Ezan, doğum ile ölüm arasında boş bırakmaz insanı.
Dünyaya gözlerini açan bebeklerin kulaklarına ezan okunur. Her mümin hayata
merhaba dediğinde ezanla kendisine Rabbinin adı hatırlatılır ve adeta ilk
manevi aşısı yapılır. Bu anlamda ezan, bütün manevî kirlerin, kötülüklerin ve
sapkınlıkların hayatı boyunca o çocuktan uzak durması için yapılan bir duadır.
Ezan, İslam ın şiarlarından biridir. Ebu Hureyre din
(R.A.) rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: İnsanlar ezan okuma ve
birinci safta yer almadaki sevabı bilselerdi, bunu yapmak için aralarında kura
çekerlerdi sözüyle, ezanın bu önemine işaret
etmiştir.
Ezan, Ümmet-i Muhammed in simgesi ve ortak
değerlerindendir. Ezan, dilleri, renkleri, ırkları ve bütün farklılıkları İslam
dilinde birleştirir. Bir kubbe altında omuz omuza bir ve beraber kılar
müminleri. Çoğu zaman gündelik hayatın türlü meşgalelerine boğulan bizleri,
ALLAH Teâlâ nın huzurunda saf durmaya, diri olmaya çağırır; her daim yineler
çağrısını:
Hayya ala s-salâh, Hayya ala l-felâh.
Ezan, aynı zamanda özgürlüğün sembolüdür, gür sedasıdır.
Ezan, okunduğu beldenin özgürlüğünü, bağımsızlığını da haykırır. Bu yüzdendir
ki merhum Mehmet Akif:
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi, yurdumun
üstünde benim inlemeli derken bu gerçeği dile getirmektedir.
Bununla birlikte gerçek özgürlük, imandadır. Gerçek
hürriyet, ALLAH Teâlâ ya kulluktadır. Gerçek özgürlük, fâni olanın esiri değil,
hâkimi olabilmektir. İşte ezan, dünya üzerindeki herkesi her daim, Âlemlerin
Rabbi ne kulluğa ve hakiki özgürlüğe davettir.
Ne mutlu günde beş defa yapılan bu kutlu çağrıya rükû
ile, secde ile icabet edebilenlere. Ne mutlu günde beş defa, Evet, ya Rabbi!
Sadece seni yüceltiyoruz. Senden başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed Mustafa
(S.A.V.) Efendimizin senin resulün olduğuna, kurtuluş ve mutluluğun bu çağrıya
uymakta olduğuna inanıyor ve şahitlik ediyoruz diyebilenlere.
Musibetlere Sabır, Mümince Bir Tavırdır-1
Enes b. Malik ten (R.A.) rivayete göre Resûlullah
(S.A.V.) Efendimiz, bir gün Medine-i Münevvere sokaklarında bazı sahâbîlerle
birlikte yürüyordu.
Kabristanın
yanından geçerken, çocuğunun kabri başında feryat figan eden bir kadına
rastladı.
Evlât acısına yüreği dayanamayan kadıncağızın bu hâlini
gören Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ona: ALLAH Teâlâ dan kork ve sabret!
dedi.
Kederinden bunu söyleyenin Hz. Peygamber (S.A.V.)
Efendimiz olduğunu fark edemeyen kadın:
-Benim başıma gelen senin başına gelmedi de böyle
konuşuyorsun! dedi. Bir müddet sonra kadına, O nun, Resûlullah (S.A.V.)
Efendimiz olduğu söylenince, bu kederli anne söylediği sözden dolayı pişmanlık
hissetti.
Özür beyanında bulunmak üzere Rahmet Elçisi nin kapısına
geldi ve:
-Kusurumu bağışla! Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz olduğunu
bilemedim, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, ona şu
karşılığı verdi:
Sabır, musibet ilk başa geldiği anda ortaya konulan
tavırdır.
Buharî, Ezan:9, No:590, 1/222 Buharî, Cenaiz:31, No:1223, 1/430