İNSAF sahibi herkes faizin dinimizce yasaklanmış aynı zamanda faizin küresel sermayenin sömürü aracı olduğunu, bu sebeple faizsiz bir ekonomik sistem kurulması gerektiğini siyaset gündemine getirenin rahmetli Erbakan Hocam olduğunu, Milli Görüşçülerin yaklaşık 50 yıl boyunca bunun mücadelesini verdiklerini, bugün de aynı yolda yürüdüklerini kabul ederler. Bu bakımdan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Milli Görüş hareketinden kopmaya hazırlandığı ve koptuğu yıllarda Erbakan Hocamın faiz ile ilgili bu yaklaşımını ve mücadelesini reddederek, faizin bir dünya gerçeği olduğunu söyleme noktasından bugün faizin küresel sermayenin bir diğer ifadeyle Siyonizm’in sömürü aracığı olduğu ve “Faiz meselesini çözmemiz gerekiyor. Yalnız olduğumu biliyorum ama bu yolda mücadelemi sürdüreceğim” yaklaşımına gelmiş olması doğruya yönelmek anlamına gelir ki bu noktada tekrar fikir değiştirmez, birilerinin dayatması sonucunda tekrar faizin dünya gerçeği olduğu noktasına dönmez, gerçekten faizle mücadeleyi sürdürmekte sabit kalınacaksa yalnız olmadığını, bu mücadeleyi 50 yıldır verenlerin aynı çizgide yollarına devam ettiklerinin unutulmaması gerekir.

Bu noktada bir hususu hatırlatmakta yarar vardır. Günün değişen şartlarına göre tavır değiştirmek, bir gün söylenenin bir müddet sonra tam tersini söylemek ve savunmak bir fikri bütünlüğü ortaya çıkarmaz. Çünkü bir gün AB’ye meydan okuyup, “Bizim size değil sizin bize daha çok ihtiyacınız var. Kapınızda ilelebet bekleyecek değiliz” dedikten sonra çok geçmeden AB’ye kapıların kapatılmadığını söylemek, ister istemez diğer konularda da söylenenlerin kalıcı olup olmayacağı sorusunu akla getirir. Ve yine ABD’de kim başkan seçilirse seçilsin bu devletin dış ve iç politikasında önemli değişikliklerin olmayacağı, o ülkede hâkim güçlerin borusunun ötmeye devam edeceği biline biline, söz konusu ülke ile ilişkilerimizden sürekli olarak zararlı çıktığımız görülmesine karşılık hâlâ bu sömürgeci ülke dost ve müttefik olarak nitelendiriliyorsa faizin sömürgecilerin sömürü aracı olduğunu söylemek yeterli olmaz. Bu sömürgeci güçlerin hiç olmazsa bundan sonra dost ve müttefik olarak nitelendirilmemesi gerekir.

Eğer kendi medeniyetimize bağlı kalacak, o medeniyetin değer yargılarına göre iç ve dış politikalarımızı, ekonomik ve soysal hayatımızı yönlendireceksek şimdiye kadar AB’ye kapıları çoktan kapatmamız gerekirdi. Böyle olmayıp hâlâ medeniyet tercihimiz Batı ise mücadele temek istek ve düşüncesi söylemden öte geçmez. Bunun için sistem ve medeniyet tercihinde net olunması gerekir. Bu netlik sağlandığı takdirde başarılı olunur ya da olunmaz ama mücadele bu yönde istikrarlı bir şekilde sürdürülür. Bir yandan Batı medeniyet değerlerini ölçü alıp ardından da Batı toplumunun bir ürünü olan faizle mücadele edeceğim demek fazla bir anlam ifade etmez. Bu noktada, gelişmiş Batı toplumlarında da faiz giderek sıfıra yaklaşıyor. Hatta bazı ülkelerde eksi faiz söz konusu denebilir. Bu doğrudur ama o gelişmiş (sömürücü) ülkeler kendi içlerinde faizi sıfıra doğru indirmenin mücadelesini verirken sömürdükleri ülkeler söz konusu olduğunda faizi sıfırlamak gibi bir dertleri yok. Bu yüzden küresel sermaye çevreleri ikide bir döviz ile oynuyor; borçlu ülkeleri biraz daha batağa sürüklüyorlar. Bu bakımdan bu ülkeler karşısında güçlü olunması, onlardan alacağımız borca mahkûmiyetten kurtulmak gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, gelişmekte olan ülkelerin borç aldıkları tek kapı IMF değildir. Yani IMF’ye borcu kapattık demek dış borcumuzu sıfırladık anlamına gelmiyor. Bugün çeşitli yollardan alınmış dış borç miktarı 400 milyar doların üzerinde. Bu borçlar karşılığında bütçede faiz olarak ödenmek üzere 52 milyar lira ayrılmış durumda.

Bugün Anadolu’nun büyük kesimi hızla boşalıyorken İstanbul ve çevresinde yeni bir Türkiye oluşuyor. Anadolu’nun boşalması ise tarım ve hayvancılığın giderek ölmesi anlamına geliyor. Hâlbuki sadece tarım ve hayvancılıkta değil, özellikle ağır sanayi alanında üretimin artması, dış ticaret açığının önce dengeye kavuşması ardından da ihracat lehine artıya geçmesi gerekiyor. Ve tabii ki kâğıttan farklı bir değeri olmayan doların hâkimiyetinden kurtulmak şart. Tüm bunlar yeni bir dünya kurulması ile yakından ilgili. Dünyanın mevcut yapısı içinde kendimize seçtiğimiz alanda kalarak bir takım söylemlerle içinde olduğumuz dünyaya meydan okumak, istenen neticeyi vermez. Tüm bunları felaket tellallığı yapmak için söylüyor değilim. Faizle mücadelenin sürdürülmemesi gerektiği, insanımızın doları elinin tersi ile bir kenara itmemesi gerektiğini de söylüyor değilim. Sadece sistemin bir bütünlük arz ettiğini ve ona göre hareket edilmesi gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum.