımız hatırlayacaktır bu konuyu şiire de taşıdım ben...

Bugün ülkemizde siyaset kurumu insanı yaşatmak için değil; kendisi yaşamak için var. Böyle olunca da "derenin intikamı büyük olmaya" devam edecek. Ve artık su uyumayıp düşman çatlatacak! Su medeniyeti yerine sapsarı, etrafına iğrenç kokular yayan çamur deryası inşa etmeye devam edecek pek değerli siyasilerimiz... Artık zaten su üzerinde yürüyen şeyhlerimiz de yok. Belki de helikopterle -isteyen uçak diyebilir, serbest- ülkemizi terk ettiler...

Muhabir: Haber Merkezi