Ruh bedenden nasıl ayrılır Her insan bunu bir kez
tecrübe eder.
Adına fani denilen her varlığın künyesinde ölüm
yazılıdır. Fani kelimesi kısaca ölümlü demektir. Yok, olucu anlamına gelen
fena dan türemiştir. Fena kavram olarak, çok arzulanan bir şeyde varlığını
yok edip onunla bir bütün olmaktır.
Sadi der ki; yek katr-i hunest, sad hezaran endişe .
İnsan bir damla kan, bin bir endişe Fani yani ölümlü olduğu halde insanın
ölümsüzce yaşama hırsı, endişenin dip kuyularına itiyor. Allah ta fena olmayan,
O nda kendini bulmayan her kişinin fena olduğu bütünleştiği bir heva dağarcığı
var.
Yeryüzünde dolaşan insanların çoğu fani olmaya direniyor.
Bugünkü faniler geçmişe göre direnmekte zorlanıyorlar. Küresel kültürün onlara
dayattığı çok şey var. Statü çıtasını sürekli yükseltmek, PR yapmak, kariyer
yapmak, nefes ve beden duruşu eğitimi, zayıflamak ve sağlıklı olmak için
fitnesse gitmek, bir enstrüman çalmayı öğrenmek, mesaj gruplarına ilginç şeyler
bulup paylaşmak, çocuklar için kariyer planlamak, onların gelecekte rahat
yaşamalarını sağlamak için daha çok çalışmak. Tüm uğraşıları görüntülemek ve
bunları ağ üzerinden paylaşmak.
Her insanın önünde yığınla olmak isteyeceği hedef var.
Bugünün istekleri daha çok bedel gerektiriyor. Dünün masum istekleri neydi İyi
bir araba, konforlu ev ya da yüksek bir gelire sahip olmaktı. Yeni bir döneme
girdik ve artık benlik yarışı salgın gibi genç yaşlara kadar indi.
Kendini yetersiz gören her insan benlik yarışına aday.
Benliği pazarlamak için marka giymek yetmiyor. İsminize ekleyeceğini payeler
olmalı. Beğeni çıtası yüksek sosyal ağ hesaplarına sahip olmak gibi kolay
yollar var.
Bunlar insanların olmak istedikleri. Bir de başına
gelenler var. Kendisine ait olmayan bir parayı harcamak için kullandığı kredi
kartının bitmeyen ödemeleri, banka kredileri ve aylık fatura sayısının giderek
artması. Baktığımızda tamamı kişinin kendini kontrolde yetersiz kaldığı
durumlar. Kişinin başına açtığı işlerle kendini zor durumda bırakıyor. Tüm bu
zorlanmalara karşı dayanacağı bir değer olmalı. Başını yaslayacağı bir mehaz.
Manevi dinamiklere sahip kültürlerin kaygılı olmaları çok anlamlı değil!
KAYGILI OLMAK MI HIRS MI
Çağın hastalığı kaygı için ilaç kullanımı giderek
artıyor. Aşırı ve rahatsız edici korku
ve kaygı, tedirginlik ve endişe duyguları, felakete odaklanma, gergin ve her an
tetikte hissetme, en kötü ihtimali düşünme, asabiyet (sinirlilik), huzursuzluk,
tehlike işaretlerini gözlemek ve beklenti içinde olmak. Tüm bu belirtile
kaygılı olduğunuzu gösterir.
Kaygının bugün artmış olmasının ekonomik ya da çevresel
etkenlerden çok kişinin kendilik algısından ve bir değerden yoksunluktan kaynaklanabilir.
Elli yıl öncesine kadar yaşanan büyük sıkıntılara rağmen insanlar kaygıyı bir
şekilde sineye çekiyorlardı. Bugün şişkin egoya sahip olanların, bir yandan
hırsları öte yandan güçsüz iradeleriyle oldukça kırılgan durumdalar. Hırsa
karşı kanaat, hevaya karşı diğerkamlık antidepresanlardan daha etkili olacaktır
elbet.
1950 li yıllarda ruh sağlığını etkileyecek daha çok neden
vardı. O yıllarda dünyayı sarsan savaşlar, salgın hastalıklar ve ekonomik
krizler insanı canından bezdirmişti. Örneğin askerlik süresi oldukça uzamıştı.
Üç yıl dört yıla yakın askerliğin yanında iletişim imkanları da oldukça
kısıtlıydı. Telefon olmadığı gibi mektuplaşma imkânları yetersizdi.
Kadınların o yıllarda toprağa bağlı ve bedeniyle
çalışmaları kaygılarını artırmıyordu. Bugünün kadınları zihinsel etkinlik
içindeler; daha kırılgan ve yorgunlar. İstanbullu kadın ile Kanadalı kadın
arasında şikâyetler birbirine benzemeye başladı. Depresyon ve kaygı eşiği aynı
etkenlerle artıyor.
Öte yandan küresel zihniyetin insanı kaygılandırdığı bir
gerçek. Dünya kendi ölümlerini gündemden kaldıranlar tarafından yönetiliyor.
Onların daha çok yaşaması için başkalarının ölmesi gerekiyor. Bu aktörler
dengeyi böyle kurdukları için sömürü çarkı durmuyor. Daha konforlu yaşamak için dünya dolusu icat
edilen sebep var.
ENDİŞE ÇAĞI
Kaygı ya da anksiyete denilen geleceğe dair taşınan
korkunun sebepleri var. Fakat öncelikli neden çağın alametleri. Jean M.
Twenge nin yaptığı araştırmalara göre, kişinin yaşadığı çağın verdiği endişe,
aile yapısından daha etkili. Anksiyete (kaygı) nedenlerinden sadece yüce 5 i
aileden kaynaklanıyor. Diğer etkenler genetik, arkadaş etkisi ve öteki bireysel
nedenler. Düzgün ve sevgi dolu bir aileden gelseniz bile, gergin bir ortamda
büyümek sizi endişeli bir insan haline getirebilir.
Genç nesillerin daha endişeli ve gergin olduğunu
doğrulayan araştırmalar var. 1995 te 1980 e oranla iki kat fazla kişi panik
atak belirtisi gösterdi. 1947 ye oranla 1996 da iki kat insan ani sinir
patlaması yaşadığını söyledi. 1950 den 1989 a kadar hayat genellikle çok zor
geçiyor diyen gençlerin sayısı dört katına çıktı. 2001 de yapılan bir
araştırmada gençlerin yüzde 75 i bazen sinirli olduğunu bunların yarısı kadar
gençte her zaman sinirli olduklarını dile getirdi.
Anksiyete o kadar artmış ki, 1990 ların bir üniversite
öğrencisi 1950 li yıllarda yaşamış bir gençten yüzde 85, 1970 lerin üniversite
öğrenicisinden yüzde 71 daha endişeli. 1970 ve 1990 yılları arasında doğmuş
olanlar hiçbir travmatik tarihi olay yaşamadı. Birkaç ekonomik durgunluk
dışında nükleer savaşa yönelik bir endişe yaşanmadı.